VAN ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ Gazeteci Hamza Özkan'ın sunumuyla “8. Gün" programına konuk olan, DEM Parti Van Büyükşehir Belediye Eş Başkan Aday Adayı Abdurrahman Doğar, yerel yönetimleri, yerel seçimleri ve güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Hamza ÖZKAN: Sayın DOĞAR, uzun dönemdir aktif siyasettesiniz. İl Başkanlığı yaptınız; aynı zamanda partinizde PM’de, MYK’da, birçok yerde görev aldınız. Bu süreçleri değerlendirir misiniz. Ne zaman siyasete başladınız, kendinizi tanıtır mısınız.

Abdurrahman DOĞAR: Neredeyse yarım asırdır siyasetin içinde olduk. Kürt özgürlük mücadelesiyle, Lise yıllarında başladık. 80 öncesi, 1979’da ben bu hareketle tanıştım. Dünyada o dönem esen sol-sosyalist rüzgar, o dönemki Türkiye gençliğini de çok etkilemişti. Bizler de bu etkileşimden nasibimizi aldık ve mücadeleye başladık. Yani ezilenlerin mücadelesinin nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda daha genç yaşta kafa yoruyorduk. Hatta lise yıllarında öğrenci liderliği yaptım. 12 Eylül’de tutuklandım, 2 yıl cezaevinde yattım. Sonra uzun süre siyasi yasaklı kaldım. Ta ki Kürt siyasi tarihinde ilk legal parti HEP’in ilk kuruluşunda, yine siyasi yasaklı olmama rağmen o dönem Gençlik Kolları Başkanlığını yürütüm. 1997’ye kadar bu gençlik hareketinde yer aldım. 1997 yılında hakkımdaki siyasi yasak kalkıp memnu haklarımı aldıktan sonra Van’da İl Başkanlığı yaptım, HADEP zamanında. Daha doğrusu DTP, DBP dönemleri dahil beş dönem İl Başkanı oldum. Ara dönemlerde ya İl Başkanı ya da PM üyesiydim. 35 yılı aşkın bu legal mücadele içinde, Türkiye’de gitmediğim il, ilçe, belde kalmadı. Bütün bölgede örgütlenme çalışmaları yürüttüm. Kongreleri yaptık, seçime partimizi hazır hale getirmek için elimizde çanta, il il, ilçe ilçe dolaştık.

İlk dönemler gençlik hareketi ile başlayan bu iş, her tarafta hayat buldu ve insanlar akın akın haklı mücadelemize destek verdi. 1999 yılı aslında bizim mücadelemizi taçlandırdığımız yıldır. İlk kez yerel yönetimlerde, parti olarak girdiğimiz seçimde 30’un üzerinde belediye kazandık. Kürtler ilk kez kendi kendini yönetir konuma geldi. Tabii çok ağır bedeller ödeyerek, ağır işkencelerden geçerek geldik bugünlere. Kolay olmadı. Faili meçhul cinayetlerin işlendiği dönemlerde Kürt siyasal hareketinin aktörleri birer birer faili meçhul cinayetlere kurban giderken yine insanlar geri adım atmadan, bu mücadeleye, kendi halkına sahip çıkma babında muazzam bir kahramanlık örneği gösterdi. Ve o kahramanların sayesinde bugün biz, bırakın bölgede yerel yönetimleri almayı artık Türkiye’de iktidara talip olma noktasına geldik. Muazzam bir halk desteği var, örgütlü bir yapımız var. Bu örgütlü yapının iradesinin açığa çıkması konusunda da seçimler önemli bir parametredir. Ben inanıyorum ki, bu dönem de eskiden çok daha güçlü bir şeklide bölgedeki bütün belediyeleri alarak halkın iradesini hakim kılmaya yönelik bir çalışma yürütüyoruz şu anda. Umarım gerçekleşir.

Hamza ÖZKAN: Sayın DOĞAR, belediyelerden söz ettiniz: 99’da kazanılan 37 belediyenin 3’ü Van’da idi; Bostaniçi, Özalp ve Van. Sizden önceki, düzen partilerinin dönemini ve sizden sonraki kayyum dönemini karşılaştırırsanız neler söyleyebilirsiniz? Bir Van’lı olarak hatırlıyorum, mahalleler çamurdan geçilmiyordu; sadece bir park biliyorduk Kurtuluş Parkı, başka park da yoktu. Biraz o fotoğraflara bakıp sizden önceki belediyeler ve sizin yaptığınız çalışmaları değerlendirir misiniz.

