Aklınızı kaybetmeden nasıl sevebilirsiniz?

Bu yazının başlığındaki cümleyi kitabına isim yapan çift terapisti Todd Baratz, flört sırasında karşı tarafın tuhaf davranışlarına kafayı takıp bir dedektif gibi iz sürmenin akıllı bir hareket olmadığını söylüyor. "Karşı tarafa kendisini anlatması için fırsat verin" diyor ki nasıl çift terapisti olmuş anlayamadım...

Nasıl, başlık ilginizi çekti mi?

Güzel, zaten amacım da tam olarak buydu: İlginizi çekmek.

Bizim meslekte eskiden de okuyucunun dikkatini çekmek önemliydi.

Bir yazının, haberin başlığı elbette ilgi çekmeliydi ama haberin ne olduğunu da anlatmalıydı.

İnternet icat olduğundan beri durum böyle değil.

Haklarını teslim etmeliyim bazı internet sitelerinin editörleri bu işi çok iyi yapıyorlar. Gerçi ilgi çekmek için attıkları başlıkla, yayımlanan haberin birbiriyle ilgisi hiç olmuyor ama demek ki işin kuralı böyle.

Kuralın bu olduğunu şuradan anlıyorum ki reklam veren şirketler de bu "tıklama" sayısına bakıyor.

Eskiden bu iş de böyle yürümezdi. Tiraj elbette önemliydi ama "bu haberi – gazeteyi – dergiyi kim okuyor, gelir düzeyi nedir, eğitimli midir, cahil midir, reklamını yaptığım bu malı alabilecek biri midir, yoksa sadece vitrinde seyredecek biri mi" gibi soruların da bir anlamı vardı, satış kadar "markaya değer katmak" da gözetilirdi.

Piyasadaki genel eğilime bakarsanız bu artık demode bir durum oldu.

"Big data"yı yönetenler için Rahmi Koç ile Arçelik fabrikasındaki meydancı arasında bir fark yok gibi görünüyor: İkisi de erkek, ikisi de Beşiktaşlı, ikisi de internette tekne fotoğraflarına bakıyor, ikisi de 50 yaşın üzerinde, ikisi de az yağ tüketiyor, ikisi de kırmızı ete mesafeli vs.

Flörtün yan etkileri

Dikkat çeksin diye yazının üzerine koyduğum başlığı çift terapisti Todd Baratz'dan yürüttüm. Kendisi bu isimle bir kitap yazmış: "Aklınızı Kaybetmeden Birisini Nasıl Sevebilirsiniz?"

Ama bazı editörler gibi ilgi çekmekle yetinmeyeceğim, bu hafta başlıktaki sorunun yanıtına odaklanalım diyorum ki "big data" profesyonellerini de aldatmış olmayayım.

Bu kitaptan haberdar olmamı sağlayan ise Jancee Dunn oldu.

Dunn, sağ olsun haftada bir bana mektup yolluyor.

Böyle yazınca tuhaf görünüyor tabii ama düşündüğünüz gibi değil.

"Menopoz üzerine size kimsenin anlatmadıkları" konulu bir kitabın da yazarı olan meslektaşım Dunn, NYT'nin abonelerine e-posta ile yolladığı haftalık Well'de yazıyor.

Bu haftanın konusu flört etmenin "yan etkileri" üzerineydi.

Öyle şey de olur mu demeyin, insan ruhunun garabetleri üzerine karşılıklı oturup bir liste oluşturmaya çalışsak, benim bilgisayarımın "bit"leri, bu gazetenin sayfaları yetmez.

Mesela bizimle aynı dünyayı paylaşan bir kadın kendisine şunu sormuş: Bana gönderdiği mesajlarda çok emoji kullanıyor, bu neye işaret eder?

Bir erkek de "çıktığı" kadının, hâlâ boşandığı kocasıyla aynı evde oturuyor olmasından kıl kapmış.

Yani diyeceğim o ki olmaz demeyin, olmaz olmaz.

Bu yazının başlığındaki cümleyi kitabına isim yapan Todd Baratz ki kendisi aynı zamanda bir terapist, flört sırasında böyle şeylere kafayı takıp, bir dedektif gibi iz sürmenin çok da akıllı bir hareket olmadığını söylüyor.

"Karşı tarafa kendisini anlatması için fırsat verin" diyor ki nasıl çift terapisti olmuş ben de anlayamadım.

Bu işler söylendiği kadar kolay olsa dünya güllük gülistanlık bir yer olurdu.

