HATAY - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları,  Demokratik Cumhuriyet programı etrafında muhalefeti birleşmeye çağırıp, "Elbette erken seçim olmalı ama bunun zemini en iyi şekilde hazırlanmalıdır" dedi.

Samandağ Kalkındırma Derneği ile Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği'nin her yıl düzenlediği "Evvel Temmuz Festivali"nin 24'üncüsü bu yıl "Kentimizi kuracağız, kültürümüzü yaşatacağız" şiarıyla 7 Temmuz'da "Kadın Şenliğiyle" başladı. Festival kapsamında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)  Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut,  "Demokratik Cumhuriyet Demokratik Anayasa" konulu panelde konuşmacı olarak katıldı.  Çok sayıda kişi paneli dinledi.

Van Kent Konseyi: Belediye Eşbaşkanlarımızın yanındayız Van Kent Konseyi: Belediye Eşbaşkanlarımızın yanındayız

'BU KRİZ SERMAYENİN KRİZİDİR'

Panelde ilk olarak Hatimoğulları konuştu. "Evvel Temmuz Festivali"ne değinen Hatimoğulları, çok önemli bir kültürel değerin korunduğunu anlattı. Panelin başlığına işaret edip, Samandağ halkının siyaseti yakından takip eden bir halk olduğunu ifade eden Hatimoğulları, dünya'nın 2008’den beri çok derin bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğuna dikkati çekti. Hatimoğulları, "Bu sermayenin, zengin sınıfının burjuvazinin krizi. Direk bunun adını iktisatçılar ‘iktisadi krizi sermayenin krizi’ olarak tanımlarlar ve bütün bunun faturası işçiler, emekçilere yani dünyadaki en yoksullar, en geniş kitlelere kesilmiştir bugüne kadar. Şimdi içinden geçilen bu ekonomik kriz o kadar büyük ki o kadar çoklu bir kriz ki şimdi üçüncü dünya savaşı tartışmalarının en temel nedenini burada yattığını çok iyi biliyoruz. Buradan analiz etmeliyiz. Bugün özellikle Avrupa başta olmak üzere sağcı, ırkçı, erkek egemen, milliyetçi akımların güçlenmesi Avrupa seçimlerinde, son Fransa ve İngiltere seçimini dışında tutarak söylüyorum, Macaristan gibi  Rusya gibi sağcı akımların yönetime gelmesinin nedeni sermaye kendisini korumak istiyor. Zengin sınıfı kendisini korumak istiyor ve bunun için de otoriter baskıcı rejimlere ihtiyacı var" dedi.

'EN FAZLA AKP ÖZELLEŞTİRME YAPMIŞTIR'

"Bugün Türkiye’de 22 yıldır AKP iktidarda ise tam da nedeni budur. AKP iktidarı döneminde 100 yılık Türkiye tarihinde neoliberal politikaları küresel ölçekte en iyi uygulayan ülkedir. Boşuna 22 yıldır ayakta tek parti olarak kalmadı" diyen Hatimoğulları, büyük sermaye gruplarının AKP'yi desteklediği için AKP'nin ayakta kalabilip, sermaye düzenini kurduğunu vurguladı. Hatimoğulları, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye’de otoriterleşmenin, anti demokratik uygulamaların en büyük nedeni ‘insanlar uyanmasın, işçi sınıfı sesini yükseltmesin, yoksullar gezi direnişindeki gibi alanlara çıkmasın, bizim düzenimiz huzurumuz kaçmasın’ denildiğinden. Burada korunan halkın huzuru ve düzeni değil, burjuvazinin zengin sınıfın ve sermayenin düzeni korunmaktadır, 5’li çetenin düzeni korunmaktadır. Bugün yine Türkiye’nin yüzyıllık tarihi boyunca en fazla özelleştirmeyi, en fazla özelleştirdiği kurumları yandaş sermayeye peşkeş çeken kim olmuştur?  AKP olmuştur. Hatırlarsanız şeker fabrikaları özelleştirilmesin diye insanlar yürüyüş ve eylemler gerçekleştirdi. Tekel işçi direnişi aylarca kar kış demeden Ankara’da devam etti. Bunun gibi niceleri oldu. Şimdi yap işlet devret  hikayesiyle yolları bile yapmıyorlar. Oysa bir devletin asli görevi yol yapmaktır, bir ülkenin asli görevi iletişimi sağlamaktır, yani internetin bedava verilmesidir. Bir ülkenin, bir devletin asli görevi elektriği, suyu merkezi hükümetin kararıyla bedava vermektir. Normalde biz devlete vergi veriyorsak olması gereken budur. Kamucu devlet anlayışı tam da budur. ama bunu yapmak yerine DEDAŞ’ı da özelleştirdiler, elektrik su her şeyi özelleştirmiş durumda.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI 

