Sistem içinde dahi rejim krizinin demokratik çözümünde esaslı ve muhalefeti sürükleyici bir siyasal odağa dönüşmesinin önündeki en belirleyici unsur CHP’nin siyasal temsil kapasitesi ve tercihidir.

CHP’nin üç sorunu ve rejimin krizi

CHP, geniş ve farklı toplumsal kesimlerin 2016 darbe girişimi sonrası sürüklendiği çoklu rejim krizinde, sistem içi çıkış ve çare arayışlarının politik muhalefet merkezine dönüştü. Bu bakımdan CHP’nin üç farklı sorunla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. 

Bunları yönetim, politik/ ideolojik ve toplumsal temsil sorunu olarak tanımlamak mümkündür. 

2024 Mart yerel seçimlerinin CHP için yeni bir dönemin başlangıcı olma ihtimali nedir sorusu, Türkiye’nin en aktüel konularının başında geliyor.

Ne de olsa CHP, 1977 seçimlerinden sonra ilk defa Türkiye’nin birinci partisi oldu. 

Bu soruyu önemli kılan esasında CHP’nin kendisi değil. Ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel çözülmesine ve çöküşüne rağmen, 22 yıllık AK Parti iktidarına son verebilecek yeterli toplumsal desteğe ve alternatif programa sahip bir başka sistem içi partinin hala belirmemiş olmasından kaynaklanıyor. 

CHP, geniş ve farklı toplumsal kesimlerin 2016 darbe girişimi sonrası sürüklendiği çoklu rejim krizinde, sistem içi çıkış ve çare arayışlarının politik muhalefet merkezine dönüştü.     

Bunun için en güçlü adayın CHP olmasının, partiyi toplum nezdinde bir tür umut kapısına dönüştürdüğü bir dönem yaşanıyor. 

Bu bakımdan CHP’nin üç farklı sorunla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. 

Bunları yönetim, politik/ ideolojik ve toplumsal temsil sorunu olarak tanımlamak mümkündür. 

2023 Mayıs seçimleri yenilgisi sonrasında yaşanan yönetim değişikliğinin yönetim tarz ve anlayışı sorunu, yerel seçim adaylarının belirlenmesi ve seçim stratejisinin hayata geçirilmesi sürecinde bütün çıplaklığıyla açığa çıktı. Parti içi hizipler, yarılmalar kısmen de olsa derinleşti. 

Parti içi tarihsel hiziplere ve rant kavgasına; yeni genel Başkan Özgür Özel ve parti içi değişim hareketinin lideri Ekrem İmamoğlu ile eski yönetim arasındaki çekişme eklendi. 

Yerel seçimlerde beklenmedik bir başarının elde edilmiş olması ile şimdilik bu çekişme geride bırakılmış gibi görünüyor, ama bu büyük bir aldatmaca. 

ÖZEL-İMAMOĞLU İLE ESKİ YÖNETİM ARASINDAKİ ÇEKİŞME

Parti içi tarihsel hiziplere ve rant kavgasına; yeni genel Başkan Özgür Özel ve parti içi değişim hareketinin lideri Ekrem İmamoğlu ile eski yönetim arasındaki çekişme eklendi. 

Yerel seçimlerde beklenmedik bir başarının elde edilmiş olması ile şimdilik bu çekişme geride bırakılmış gibi görünüyor, ama bu büyük bir aldatmaca. 

Parti’nin atacağı her yeni adımda bu çekişmenin izine rastlanacağı, en son CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’yle yıllar sonra parti genel başkanı sıfatıyla görüşmesinde görüldü. 

Partinin önceki dönem Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sarayla müzakere değil mücadele edilir” açıklaması ve parti çevresinde alçak sesle de olsa itirazlar bunun örnekleri. 

Keza CHP yönetiminde olan belediyelerden bu seçimde başkan değişikliğine gidilmiş olan yerlerde, eski başkanların kadrolarının tümden tasfiye edilmesi, her yeni belediye başkanın kendi kadrosunu ve “adamlarını” yerleştirmesi, aynı zamanda parti içi bir mücadele ve pozisyon almaktır. 

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu üzerinden yedi aydır yoğun bir biçimde süren Cumhurbaşkanı aday adayları tartışmasına, yerel seçimler sonrası Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın adının da girmesiyle, yönetim sorununun kapsamı genişlemiş oldu. 

Yönetim sorununun yakın dönemde çok belirgin biçimde açığa çıkacağı iki farklı eşik var. İlki Eylül ayında yapılacak tüzük ve program kurultayı. İkincisi ise bu yıl içinde yapılma ihtimali olan, İzmir, Ankara, Mersin, Adana, Hatay gibi bazı büyükşehir il olağanüstü kurultay süreçleri. Bu iki eşikte parti içinin veya yeni yönetimin konumlarının daha net fotoğrafı ortaya çıkacaktır. 

YÖNETİM SORUNUNDA İKİ FARKLI EŞİK

Yönetim sorununun yakın dönemde çok belirgin biçimde açığa çıkacağı iki farklı eşik var. İlki Eylül ayında yapılacak tüzük ve program kurultayı. 

