AMED ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Amed Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Doğan Hatun, 7 aylık devam çalışmalarını ve 8 yıl kayyımların yapmadıklarını Ötekilerin Gündemi’ne değerlendirdi!

Gazeteci Hamza Özkan- Sayın Hatun, 7 aydır Amed Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlığı görevindesiniz. Belediyeyi devraldığınızda nelerle karşılaştınız ve bu süreçte neler yaptınız?

Eş Başkan Doğan Hatun: Öncelikle şunu soyleyim kesintisiz şekil yıl bir kayyım hikayesi ve biz 7,5 aydır yönetimdeki 8 yılın yapılmayan hizmetleri, yapılmayan bakım işleri 7 ayda toparlamak çok zor, biz en azında bunu fark ediyoruz ama şunu net söylemekte yarar var her halda bir dönem bu hikayeyi kayyımla götürsen şehir şehir olmaktan çıkar, binlerce yıllık kesinti bir yaşamın olduğu bir şehirdir Diyarbakır, 8 yılda şehir özelliğini neredeyse kaybeder. Ortak yaşam alanında tutun altyapıdan tutun üst yapıdan tutun hizmetlerin kesintisiz kesilmesi, ne kadar da kent kültürü olsa da bu hizmetlerin aşaması durumunda kent olma dışına itilen bir süreç vardı. Bunu sadece yapısal anlamda söylemiyoruz, aynı zamanda tekniği fiziki de bağlıyor içerisinde bir kentin bir kültürü vardı. Kültür aksadığında kent kentin olma özelliği perde perde zayıflar. Bir kaç defadır farklı yerde dilendirdim burada da dilendireyem, 99'da ilk belediyeleri aldığımızda bu kente katma değer olarak bu kentin kültürü, tarihini, hafızasını canlandırma üzerinde alt ve üst yapı hizmetleri yeşil alanları oluşturma üzerinde kurulan düzeni maalesef sıfırdan başlamak dersek biz şuan eksilerdeyiz. 8 yıllık kayyım bizi sıfıra götürmüş çok çok eksilere götürmüş, hala sıfıra gelmemişiz. Bunu açık söyleyelim, daha sıfıra gelmemişiz. Geldiğimiz günden beri geceyi gündüzlü hiçbir 8 mesai 5’li mesai dinlemeden geceyi gündüzlü çalıştık, halka sorunları taleplerini sokaklarda, mahallede, köylerde dinliyoruz. Bitmeyen tükenmeyen o kadar eksikler var ki haklı olarak hareketleri eksikleri giderilmesi bizce 7'den 24 gücümüz oranda bu talepleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir çarpıcı örnek veririrsek diğer alanlardaki emsal olur, 94 km kanal temizliği yaptık geldiğimizde beri ve hala maalesef kanalı temizledik diyemiyoruz. Çünkü hala bir yağmur yağdığında hala kenti su basan yerler var. Siz 8 yıl boyunca bir çiçeği sulamasanız çiçek ölür, bir yıl bir ormanı sulamasanız yağmur yağmasa kurur. 8 yıl bir kanalı temizlemeseniz kanal olmaktan çıkar. Doğalında ilk kayyım atadıklarında hep dönüm ki yöneticilerimizin Eş başkanlarımız kılımize kentin gelirleri farklı farklı yerlere aktarıyorlar biz size hizmet etmeye geldik dediler. Aksine arkadaşlarımıza isnat edilen suçları iştinaya getirdi.