Sağcı, ırkçı erkek egemen milliyetçi anlayışın özellikle bu düzenin korunması için siyasal anlamda güçlendiği bir evreden geçiyoruz. Bu evre aynı zamanda savaşların ve çatışmaların devam etmesini sağlıyor. Bugün Yemen’den tutun Mısır’daki karışıklığa kadar Suriye’de devam eden karışıklık, İsrail’in Filistin’i işgali, Rusya’nın Ukrayna'ya müdahalesi savaşı, bütün bu savaşlar manzumesine baktığımızda  üçüncü dünya savaşının arifesinde olduğumuzu söylersek abartmış olmayız. Kaldı ki TV’leri açtığımızda en çok tartışılan konulardan birinin bu olduğunu görüyoruz. 

'VERGİ SİSTEMİ KÖKTEN DEĞİŞTİRİLMELİ

Şimdi beyaz yakalılar da açlık ve yoksullukla karşı karşıya. Türkiye’de yaklaşık 50 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. Vergi paketinde çoktan çok azdan az almayı asla akıllarına getirmiyorlar. Oysa bizler, muhalefet olarak DEM Parti olarak da en ısrarlı önerdiğimiz şey vergi sisteminin kökten değişmesi azdan az çoktan çok vergi alınması. Ama şimdi onlar diyelim ki herhangi bir kafede çalışan garsonun bahşişine, moto kuryenin aldığı yevmiyeye gözünü dikmiş vergi reformunu buralardan vergi alarak alacak bir vergi paketi hazırlamış durumdalar. Ama halktan da bu konuda çok tepki olduğunu biliyoruz. Emekli 10 bin liraya mahkum edilmiş, zam yapılmıyor. Bugün biliyorsunuz Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılması gerekirken zam yapılmayacağını açıklamış oldu bakan. 17 bin TL’ye mahkum olmuş asgari ücretli. 

YARGI PAKETİ

5 bin yıllık erkek egemen sistem tarafından kadınlar şiddete maruz kalmış ve eşitsiz bir yaşam dayatılmıştır. Otoriter faşist diktatörlüklerde kadınların üzerindeki baskılar katlanarak artar. 20 saat içinde 7 kadın cinayetine tanıklık ediyorsa Türkiye toprakları bu demektir ki bu iktidar  kadın düşmanı ve kadınları korumuyor. 9. Yargı Paketi şimdi komisyonda görüşülüyor. Bu pakette kadınlara dönük şiddetin derinleştirilmesi için adımlar atmak istediler ama kadın hareketi direndi birçok madenin çıkarılmasını sağladı. Şu an sadece kadınlar kendi soyadlarını kullanamazlar ilgili AYM’nin kararına rağmen bunu 9’uncu Yargı Paketine eklemiş durumdalar. Alevi toplumuna dönük baskılar değerli arkadaşlar bu iktidar dönemine daha da arttı. Aleviler bu topraklarda tarih boyunca katledildi bu topraklarda Yavuz Sultan Selim döneminden bugüne kadar Aleviler katlediliyor katledilmektedir.

