BAHAR KOKUSU
Yaşamım boyunca hiç bir zaman kentleri sevmedim ve “ o kent kültürü” denilen yapmacık mimiklere gizlenmiş sahte gülücükler beni hiç mutlu etmedi!
Sanırım metrelerce karın yağdığı ve gözlerinizin karasından başka hiç bir karanın olmadığı ve uzun bir kefene benzeyen zemherinin en acımasız bir gününde
doğmuş olmamın bunda büyük etkisi var!
Sonra kızamık, boğmaca, daha neler, neler atlatmışız ve sizi ölüme yatırdıklarında hayatınızı bir fare kurtarıyor, belki de bu güne kadar gelen bir yolculuğun çok tesadüflü serüveninin ilk işareti!
Şimdi merak ettiniz bu fare meselesini!
Üç yaşındayken kızamık oluyorum. Bir dağ mezrası; ne doktor, ne de yol!
Şiddetli ateşten defalarca havale geçiriyorum! Oturdukları odanın duvar dibine bir yorgan döşek seriyorlar ve beni yorganın altına koyup kenarlarına oturuyorlar ki ben iyice pişip iyileşeyim diye!
Yüksek ateşten dolayı ve havasızlıktan yine havaleler geçiriyorum!
Duvarın dibinde bir fare delik açıyor ve oradan soğuk bir hava geliyor. Çünkü odanın duvarı dış cephede ve zemherinin soğuğu oradan yorganın altına üflüyor!
Bir saat sonra sesi soluğu kesilen beni rahatlamış olarak yorganın altında çıkardıklarında kendime geldiğimi görüyorlar ve bunu yorganın altına koyup sıcağa yatırmakla başardıklarını sansalar da rahmetli ninem o fare deliğinin farkına varıyor ve bu işin aslının ateş düşürmek için soğuk uygulama olduğunu anında anlıyor! Çünkü çok zeki bir kadındı! Sonra başlıyor kızamığa yakalanan çocuklara pekmez, kar yedirmeye ve bu sayede ben dahil, bir çok çocuk kurtuluyor!
İşte böyle!
Şehire ayak bastığım an da bütün beton binalar bir mezarlığın sıralı taşları gibi göğsüme batıyor!
Kendimi yorgun ve alabildiğine yaşlı his ediyorum!
Ama köy öyle değil!
Her geldiğimde kuzu peşinde koşan çocuk oluyorum!
Dizlerimi yorduğum yokuşlara hala ara nefes oluyorum ve yine toprağına terimi dökerek!
Köyüme bir bahar daha geldi! Kuşlar cıvıl, cıvıl...uzak diyarlardan getirdikleri şarkılarını söylediler bu sabah!
O daldan bu dala kuşların muhabbeti ve nesillerini devam ettirmenin telaşı!
Köyün bütün kedileri kapımıza yığılmış! Annem, “ sen gelince böyle yapıyorlar” diyor!
Evet, ben gelince yapıyorlar! Çünkü onları doyurmak gibi bir mecburiyetimiz olduğuna inanıyorum ve sevgiyi gözlerinizden okuyorlar ve bu nedenledir ki bir tek benden kaçmıyorlar!
Dağlarımız eteğinden başlayarak bereketini sunmaya başladı bile!
Dün akşam adaşım Hasan davet etmişti ve mevsimin ilk kıvırcıklı pilavını ikram etti!
Bir an olsun zor ve yokluğun günlerine aktım. Annelerimizin karnımızı doyurmak için sık sık yaptığı ve baharı dört gözle beklediği pilavdı!
Sanırım yarından tezi yok, artık katmerini de yeriz!
İşte böyle!
İnsanın yaraları en çok doğduğu yerde sağalır!
Öyle yapıyorum ve tüm yaralarımı köyümün dağ kuytuluklarına gizliyorum!
Değince kuş kanadı ve sızılarımdan arınıyorum!
Bu gün bir mahkemem daha var! Dört yıl önce işinden edilenleri iade edin demişiz ve bu şimdi suç olarak karşımızda!
Neyse!
Köyüme bahar gelmiş!
Kuş, börtü böcek..!
Hepsi güzel şarkılar söylüyor.
Bir gün bu memlekete de güzel şarkılar düşecek, üstelik bahar dolusu...