Bizim arkadaşlarımız kentimizin amasız bütün sorunları çözüm arayışında olabilir, çözmek üzere bir perspektifleri vardı. Ve her modeli dünyayı takip eden, Avrupa'sını da takip eden, en gelişmiş teknolojiyle uygulamaya vizyondaki vardı. Perspektifleri vardı ama yaptığımız bütün çalışmaları da maalesef tuz buz etmişler. Biz şimdi onların bakım onarımlarıyla uğraşıyoruz. Açık söyleyim, bu 7 ay içerisinde stratejik plan çalışmamızı da yürüttük. Kentin bütün bileşenleriyle, kentini bu sürece katmak isteyen, söz söylemek isteyen, amasız herkesi, her daire başkanları ilgili bileşenle özel toplandık. Kırsal mahallede, köylerde, muhtarlarla, ihtiyar heyetleriyle yerinde görerek, toplantı alarak taleplerini aldık ve stratejik plana yerleştirdik. Ona göre bir bütçe planlaması yaptık. Bu ay bizim meclis, bütün ilçe belediyelerimizle büyükşehirde bütçelerin onaylama sürecini iletiyoruz şu an. Ve şunu da diyoruz: Bir mühlet daha bu bakım onarım işleri, tadilat, yani daha önceki hizmet olup 8 yıllık bakım onarımı yapılmayan işleri, faaliyet dışına çıkarılan, alıp altyapı, sulama, yol vb. yapılarımızın onarımı, çöplük haline gelen haller, caddeler, spor tesisleri giderilmesi, bu eksikler bittiğinde aynı zamanda kendi vizyon projelerimiz de var. Seçim döneminde halka verdiğimiz sözler, bu kente olması gerekeni düşündüğümüz hizmetleri, yine yerel yönetimin üzerinde hemfikir olup, sivil toplum kuruluşları, halkla birlikte belirlediğimiz projelerimiz de var. Bunların da hem bütçe üzerinde biliyorsunuz ciddi bir borcumuz var, bütçe arayışımız var, uluslararası fon kuruluşlarıyla, kalkınma başkalarıyla, yine farklı ülkelerin uluslararası arenada kredi veren kurum kuruluşlarıyla ciddi görüşmelerimiz var. Hayata geçirecek bir altyapı oluşturduk. Projelerimizin bir çoğunluğu artık sadece ihalesi yapıp başlatması sürecini gelecek düzeyde yapmışız. Ciddi bir bütçe sorunu var ama umutsuz değiliz. Bu konuda ciddi ilişkimiz var uluslararası. Burada bizi engellemeye çalışıyorlar. Biliyorsunuz bütün eş başkanlarımızın yurt dışına çıkma yasağı var. Bunu farklı yöntemlerle, işte onları buraya davet ederek veya onlara, ülke temsilcileri, büyükelçileri vs. de ciddi diyaloglarımız var. Bu süreci en olumlu şekilde kente yatırım olarak geçecek hizmetler, süreçlerimizi olgunlaştırdık. Onu rahatlıkla söyleyebilirim

Sayın Hatun, 1999'da ilk belediyeciliğinizde Ağrı Belediye Başkanınız Hüseyin Yılmaz seçildikten sonra, hakkında açılan bir siyasi davadan dolayı tutuklandı. Yerine belediye meclis üyelerinden biri seçildi ancak bu başkan vekili partinizin ilkelerine uymadığı için disipline verildi. İkinci defa meclis başka bir arkadaşınızı başkan vekili olarak seçti. Daha sonrasında ise tutuklu olan Sayın Yılmaz cezaevindeki cezasını tamamlayarak tekrar görevinin başına döndü. O dönem aynı zamanda OHAL dönemi olmasına rağmen belediyeye belediye kanunu uygulandı. 2016 ile 2019 yılları arasında birçok belediyenize kayyım atandı. Bu süre zarfında başka partilerin belediyelerine kayyım  değil belediye meclis üyelerinden seçildi. Son zamanlarda ise üçüncü defadır dört belediyenize ve CHP'li belediyelere kayyım atandı. Kayyım atamalarına ve daha önce uygulanan belediye kanununun bugüne kadar neden izlenmediği konusunda ne düşünüyorsunuz?

D S C07772

Hatun; Türkiye siyasi tarihine baktığında aslında her şey çok açık ve net. Siyasi iklim, siyasi atmosfer, iç ve dış politika en belirleyici unsurdu. Bu konuda Ortadoğu'da yaşanan bu savaşın, bitmek tükenmek bilmeyen bu savaşın... Bu arada, savaşları eleştiriyoruz; savaşı doğru bulmuyoruz. Diyaloğun bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Her devlet, her ulus kendi pozisyonunu belirler, kendine özgü bir politika belirler. Elbette her devletin, her ulusun politikası doğrudur diye bir şey yoktur ve doğru sonuç alındığında, konuşulduğunda politikaların eksileri, doğruları ortaya çıkar. Dünya bunları denemiştir.