Alarm ziline dikkat edin

Şimdi çıktığı erkeğin / kadının kendisine gönderdiği mesajlardaki ifadelerden, buluştuklarında dikkatinin yandaki masaya kaymasından, öpüştükten sonra çaktırmamaya çalışarak eliyle dudağını silmesinden huylanmış bir kadına / erkeğe bunu söyleyin bakalım, ne olacak: Kendisini anlatması için ona bir fırsat ver!
O kendisini anlatana kadar kafalarda kaç tilki dolaşır, kaç soru bir yanardağ gibi infilak eder varın siz kendinizden tahmin edin.

Ama daha ciddi konulara parmak basanlar da var.

Mesela New York'taki muayenehanesinde psikoterapi yapan Stephanie Manes, eğer "çıktığınız" kişi eski sevgililerinden yakınıyor ve hepsinin "kayışları sıyırmış, arızalı, neredeyse borderline" olduğunu söylüyorsa, bunun sizin için bir alarm zili olduğuna dikkat çekiyor.

Kuşkusuz ki aşkta şanssız olmak diye bir şey var ama unutmayalım ki bütün deliler de size çatmaz.

Kimse kendisini bu kadar iyi saklayamaz, daha önce görmediyseniz, görmek istemediğiniz için olduğu kadar, sizin kişiliğinizin de buna yatkın olmasındandır.

Tercih ettiğimiz insan tipi esasen kendi temel yaradılışımızı ortaya koyar.

Ortega y Gasset, seçimlerimizle kişiliklerimizin temel özelliklerini ortaya koyduğumuzu yazmıştı.

Onun için flört ettiği herkesin sonunda "arızalı" çıktığından yakınan birisine çatarsanız bu yazıyı hatırlayın:

"Arıza" o insandan kaynaklanıyor olmasın?

ABD'nin öteki kıyısındaki Portland'da psikoterapist ve "Big Dating Energy" isimli kitabın yazarı Jeff Guenther, böyle durumlarda "yakınlarınızdan aklına güvendiğiniz insanların" izlenimlerini de dikkate almanızı öneriyor.

"Aşk körü olduğunuz için sizin göremediğiniz bir şeyi görebilirler" diyor.

Duyulmayan uyarılar

Kuşkusuz ki böyledir.

"Seven göz kusur görmez" derler ki doğrudur. Gönlün bazen hiç istenmeyen şeylerin üstüne konabileceği ile ilgili atasözünün de bu topraklardan neşet ettiğini hatırlatırım.

Ancak arkadaşlarınızın uyarıları size ne kadar ulaşır, ondan çok emin değilim.

Hatta daha iddialı olacağım: Hiç emin değilim, arkadaş uyarısıyla gönlünün meylettiği kişiden uzaklaşacak birisinin bulunabileceğini mümkün görmüyorum.

Hekimhan Savaşımı Öyküsü ve Maden İşçiler[*] Hekimhan Savaşımı Öyküsü ve Maden İşçiler[*]

Elbette "arkadaş onayı" alamama durumu bazen yeni talibinizle de ilgili olmayabilir.

Sizi kimselere layık görmeyecek arkadaşlarınız var olabileceği gibi, siz birisini bulursanız arkadaşsız kalacağını düşünüp bu ilişkiyi dinamitlemek isteyecekler de çıkabilir.

Gerçekten bilge, sizin görmediğinizi görebilen ve bunu soğukkanlılıkla değerlendirebilen bir arkadaş mı, yoksa biraz kıskançlık çeken bir arkadaş mı?

Artık hangisine rastlayacağınız da şans işi bence.

Bana soracak olursanız önerim her zaman kalbinizin sesini dinlemenizdir.

En doğru yanıtı onun verdiğini iddia ediyor değilim elbette.

Ama böyle yaparsanız hem diğer arkadaşlıklarınız bozulmaz hem de aklınızda bir kuşku kalmaz.

Belki biraz örselenebilir, acı çekecek durumlara da düşebilirsiniz ama deneyip yanılmış olmak, hiç denememekten iyidir.

Aşk kapıyı çaldığında, açmak gerekir. İçeriye giren berbat bir tip de olsa o ilk günlerin heyecanını yaşamak, hiç yaşamamaktan iyidir.

Ne diyordu Aleksi Zorba: "Dünyadaki pek çok insanın esas sorunu, henüz kendisiyle tanışmamış olmasıdır."

Aşk, kendimizle tanışmamıza da vesile olur. Sonu gelse de iyidir yani! 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Kaynak: https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz-hafta-sonu/aklinizi-kaybetmeden-nasil-sevebilirsiniz,458