İkincisi ise bu yıl içinde yapılma ihtimali olan, İzmir, Ankara, Mersin, Adana, Hatay gibi bazı büyükşehir il olağanüstü kurultay süreçleri. Bu iki eşikte parti içinin veya yeni yönetimin konumlarının daha net fotoğrafı ortaya çıkacaktır.

Bütün bunlar haklı olarak tek adam rejimi muhaliflerinin mevcut CHP yönetiminden beklentilerine ilişkin kaygıya, kuşkuya yol açmakta. 

CHP’nin ideolojisi, beslendiği politik kaynaklar ve yaklaşımları konusundaki büyük kafa karışıklığının, rejim krizinin aşılmasında ayağındaki esaslı pranga olduğu, 2023 seçimlerinde bir kez daha görüldü. 

Bu nedenle yeni dönemde CHP’nin temel meselesi, bu ideolojik geçmişiyle ve tarihsel birikimiyle nasıl ilişki kuracağı, değerlendireceği, bunlara “bağnazlığa” varan bir tarzda sıkı sıkıya sarılacağı hazine olarak görüp görmeme ve yeni politik tercihler yapma cesareti gösterip gösteremeyeceğiyle ilgilidir. Politik hedefleri; toplumsal tabanını genişletecek, tutarlı bir politik çizgi izlemesi açısından sorundur. 

Her şeyi bir kenara bıraksak bile birkaç şey CHP’nin hem politik değişimin ve esasında rejim krizinin aşılmasının pusulası olabilecek siyasal sorunlara çözüm sınırlarını ya da daha hafifinden sınırlarını, zorluklarını gösteriyor. 

Bunların başında Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal, Bolu Belediye başkanı Tanju Özcan gibi çok sayıda belediye yöneticisinin ırkçı, ayrımcı, mülteci ve Kürt karşıtlığının üzerine gitme konusunda ikircikli, görmezden gelen ve üstünü örtmek gibi tutumlar gelmekte. 

İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Haliç Kongre Merkezi’nde 9 Mayıs Avrupa Günü kutlama töreninin açılış konuşmasında “Avrupa’daki mevcut hükümetlerin, Avrupa’nın “insani değerlerinin” farklı coğrafyalarda tutarlı bir şekilde savunmadıklarına yönelik haklı eleştirisi oldu. Bunun benzeri eleştiri kendisine ve partisine yöneltildiğinde ne türden cevap vereceği aslında merak konusu.

Kürt sorunu, mülteci karşıtlığı ve her türden ayrımcılık başta olmak üzere birçok konuda tıpkı AB ülkelerinin hükümetleri gibi CHP de, Özgür Özel’in ifadesiyle milli mesele adını verdikleri sorunlar karşısında evrensel temel insan haklarının savunulmasında geleneksel tutumların kapanından kurtulmuş değil. 

Yüzyıl sonra CHP’nin Cumhuriyetin kurucu partisi olma aşamasının zorlukları ve tercih edilmiş sınırları mevcut. Bu nedenle olacak ki, gazeteci Murat Sabuncu Recep Tayyip Erdoğan, Özür Özel görüşmesinin arka planında Cumhur İttifakı’nın “yeni bir Türklük Sözleşmesi” arzusu olup olmadığını sorguluyor. 

Sistem içinde dahi rejim krizinin demokratik çözümünde esaslı ve muhalefeti sürükleyici bir siyasal odağa dönüşmesinin önündeki en belirleyici unsur CHP’nin siyasal temsil kapasitesi ve tercihidir. 

EN BELİRLEYİCİ UNSUR CHP’NİN SİYASAL TEMSİL KAPASİTESİ VE TERCİHİ

Sistem içinde dahi rejim krizinin demokratik çözümünde esaslı ve muhalefeti sürükleyici bir siyasal odağa dönüşmesinin önündeki en belirleyici unsur CHP’nin siyasal temsil kapasitesi ve tercihidir. 

Egemen siyasete yön veren, hakim sınıfların ve sosyal kesimlerin politik tercihleridir. Ezilenlerin, dışlananların, ayrımcılığa uğrayanların hiçbirinin kendileri için egemen siyasete müdahale etme ve onu ters yüz etme gücüne ulaşmayan ve egemenlerin hegemonya alanının dışına çıkılmadığı sürece hiçbir siyasal hareketin rejim krizini demokratik çözüme kavuşturma ihtimali yoktur. 

Bugün CHP’nin geniş kesimlerin kendisinden bekleneni gerçekleştirebilmesi için yegâne toplumsal zemini, yerel seçimlerde başta Kürtler olmak üzere toplumun ötekileriyle, tek adam rejiminin dışladıklarıyla ve Saray rejimine boyun eğmeyen siyasal ve toplumsal güçlerle kuracağı demokratik ilişkidir.  Başkası eski tas, eski hamam olacaktır. 

Türkiye’nin krizi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” diye başlattığı açılımın politik zemininin yaygınlaştırılmasını, çerçevesinin netleştirilmesini, toplumsal desteğinin güçlendirilmesini ama esas olarak CHP’nin siyasal ve toplumsal dönüşümünü dayatıyor.