Savaşların, savaş stratejilerinin, savaş becerilerinin eksikleri... Dünya tarihi, tozlu raflara bakarsak, binlerce kitap yazmış bunları; her savaşı yazmış. Sonunda mutlaka bir ilişki kurulup insanlar yan yana gelip diyalogla çözer. Dünya var olduğundan beri, insanlık tarihi birbiriyle savaştığı günden beri hep o şekildedir. Kuvvetle ihtimal, iktidarlar savaşta ısrar etme eğiliminde. Ve maalesef bir Ukrayna, Rusya; veya İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, İran, Türkiye vb. yaşanan bütün savaşlar bir sonuca ulaşacaktır elbette. Herkes kendine göre bir pozisyon belirler. Kendine... Şimdi diyebilir misiniz, Ukrayna ve Rusya savaşı sadece ikisini ilgilendirir diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Uluslararası ticari dengeleri bile yerle bir eden... Sadece bir örnek vereyim: Hatırlarsanız geçen yıl Ukrayna’da buğday çıkması için birkaç gün ateşkes ilan edildi. Demek ki bütün dünya ticari anlamda, psikolojik anlamda etkileniyor. İnsan ölümleri yeryüzündeki bütün insanları etkiliyor. Kimileri düşman olarak karşıtlık üzerinde ölümlere sevinebilir. Ama bizim öyle bir davranış şeklimiz yok, düşüncemiz yok. Bir insan ölümü nerede olursa olsun insanı üzer. Doğasında bu; politika içinde politika öğretememesi veya kendini güçlü gösterme ya da başka uluslara cevap olma dengesi kurulur. Ve dengeler en son çözümsüz olan noktada tıkanır.

Türkiye'nin de böyle bir sorunu var. Türkiye'de mevcut Kürt sorunu çözümsüzlüğü, amasız fakatsız çözülmediği sürece, bu ve benzeri politikalar hamaset dili kullanılarak insanlara kendini var etme aracına dönüşür. Türkiye'de bugün Kürt coğrafyasına herhangi bir saldırıda sevinen onlarca iktidar hırsı olan tip var. Bu da şunu gösteriyor: Mevcut siyasetimiz ne zaman güçlense, ne zaman çözümü ortaya getirebilecek bir irade koysa, hem Türkiye için hem de Ortadoğu için birilerinin hesabına gelmeyince bu gücü azaltmak, bertaraf etmek, siyaseti yok etmek ve görmezden gelen politikalar uygulanıyor.

Onlarca partimiz kapandı. Parti kapatmak ne demek? Kayyımdan çok daha ağır bir şey. O zaman ne anayasa bırakır, ne hukuk, ne hâkim, ne savcı. Bir irade beyanı edip bir ölçü ortaya koyup bir değerlendirme yapılmaz. Tam da bu noktada, bugün belediyelerimize atanan kayyımlar hakkında bir tane bile suç isnat edilemiyor. Ahmet Türk'e gerekçe gösterilen mesele, takipsizlik almış bir dosya. Mehmet Karayılan için kayyım atandığı bilinmiyor. Batman’a neden kayyım atandığı bile bilinmiyor. Hukuk işletilmediği gibi bir soruşturma dahi yok. Bu da çok nettir: Siyaseten Kürtlerin kazanımlarını ve iradesini kırmaya dönük bir politika uygulanıyor. Kürt sorununa çözümsüzlük üzerine kurulmuş bir düzen var ve buna alternatif bir çözüm üretmeyen bir siyasi irade söz konusu.

Türkiye'de bu siyasi iktidar, buna dair bir cümle bile kuramaz. Kendini doğrularla dayatma özelliği var. Biz haklıyız; Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor. Yüzyıldır tıkanmış bir hikâye ve yüzyıldır çözümsüzlük politikalarında ısrar eden, çözüm iradesi göstermeyen bir gerçeklik var. İki-üç klişe laf: "Kandil'e para gönderme, bunlar terörist, bunların adaylarını Kandil belirliyor, bunlar silahlı örgüte üye" deyip kendi kamuoyunu şahlandırıyor ve kandırıyorlar. Sanki burada bir halk yokmuş, bir siyasi irade yokmuş, bir beceri yokmuş, bir hikâye yokmuş gibi davranıyorlar. Kayyım atıyorlar ama hukuk işlemiyor; ne hâkimi, ne savcısı, ne Yargıtayı, ne Danıştayı, ne Anayasası. Hiçbir tanesi işlenmiyor.

Mesele şu: Kürt siyasetine, bizim partimize dönük bir usulsüzlük olduğunda hiçbir mekanizma işlemiyor. Şimdi, bizim mağdur olduğumuz hukuk tanımazlık hikâyesinde hiç kimse sorgulamazken, ben bir cümle söylediğimde ertesi gün buraya kayyım atanır. Sözümü söylemeden çekilmiyorum. Onlara uygulanmayan hukuk, bize dayatılıyor. Adalet boğazımıza dayatılıyor. Ama unuttukları bir şey var: Mevcut istinaf edilen suçlar var. Dün grup toplantımızda Eş Genel Başkanımız şunu söyledi: "Bu şehirlerde yüz bin insan oy kullandı, yüz bin insanın iradesi görmezden geliniyor." Eğer bu halkın iradesini yok sayarsanız, halk da sizi yok sayar. Halk, sizi tanımaz.

