AMED - Üzerinden 44 yıl geçen 12 Eylül Askeri Darbesi'nin devam ettiğini dile getiren dönemin mağduru ve tanığı Hüseyin Barış, iktidarlar değişse de zihniyetin aynı olduğunu belirtti. 

'Yenidoğan Çetesi' davasında ilk gün 'Yenidoğan Çetesi' davasında ilk gün

Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden biri olan ve hala etkisini sürdüren 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi üzerinden 44 yıl geçti. Dönemin Genel Kurman Başkanı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in başını çektiği darbeyle birlikte sıkıyönetim ilan edildi. Başta siyasi parti ve sendikalar olmak üzere binlerce sivil toplum örgütü kapatıldı. Darbe sürecinde 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinde (DGM) 210 bin dava açıldı, 230 bin kişi yargılandı. Açılan davalarda 7 bin kişi idamla yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi ve bunlardan 50'si idam edildi. O dönemde cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde yapılan işkencelerde 300 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi ve 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 

Darbenin etkisini gösterdiği yerlerin başında ise cezaevleri geldi. Bu dönemde kurulan Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi, sistematik işkence merkezi haline dönüştürüldü. Tutsakları korkutmak için Kıbrıs'ta insanlığa karşı suçlar işlediğini belirten Yüzbaşı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran ise cezaevi idaresinin başına getirildi. Bu dönemde yapılan işkenceler nedeniyle Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi, "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" listesine alındı. Dönemin tanıkların anlattığı ve akla hayale gelmeyen sistematik işkenceye karşı, direniş de gelişti. PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan'ın başlattığı direniş, 17 Mayıs 1982 bedenini ateşe veren ve "Dörtler" olarak geçen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner'le devam etti. Direniş, PKK'nin öncü kadrolarından M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek öncülüğünde gelişen 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi'yle zirveye ulaştı. 

Hüseyin Barış

O dönemde 5 No'lu Cezaevi'nde tutulan ve direnişe tanıklık eden 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği Yöneticisi Hüseyin Barış, Mêrdîn’in Nisêbîn (Nusaybin) ilçesinde 16 Mayıs 1981'de gözaltına alındı. 2 ay boyunca işkenceye maruz kalan Barış, 13 Temmuz 1981'de Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'ne götürüldü. Götürüldüğü cezaevinde işkenceyle hücreye alınan ve 17-18 gün hücrede kalan Barış, sonrasında E Blok'taki 32'nci koğuşa alındı. 

'DARBEYE ZEMİN HAZIRLANDI'

Darbe süreci ve 5 No'lu Cezaevi sürecinde yaşananları anlatan Barış, darbeye giden sürecin tesadüfi olmadığını belirterek, "5 generalin bir araya gelip verdiği bir karar yoktu. O dönemde bu günkü gibi Türkiye'nin siyasi, ekonomik, toplumsal süreci ciddi bir kriz içerisindeydi. Darbe sürecinden önce Türkiye'de ciddi sorunlar vardı. Şimdi olduğu gibi kimseye göz açtırmıyorlardı. Kimsenin konuşmasına izin verilmiyordu. Her taraftan sistemin baskısı vardı. Maraş, Çorum katliamları yapıldı. Malatya Belediye Başkanı öldürüldü. Darbe için bir zemin hazırlandı ve 12 Eylül'de darbe yaptılar. Bu darbeden sonra kanun, Meclis, hukuk her şeyi feshettiler. Bunun sebebi de kendi sistemlerini oluşturup, Türkiye'yi istedikleri gibi yönetmekti. O dönemde anayasayı, kanunları durdurarak tutuklamalara başladılar. O dönemde işkenceler oldu, gözaltılar, tutuklamalar. Yani o dönem bir ferman imzalandı. Haklı haksız herkese yöneldiler" ifadelerini kullandı.

3 YIL BOYUNCA KESİNTİSİZ İŞKENCE

Darbeyle tüm toplumsal dinamiklere karşı büyük operasyonlar yapıldığını ve bütün cezaevlerinin doldurulduğunu söyleyen Barış, gözaltı ve tutuklama operasyonlarının 1981 yılına kadar sürdüğünü belirterek, "Ben Mayıs ayı 1981'de tutuklandım. Temmuz ayında 5 No'lu Zindan'a geldim. Tabiî orası özel bir yerdi. Çin, İran cezaevlerini okuduk, duyduk; ama Amed'de yapılan bambaşka bir şeydi. İnsan onurunun kabul etmediği bütün uygulamalar yapılıyordu. Zaten aylarca işkencede kaldıktan sonra cezaevine getiriyorlardı. İnsanlar o cezaevine geldiğinde 'Keşke 6 ay daha işkencede kalsaydım da cezaevine gelmeseydim' diyordu. Bu nedenle baştan sona katliam ve işkencenin olmadığı bir an yoktu. 24 saat kapılar açıktı, insanların çığlıkları cezaevinde yankılanıyordu. Bu nedenle 3 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde Esat Oktay ve ekibi orada işkence yaptılar. Katledilenler, sakat kalanlar oldu. Amed Zindan'ı bu gün hala gündemde, çünkü orada büyük kahramanlar büyük bir mücadele ortaya çıktı" diye konuştu.

'BAŞ EĞMEYEN BÜYÜK BİR İRADE VARDI'

Dayatılan teslimiyet ve ihanete karşı da büyük bir direnişe de tanıklık ettiklerinin altını çizen Barış, "Sisteme rest çeken, baş eğmeyen büyük bir irade ve mücadele örneği gösterildi. Ölüm orucu tutuldu, Mazlum Doğan yaşamını yitirdi. 66'dan fazla insan yaşamını yitirdi. Bütün bu saldırı ve işkencelere rağmen boyun eğilmedi ve mücadele örneği gösterildi. Yüzlerce insanı çırılçıplak, soyuyorlardı. Sabah 05.00'ten akşam karanlığına kadar ırkçı marşlar dinletiliyordu. Hepimizi tek sıraya koyup başımızı lağımlara koyuyorlardı. Bütün bunların sebebi ajanlık dayatmasından, teslimiyetten kaynaklıydı. 12 Eylül'de büyük bedeller verildi. Ama bugün bu topraklarda büyük bir demokrasi mücadelesi veriliyor" diye yaşadıklarını anlattı.

KÜRTLERE YÖNELİK İNKAR SÜRÜYOR

Aradan geçen 44 yılda zihniyetin değişmediğini, bugün de o dönemin yansımalarının varlığını koruduğunu ifade eden Barış, "Seçilenler değişiyor, ama zihniyet aynıdır" dedi. 

Kürtlere yönelik baskı ve inkarın sürdüğünün altını çizen Barış, şunları söyledi: "100 yıla yakın bir süredir Kürtlerin, dillerini, kültürlerini kabul etmiyorlar. Haksızlık buradan geliyor. Korkuyorlar. Çünkü bir gasp olduğunu biliyorlar. Burada bir sorun var bunun çözülmesi gerekiyor. Milyonlarca insan yok sayılıyor. Bu nedenle hükümet bu zihniyetle savaşı devam ettirse de çözüme ihtiyaç var. Bu halk, toplum dost olarak görülse sorun çözülür. Buna karşı demokratik bir mücadelenin verilmesi gerekiyor. Toplum kendine sahip çıkmalıdır. Hepimizin buna ikna olması gerekiyor."

Kaynak: https://mezopotamyaajansi40.com/tum-haberler/content/view/252783