'AKP İSTEDİĞİ İDEOLOJİK HEGEMONYAYI KURAMIYOR'

21’nci yüzyıldayız halen Adana’da, Mersin’de, Alevi evlerinin işaretlendiğini, İstanbul’da, İzmir’de evlerinin işaretlendiğine tanıklık ettik. Erdoğan şunu söylemişti; ‘Biz evet siyaseten iktidar olduk ama kültürel, ideolojik hegomonyamızı kuramadık.”Aynen kültürel ve ideolojik hegemonyasını kuramadı. 100 yıl boyunca işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin, halkların, kazanımlarını asla küçümsemiyor ve önemli buluyoruz. Bu kazanımların neticesinde AKP istediği kültürel, ideolojik hegemonyayı kuramıyor."

‘MUHALEFET DAHA GÜÇLÜ ADIM ATMALI’

"Müfredatta matematikteki bir çok konuyu çıkartmak istiyorlar, integralle uğraşıyorlar" diyen Hatimoğulları, eğitim sisteminde yaşanan gerilemeye dikkati çekerek, "Bu eğitim müfredatı ırkçı, tekçi, bilimsel olmayan, bilimi bir kenara bırakıp hacematçılara entegre etmek isteyen bir anlayışın programıdır. Ve biliyorsunuz şuan öğretmenler ayakta. Her gün eylem yapıyorlar. Özellikle maarif programıyla mevcut olan bilimden uzaklaşmış müfredatı daha da bilimden uzaklaştırmak istiyorlar. Tablo kara çok kara bir tablo çizdiğimin farkındayım ama ne yazık ki realite bu. Bütün bunlar karşısında sadece tespit edip izleyecek miyiz? Tabi ki hayır. Hem siyasi partiler olarak hem de toplumsal dinamikler olarak bizler bu sürecin hiç bir zaman izleyicisi olmadık ama şimdi Türkiye’deki siyasal nesnel koşullar muhalefetin daha güçlü adım atmasını daha istikrarlı ve cesaretli adım atması için koşulların oluştuğun söylemeliyiz. Bu siyasal tespit çok önemli. Muhalefeti buradan ilerlemesi önemli ve anlamlı olacaktır" diye konuştu.

'ERKEN SEÇİME İHTİYAÇ VAR'

Erken seçim tartışmalarına işaret eden Hatimoğulları, konuşmasını şöyle noktaladı: "Bugün demokratik mücadele dışında bir seçeneğimiz yok. Seçimler tek başına çözüm değildir. Elbette Türkiye’de bir erken seçim gündemdedir. Bizler de DEM Parti olarak bir erken seçime ihtiyaç olduğunu ifade ettik, bunun farkındayız. Ancak şunun altını çizmek isteriz. Sakın ola toplumdaki direniş hattını, muhalefetin alanlara çıkmasını engelleyecek seçim vaatleriyle insanları evlerinde oturmaya kalkmayalım. Bakın  demokratik zemindeki mücadele güçlenmezse alanlarda güçlenmezsek 2018 seçim deneyimlerinden mutlaka sonuçlar çıkarmalıyız. Biz ne yaptık? Muhalefet önemli oranda sandığı bekledi. Muhalefet sadece sandığı beklerse çiftçilerin, emekçilerin, işçilerin, halkların taleplerini alanlarda demokratik bir zeminde haykırmadığı sürece inanın yarın sandık konursa yine beklentiler sönümlendirildiği için seçimlerin sonuçlarını değiştirmeyeceğiz. Dolayısıyla bu konuda açık ve şeffaf bir tartışma yürütmeliyiz. Elbette erken seçim olmalı ama bunun zemini en iyi şekilde hazırlanmalıdır.