Eğer hak bir şeyse o ayrı bir hikâye. "Hak tanımak bize özgü bir şey, biz istersek size hak veririz. Biz istersek siz seçilebilirsiniz" gibi bir anlayışla seçim anlamsızlaşıyor, anayasa bertaraf oluyor. Seçme-seçilme özgürlüğü diye bir kanun var ve yüzyıldır bununla övünen bir ülke var. Ama seçme-seçilme hakkı Kürt toplumuna maalesef reva görülmüyor. Bu, belediyelerde ve yerel yönetimlerde de yansıması olan bir durum.

Hırsızlık, rant, talan, yandaşları zengin etme üzerine bir politika dönüşüyor. Sayıştay 2023'te belediyeye denetlemeye gelmiş, kayyım atlamış gitmiş. Dostlar pazarda görsün diye belediyenin taşınmazlarının devredildiği tespit edilmiş. Biz o taşınmazlarla ilgili mahkemelere başvurmuşuz. Hepsi yürütmeyi durdurma kararı almış. "Boşaltın, belediye malını belediye hizmet etsin. Falanca ihtiyacımız var, binaya ihtiyacımız var, spor tesisine ihtiyacımız var, halkın piknik yapma ihtiyacını karşılayacak yere ihtiyacımız var." Mahkeme bize işliyor ama adalet hâlâ işlemiyor.

Sayın Hatun, geçmişte belediyeleriniz sürekli müfettişler tarafından denetlenir ve Sayıştay raporları açıklanırdı. Parti geleneğinizde şeffaf belediyecilik anlayışıyla gelir ve giderlerinizi belediye binalarına asarak halka ve kamuoyuna duyurmaktasınız. İktidar partilerinden devraldığınız belediyeler ve kayyımdan aldığınız belediyeler için müfettişlerin denetimlerini ve Sayıştay raporlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu süreçler adil mi?

Yedi buçuk aydır buradayız; herhalde kesintisiz müfettiş vardı bizde, ilçe belediyelerde bağlı birimlerde. Gelsin, bizim kaygımız yok. Eğer bir hata yapmışsak, hatamızdan ders çıkarırız. Müfettişlerin gelmesini olumlu karşılıyorum. Eksik kaldığımız yerde biz de onları arıyoruz. Sıkıştığımız konularda, anlamadığımız, çözemediğimiz konularda biz arıyoruz, soruyoruz. İlgili birimimize talimat veriyoruz: Arayın, ülke müfettişini ve Sayıştay'ı arayın, talep ediyoruz. Ama mesele, 8 yıllık kayyım geldiğinde elle tutulur tek bir harf yok. Niye? İktidarın bu politikasını eleştirecek bir mekanizma yok. Şeffaf bir Sayıştay yok, şeffaf bir denetleme mekanizması yok. Ülke müfettişi gelmiyor, kıyamet kopuyor.

Bu belediyenin 8 yıllık bütçesine bakalım. Ben tek bir mantıkla kurgu yapayım: 8 yıllık bütçenin, örnek veriyorum, 50 milyonluk bir bütçenin 25 milyarı personel maaşı, SGK, elektrik, su gibi giderlere ayrılmış. Geriye kalan 25 milyar nerede? Bir tane çivi gösterin, “Şundan şuraya bir çivi takmışlar” deyin. 8 aydır bakıyorum, bir tane kurulmuş, elle tutulan bir yapı yok. Yolda yürüyen kaldırım taşı düşmüşse, kimsenin ayağına deyip yere düşmesin diye yapılan bir çalışma yok. Temel insani vasıfları bile yerine getirmemişler. Sadece bunu söylüyorum: 8 yıllık bütçenin yarısı nerede? TUGA Vakfı’na Fırat Barajı’nın dibinde 300 milyonluk bir kamp kurmuşlar. Kampları da olmamış maalesef; şimdi ineklerin ahırına dönüşmüş. Bu kamu zararı değil mi?

Biz müfettişe bunu sorduğumuzda, müfettiş bakıyor, “Aslına uygun yapılmış” diyor. Aslına uygun ne yapılmış? Ben size söyleyeyim: Ne yapılmış? Arsası senin değil. Orman Bakanlığı’na bağlı, DSİ’nin taşkın alan olarak belirttiği bir alan. Olumsuz yazıları var. DİSKİ’nin “Taşkın alan” dediği olumsuz bir yazı var. Buna rağmen ormanda alınan o arsa, başta Gençlik Spor’a devrediliyor. Gençlik Spor, bize tahsis ediyor. Belediye kayyım döneminde bu alanın üzerinde bina kuruyor. Binayla birlikte geri veriyor Gençlik İl Spor Müdürlüğü’ne. Gençlik İl Spor Müdürlüğü de “Gençlik Uyanış Kampı” diye bir kurum oluşturuyor. Hiç kimse oraya gitmediği için şu an oradaki köylerin ahırlarına dönüşmüş bir alan. Bu kamu zararına değil mi? Sayıştay yatıyor, ülke müfettişi yatıyor.

