Panoramanın dışında kalan parçaları da göz önünde bulundurduğumuzda ; “fırsatçılık yaparak”
“dönemsel basit hesaplar peşinde koşarak”, “gizli düşmanlığı sürdürerek”heba edecek zamanımızın
kalmadığını rahatlıkla görebiliriz.
“Ertelenemez”, “geleceğe devredilemez” ahlaki, insani bir yükümlülükle karşı karşıyayız. Tarihi,
sosyo-politik, kültürel, ahlaki boyutları olan, bu tür meselelerin çözümünde, “kolaycılık” ve “inkar” iki
tehlikeli hastalıktır. Gerektiği kadar emek, uğraş ve ikna şarttır.
Devlet ya da değil, tüm siyasi yapılar, duyguyla motive edilmiş davranışlardan kesinlikle arınmalıdır.
Küresel insani prensipler, değerler, normlar esas alınmalıdır. Kapris, hırs, intikam uzun vadede,
bumerang gibi sahibine geri döner. Toplumları, “yaşama hazırladığımız çocuklar” gibi düşünün;
çoğunlukla geç hüküm verirler ama unutmazlar…
Anlaşmak, ikna etmek, barışmak, kucaklaşmak; bazen bulunduğun yerden bir adım geriye gitmeyi,
“taviz vermeyi”, tolere etmeyi gerektirir. “Kolaycılık” ve “intikam” değil; sabır, emek, affedicilik…
Özgürleşmenin ve özgürleştirmenin yolu budur! Üstelik,sadece “muktedirleri”, yönetenleri ikna
etmek yetmez. Bedelleri, sonuçları çok ağır olan bu meseleden etkilenen her bir insanı: Eline silah
alan, gençliğini, bütün ömrünü ortaya koymuş, Kürt ve Türk gençlerini… Çocuğunu, annesini, babasını,
amcasının, dayısını, halasını, teyzesini -hatta kuşaklar girdi araya- büyükanne ve büyük
babasını,sevdiğini, sevdiklerini kaybetmiş her bir çocuğun her bir insanın ikna edilmesi, gönlünün,
rızasının kazanılması gerekir! Bunu göze alacak kadar, basit hesaplardan uzaklaşmak, cesur olmak,
insan olmak gerekiyor. İnanç, sebat ve kararlılık gerektiren bir evliya yolculuğu gibi düşünün!
Evet her vakitten daha elzem stratejik barışa ve kardeşliğe ihtiyacımız var. Uluslararası koşullar
sadece olgunlaştırıcı ya da aksatıcı rol oynayabilir; esas karar verecek ve yürütecek olan biziz.
Uluslararası, bölgesel koşullar belirleyici olmamalı. Bizim kardeşlik hukukuna ve barışa ihtiyacımız var.
Buna inanmak başarmanın ilk şartıdır. Bölgemizde hareketli bir durum var. Büyük Orta Doğu
Projesinin son etabında, Suriye gibi “sürprizler”, şaşıracağımız yeni etaplar devreye girecek; Irak
sahnesi açılacak, İran sahnesi açılacak, Doğu Akdeniz masaya yatırılacak…Değişken tablo devam
edecek. Elbette uluslararası, bölgesel koşullar süreci etkileyecek, gelişmeler dikkate alınacak, aksama
ya da hızlanmalara sebep kabul edilecektir. Esas olan bizim kendi takvimimize amaç ve hedefimize
bağlı kalmamızdır.
2013-15 çözüm sürecinin bozulma sebepleri üzerine, epey kafa yordum, ulaşabildiğim
kaynaklardan bilgi , belge topladım, bir kısmını da paylaştım. Son iki yılda “çözüm sürecine geri
dönülmesi gerektiği” yönünde soluksuz yazdım. Dolayısıyla DEM Parti heyetinin Sayın Öcalan ile
yaptığı görüşmeye, çok büyük önem atfetmemiz gerektiğine inanıyorum.
Elbette, “o süreç neden bozuldu?” sorusuna, karşılıklı suçlamalardan, politik propagandadan
arınarak, gerçekçi yanıtlar vermemiz gerekiyor. Gladio- Cemaatin ve suç ortaklarının günahı çok
büyük. Ama değişen bölge koşulları, tam manasıyla, tuzak rolü oynadı, diyebilirim.
Her gücü kendi gerçekliği içinde, duygusal histeri ve ön yargıdan arınmış bir bilgelikle görmek,
anlamak ve ilişkilenmek gerekir. Sürecin sorumlulugunu yüklenmesi ve yürütmesi gereken “esas
taraflar” ve sürecin bütün paydaşları gerekirse “iğneyle kuyu kazar gibi” bir uğraş ve ustalıkla ikna
edilmelidir.
Hukuksal zeminde olmak, o zemini gerçekliğe uygun genişletmek, kapsayıcı kılmak önemlidir.
Barışmak, ADİL olmalıdır. Elbette çözüm ve barış projeleri politik, toplumsal mücadele süreçleridir.
Hayat o düzlemde de reel politiktir. Tam da bundan dolayı, hakkaniyete uygun, çözülmemiş hiçbir
sorunun kapanmadığını, cerrahatı alınmamış, sterilize edilmemiş yaranın, kabuk bağlasa bile, içten içe
kangrene dönüşeceğini unutmamak gerekir.
Artık palyatif çözümlere, simülasyon yapmaya, gerçekten ne zamanımız, ne tahammülümüz, ne
enerjimiz var. Kendimize bu kötülüğü yapmayalım. Bu ülke bizimdir, bu topraklara, bu değerlere bağlı
olan herkesin, sürece bunun ağırlığıyla yaklaşacağına inanıyorum. Bu sefer başarmaktan başka
çaremiz yok! Bütün “alternatif yolları”kapatarak, zorlu ama onurlu bir yolculuğa hazırlanalım.