DEMOKRATİK CUMHURİYET ETRAFINDAN BİRLEŞMELİYİZ

Yüzyıllık cumhuriyet tarihinde anti demokratik çok şey yaşadı bu ülke. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, cumhuriyeti demokratikleştirmek için yüzyıllık geleneksel ezberlerimizi bozmanın tam zamanı. Biz gerçekten demokrasi istemeliyiz ve Türkiye’nin asli sorunlarını masaya yatırmalıyız. Türkiye’de yaşanan sorunların etrafında dolanarak demokrasicilik oynayarak değil, yüzyıldır ödenen bedeller ve şimdi AKP’nin ülkeyi getirdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile getirdiği seviyeyi göz önünde bulundurarak acilen yapmamız gereken Demokratik Cumhuriyet programı etrafında muhalefetin birleşmesidir. Nedir Demokratik Cumhuriyetten kastımız? Güçlü, katılımcı bir demokrasi. Bundan kastımız nedir? Güçlendirilmiş yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler daha yetkili daha güçlü olmalıdır. 

SEÇİLMİŞLERLE YÖNETMEK İSTİYORUZ

Bununla da kalınmadığı gibi HDP belediyelerine, şimdi de DEM Parti’nin Hakkari’de kazandığı belediyeye kayyım atandı. Kayyım atamak demek Türkiye’de erken dönemde kazanılmış olan anayasal hakkımız olan Kürt, Türk, Arap, Fars Çerkes Ermeni ayırmadan, her yurttaşımızın eşit yurttaş hakkı temelinde seçme ve seçilme hakkına sahip olduğunu anayasa yazar mı, yazar. Siz seçilmişin yerine kalkıp siyasi olarak elini bükemediğin bir partiye diz çöktürmek için bir kayyım atıyorsan, bu  yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden almak demektir. Bizler atanmış vali ve kaymakamlarla değil seçilmişlerle yönetilmek istiyoruz. Anayasada ve yasalarda yazanlar yerine getirilmelidir ve yerel yönetimler güçlendirilmelidir. Demokratik cumhuriyetin yollarından biri buradan geçer.

YARGI AKP'NİN ELİNDE

Biliyorsunuz Türkiye’de kuvvetler ayrılığı yazılı metinlerde, anayasada var ama kuvvetler ayrımı değil. AKP iktidarı döneminde yargı tamamen AKP iktidarının emrinde çalışıyor. Dün Suavi’nin eşi bir tweet nedeniyle gözaltına alındı. Oysa tweet düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınır ve bir gözaltı tutuklama olmaz. Bizim nerdeyse binlere arkadaşımız siyasi görüşlerinden dolayı cezaevinde. Kobani kumpas davasında sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın içinde olduğu 13 arkadaşımız 400 küsur sene hapis cezası verildi. Bugün gezi direnişinde gerçekten gezi direnişi bu toplumun onurudur. Gezi direnişi bizim en önemli belleğimizdir, onurumuzdur, toplumsal hafızamızdadır. Ama gezi direnişinde sorumlu tutulduğu iddiasıyla tutuklanan sevgili Osman Kavala’ya müebbet verildi ve halen gezi tutukluları içerde. Hatay milletvekilimiz Can Atalay halen içerde. Oysa bizler vekilimizi seçtiğimizde burada halkın içinde olması için seçtik. Burada bu kürsüde bizim yanımızda konuşma yapılabilecek özgürlüğe sahip olmalıdır. Şu ana anayasa çiğnenerek bu arkadaşlarımız bahsini ettiğim bu iki dosyadan yargılananlar daha bunlar bilindik iki örnek.

HALK REZERV İSTEMİYOR

Toplum tarafından detaylı olarak bilinmeyen çok sayıda örneğimiz var. Kürt Sorunun barışçıl demokratik yöntemlerle çözülmesi barışçıl dış politika adil bir ekonomik program kadınların özgürlük ve eşitliğin sağlanması kamu yönetiminde liyakat doğaya saygı, ki doğaya saygıyı çok küçük açmak isterim. Biliyorsunuz son zamanlarda biz çok ciddi doğal afetlerle yani katliama ve cinayete dönüşen doğal afetlerle karşı karşıya kaldık. Bunun en acı örneğini burada Antalya’da Defne’de Samandağ’da Kırıkhan'da İskenderun’a yaşadık. 11 ilimiz depremden etkilendi. Bugün depremde en önemli gündemlerimizden biri. Depremin yaraları 17 ay geçtiği halde sarılmadığı için rezerv alan meselesi bugün bakan Kurum hafta sonu buraya gelip yaptığı toplantılarda kamuoyuna da açıklamış. Halk istemiyorsa rezerv alan ilan edilmeyecek. Murat Kurum verdiği sözü tutmaya çağırıyoruz. Halk rezerv alan istemiyor, halk kaygılı halk tedirgin biran önce sağlıklı konutlara erişmek istiyor.