Biz burada ilk geldiğimiz günde, yoğun misafirlerden dolayı ihalesiz aldığımız iki kilo çay için müfettiş gelip “Niye iki kilo çay ihalesiz almışsınız?” diye hesap soruyor. Hata yaptık, tamam, kabul ediyoruz. Bundan sonra iki kilo çayı da ihaleyle alıyoruz.

Mesele, 300 milyonluk bir yatırımın çöp olup ahıra dönüşmesi. Bunu dert etmeyen müfettiş, bizim özel kalemin gelip ihalesiz iki kilo çay almasını dert edebiliyor. Buradaki algı ortaya çıkıyor aslında. Sayıştay'ın raporu iki tane vurgu yapmış. Bunun temeli yok, işte buna devir edildi, buna şöyle oldu, böyle oldu. Ne olmuş? Sonuç, bir yargısal süreç. Biz de hukuksal süreç başlatmışız. 46 tane yapımızı devretmişler, bize vermiyorsunuz. Sayıştay iade yazmış. Buradaki idari mahkeme yürütmeyi durduruyor. Niye durduruyor? Binlerce genç üniversite sınavlarına hazırlamak için bizden yer istedi. Veremedik, ihtiyacımız var. Verin spor salonlarımızı, Gençlik Spor Müdürlüğü'nde açmıyor.

Van Kent Konseyi: Belediye Eşbaşkanlarımızın yanındayız Van Kent Konseyi: Belediye Eşbaşkanlarımızın yanındayız

20 branşta spor alanında eğitim verme planımız var. Bütün spor alanı devretmiş, mahalle arası halı saha çöplüğe dönmüş, kaderine terk edilmiş. Biz onları temizlemeye çalışıyoruz. Bu tahribatları tamir ediyoruz. Bu kamu zararı değil mi? Kamu zararı nedir? Büyük ihtimal, ben şöyle düşünüyorum, algılıyorum: Kayyım gelmediğinde, bütün kentin idaresi herhalde kendisine verildiği için vali, kendi makamındayken sınırları belli olan hukuk çerçevesinin dışına çıkabilir. Yöntemidir: Har vurur, harman savurur.

Şimdi, Batman’a atanan kayyım, Batman merkez ilçemizin Kayapınar kadar yok. Kayapınar'ın bütçesi Batman’dan fazla. Şu an tekrar kayyım atanan vatandaş, 3 katrilyon borç bıraktı. Demek az bırakmış. İhtiyaç duyuyor, 3 trilyonun hesabı sorulmamış. Kayyım politikasına tekrar kayyım atanmış. Bu 3 milyon, Sayıştay, ülke müfettişi, İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanına giden silsile yoluyla akıl eden, soran olmamış kimse.

Mardin Belediyesi bilmiyorum, hangi şehre yol yapıyor? Git Mardin-Derik yoluna bak; köstebek yuvası. Derik’te yol yapmıyorsun, gidiyorsun hangi şehirde yol yapıyorsun? O şehrin bir belediyesi var, bütçesi var, bir valiliği de var. Derik’in yolunu kim yapacak? Şimdi o devlet adamı oluyor, biz de "terörist" oluyoruz, öyle mi? Kendisi vali, bilmem Yenişehir’in kayyımı Elazığ’ın hangi beldesinin spor takımına 10 milyon bağış yapıyor. Ama biz burada spor taban birliklerine halı saha temin edemiyoruz. Şimdi o çok mümtaz beyefendi devlet adamı, biz "terörist", öyle mi?

Devlet adamı oluyor, burada halkın iradesiyle halka hizmet vermeye çalışan, kendi halkına hizmet edene "terörist" mi? Öyle mi? Böyle bir dünya yok artık. Biz bir daha ne bu hukuksuzluğa, ne bu talana izin vereceğiz. Bu halka hizmete dönüşmesi gereken bütçeleri savunacağız. Öyle bir dünya yok. Bir daha halkın iradesini teslim etmeyeceğiz.

Söyleşinin devamdeki Ayrıntıları geliyor...