Abdurrahman DOĞAR: Van gerçekten tarihte çok önemli medeniyetlere başkentlik etmiş, tarihi birikimi olan bir yer. Fakat Van için hiçbir dönem, Cumhuriyet’ten bugüne kadar gelen belediye başkanları önemli projeler geliştirmedi. Van Cumhuriyet’ten beri çok yoğun göç alan bir şehirdi. Son 2 yıldır kayyum yönetimi ile beraber göç vermeye başladı. Aslında 1992 sürecini kaçırıyoruz; SHP döneminde Mesut Bey’in (Mesut Öztürk-DEHAP) başkanlık dönemi var. Mesut Bey döneminde yapmış olduğumuz belediye hizmetleri toplumda ciddi kabul gördü. İnsanlarda, artık bizler kendi kendimizi yönetebiliriz hissiyatı, özgüven oluştu toplumda. Oradaki özgüven 99’da Van Belediyesini almamızda önemli bir etkendir diye düşünüyorum. Ben o dönem İl Başkanı’ydım. Çok iyi bir planlamayla kentte çok önemli hizmetler yaptık. Van Belediyesi’nin çok kısıtlı bütçesi olmasına rağmen. Biliyorsunuz bu bölgelerde su parası, emlak parası almak, çöp vergisi almak zor işler, kolay olmuyor. Merkezi bütçeden gelen para buradaki hizmetlere yetmemesine rağmen halkla birlikte çok önemli yollar açıldı, yollar asfaltlandı. Bazı mahallelerde hiç sokak yokken, evlere insanlar eşyalarını götüremezken evlerine kadar yollar açıldı.

Tabii belediyecilikte ilk deneyim olmasından kaynaklı, bunların nasıl yapılacağı konusunda, kenti ayağa kaldırmanın hangi dinamiklerle olabileceği konusunda dünyadaki bu konudaki örnek belediyeleri incelerek, bizim çok önemsediğimiz, yani paradigmasal olarak yaklaştığımız Kent Konseyleri’ni inşa ettik. Kent Konseyi ne demek? Bütün Van’daki meslek örgütlerini, sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri, buradaki resmi kurumların amirlerini bile stratejik eylem planı oluşturma babında, hepsini bu sürece kattık. Yani yönetim kademelerine kattık. Ortak karar aldık, ortak bir akıl oluşturduk, ortak bir irade oluşturduk. Bu ortak irade kentin sorunlarını çözme konusunda önemli bir görev yüklendi o dönem. Sadece Belediye Başkanı değil, yanında sözünü ettiğim bütün yapılarla birlikte hareket ederek bu kente nasıl güzellik katabiliriz, nasıl bir kimlik kazandırabilirizin arayışı ve çabası içinde olup bunu süreç içinde ete kemiğe büründürdüler.

Tabii bizim yaklaşımımızdan memnun olmayanlar, bu süreci kayyumlarla hep sekteye uğrattılar. Yani belediye ile toplumun bağını kopardılar. Belediye, bizim sürece dahil ettiğimiz bütün yapıları tasfiye ederek kendileri yönetmeye çalıştılar. Amaç ne burada; kendi yandaşlarına belediye ihalelerini peşkeş çekmek, kendi yandaşlarını belediyeye doldurmak, istihdam etmek. Böyle olunca halk ile belediye arasında müthiş bir kopukluk oluştu. Şimdi biz bu adaletsizliği, bu sıkıntıyı, bu talan edilmiş belediyeyi, bu kentin değerlerini çarçur edenlere dur demek için aday aday arkadaşlarla yola çıktık. Umarım 31 Mart’ta bu talana, bu işgale dur demek için tekrar halkın iradesini bu kente hakim kılmanın çalışması içerisindeyiz.

Hamza ÖZKAN: Sayın DOĞAR, Zaman zaman önseçim yaptığınız il ve ilçeler oldu. Ama bu 31 Mart’taki seçimde ilk defa parti olarak önseçim kararı aldınız. Adaylarınızı halkımız belirleyecek, bütün kentin dinamiklerinin içinde olacağı delegeler adayları belirleyecek. Partinin bu kararının toplumda karşılığı nasıl oldu?

Abdurrahman DOĞAR: Çok önemli bir konuya değindiniz. Siyasi partiler kendi plan ve programlarında Türkiye’de demokrasinin oturtulması konusunda çalışma yürüttüklerini söylerler. Her siyasi parti kendi program ve tüzüğüne bunu yazar. Ama asla, Cumhuriyet’ten beri hiçbir siyasi parti bunu gereğini yapmaz. Yani milletvekili, belediye, belediye meclis üyesi seçimlerinde hep merkezi kararla bunu yaparlar. Hatta diğer partilerde liderin iki dudağı arasındadır insanların kaderi, aday olup olmama konusu. Biz bu anlayışı yıkmak istiyoruz. Türkiye’de demokrasinin kalıcı ve köklü olabilmesinin yolu önce halka gitmekle olur. Yani halkın eğilimlerini alıp halkı sürece dahil ederek kendi adayının belirlenmesi konusunda bu sürece katılması son derece önemli ve elzemdir. Şimdiye kadar yapıldı mı? Yapılmadı maalesef. Bizde de bazı dönemlerde yapılmak istendi, koşullar elvermedi. Merkezin atamasıyla, kararıyla ortaya çıkan insan profili, yani adaylarımız, maalesef birçok yerde toplumda kabul görmedi. İnsanlar buna tepki olarak sürekli Genel Merkezi sürekli eleştiren bir konumda oldu.