MUTLAKA KAZANACAĞIZ

Bütün bu sorun alanları ki 11 maddeden bahsettim, bu 11 maddenin başlığından yürütülecek demokratik bir mücadele, demokratik program etrafında yürütülecek demokratik mücadeleyle biz pekala çok ciddi bir dönüşümü hep beraber sağlayabiliriz. Demokratik dönüşüme çok ihtiyacımız var. Ekmek kadar su kadar ihtiyacımız var. Artık yeter. Artık bu kadar acı çekmemiz bu kadar anti demokratik uygulamalarla karşı karşıya kalmamız 21’ini yüzyılda hiçbir hakkımızın hukukumuzun yurttaş olarak sözümüzün olmadığı bir yerde artık bu ülkeyi bize dar etmiş olan bu anlayışlara karşı cumhuriyeti demokratikleştirmek dışında bir seçeneğimiz yok. Bahsini ettiğim bu 11 maddelik çerçeve etrafında yürütülecek çalışma demokratik bir anayasanın yapım sürecinin önünü açacaktır. Demokratik anayasa demek daha doğrusu Anayasa demek en geniş yelpazedeki mutabakat metnidir. Bütün farklı kesimlerle sadece siyasi partilerle değil toplumun bütün kesimler ile yerelden merkeze kadar bütün toplumun katılımcı olduğu bir demokratik anayasa yapım sürecine ihtiyacımız var bunu her fırsatta ve yerde söyledik ve söylemeye devam edeceğiz. Mutlaka güzel günler göreceğiz, mutlaka başaracağız, mutlaka başaracağız."

'İKTİDARDAN GİTME KORKUSU VAR'

Panelde konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut da yeni Anayasa tartışmasına değindi. Bulut, Anayasa'nın bir siyasi tercih ile yapılamayacağını, Anayasa'nın toplumsal bir uzlaşı olduğunu vurguladı. AKP'nin Anayasa'yı "bir sis" amaçlı olarak kullandığını belirten Bulut, iktidarın; bir kayyım ataması söz konusunda olduğunda ya da köşeye sıkıştığında; hem "Yeni Anayasa ve Demokratik Anayasa" deyip, yeni Anayasa'nın içeriğine ve toplumun ihtiyaçlarına ilişkin tek kelime etmediğine işaret etti.  Bulut, "Hepsinin özrü bir sis bir yere de korku. Korku ne? İktidardan gitme korkusu" dedi.

'DEMOKRATİK BİR ANAYASA YAPMA ZOR'

Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ile bu ülkenin tüm genleriyle oynandığını ifade eden Bulut, valilerin parti il başkanı haline geldiğine işaret etti. Yargının siyasi iktidarın etkisi altında olduğunu belirten Bulut, Saray'dan teklif ve yasaların hazırlandığını dikkat çekerek, "Yani Cumhurbaşkanı heyetiyle tümüyle kendisine paralel bir yapı oluşturmuş durumda" diye değerlendirmede bulundu. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ile demokratik bir Anayasa yapma şanslarının olmadığını savunan Bulut, "Anayasa sadece hukuku, adaleti getirmiyor. Aynı zamanda toplumun gelir adaletini de sağlayacak" ifadelerini kullandı.

Panel soru ve cevap bölümü ile sona erdi.

Ayrıntılar geliyor...

Kaynak: https://mezopotamyaajansi.net/tum-haberler/content/view/247404