Bütün bu yaşanmışlıklardan sonra partimiz konferanslar yaparak bir karar aldı. Yani kendi program ve tüzüğümüze uygun olarak bölgede halkı sürece katmanın kararlarını aldılar. Bu nasıl olacak? Demokratik bir seçim... Evet, belki demokratik bir zemin olmayabilir ama insanlarımızın sürece katılması bu demokrasinin oturtulması anlamında çok önemli bir parametredir. Yani insanlar, “ben seçtim ben sahip çıkacağım...” Seçtiği Başkan da topluma hesap verme babında kendisine daha çok çeki düzen verecek, kente katma değer katma anlamında daha çok çaba sarf edecek. Merkezden gelen, sırtını merkeze dayayarak halkı hiçleştiren bir takım yaklaşımlardan kaynaklı böylesi bir süreç başlatıldı. Ben eminim ki bu süreç çok iyi sonuçlar da verecek. Halkın sürece dahil edilmesi demokrasinin kural ve kaidelerinin bu topluma yerleşmesi anlamında önemli bir adımdır diye düşünüyorum.

Şunu da ilave edeyim: Ben 5 yıl Van’da Belediye Başkan Yardımcılığı yaptım. Yani toplumdan gelen istekler vardı. Bizim bilgimizi, birikimimizi, deneyimlerimizi kentin hizmetine sunma konusunda toplumdan gelen talepler de vardı. Biz bu talepler ışığında böyle bir yola girdik. Ben eminim ki kendi bilgi birikimimiz ve belediyecilik deneyimimizle, buradaki meslek odaları ve sivil toplum örgütleri ile birlikte ortak bir akıl oluşturarak ayağa kaldırabiliriz. Kent yaşanılmaz bir halde. İnsanlar, nefes alamadığı bir kente gerçekten bu işi yapabilecek profilde insanlar arıyor. Geçmişte emeği olan, liyakata dayanan arkadaşların bu dönem iş başına gelmesiyle eminim ki bütün kentlerde, ilçelerde ve beldelerde toplum çok iyi hizmetler görecektir.

Hamza ÖZKAN: Sayın DOĞAR, Van’ı çok iyi bilen bir siyasetçisiniz. Van’ın büyükşehir olması ve 2 dönemdir de kayyum ile yönetiliyor olması bağlamında Van’ın sorunları nelerdir? Bu sorunların çözümü sizce nasıl olmalıdır? Sadece belediyenin değil herkesin, elini o taşın altına nasıl koyması gerekir?

Abdurrahman DOĞAR: Van’ın sorunları devasadır. Van, Türkiye’de en yoksul 3 şehirden biridir. GSMH’dan en az payı alan ildir. Az önce tarihindeki önemini anlattım: İpekyolu üzerinde İran sınırına komşu bir il. Biz ne İran’dan ciddi anlamada faydalanabiliyoruz ne de devletin yaklaşımından kaynaklı, ne tarım ne sanayi anlamında... Tarım ve hayvancılık kenti olmasından kaynaklı hiç birinden faydalanamıyoruz. Tam tersine devletin yatırım babında, ciddi bir ambargosu var. Yani çevre yolu yapılmıyor, çok önemlidir, elzemdir. Çevre yolu şu anda Türkiye’nin her bölgesinde var, otoyollar var, tüneller var. Van’ın çevre yolu bir kangrene dönüşmüş, 13 yıldır yapılmıyor. Van’ın trafiği kilitlenmiş, insanlar evlerine santim santim gidiyorlar. Van yolları artık Van araçlarını kaldırmıyor. Coğrafi yapısı yeni yolların açılmasına çok uygunken kayyum yönetimi buna müdahale etmiyor. Van’ı yaşanılmaz hale getiriyor ki Van’lılar Van’ı terk etsin, başka yerlere gitsin. Bölgenin biraz da demografik yapısı ile oynanıyor.

Gelir gelmez ilk yapacağımız iş, kentte mağdur edilmiş insanlar var: 1000’e yakın insan Van Büyükşehir Belediyesi’nden işten atılmış. Hepsi perişan, evine ekmek götüremeyen binlerce insanımız var...

Hamza ÖZKAN: İşten atılan emekçiler birkaç defa açıklama da yaptılar. Mahkeme kararı ile dönülmüş ama geri alınmamışlar. Bunun çözümü ne oldu? Belediyede yer mi yok?

Abdurrahman DOĞAR: Hayır. Şunu ifade edeyim: Van Belediyesi’ni aldığımız takdirde özellikle taşeron işçileri... Kayyum döneminde işlerine son verilmiş, bunlar dava açmışlar, mahkemeyi kazanmalarına rağmen işe başlatılmıyorlar. İlk icraatımız bu mağduriyeti ortadan kaldırmak olacak. Bu arkadaşların ekmek sahibi olmasını sağlayacağız. Belediye’nin imkanları vardır: Bakın bu işçileri işten atan zihniyet batıdan yüzlerce insan getirip Van Belediyesi’nde istihdam etmiş. Kayseri’den, Yozgat’tan, Erzurum’dan, farklı kentlerden kendi yandaşlarını getirmişler, Van Belediyesi’nde konumlandırmışlar.

Hamza ÖZKAN: Van’da işsiz genç yok, kalmamış!

Abdurrahman DOĞAR: Van’da genç kalmadı! İnsanlar akın akın batıya gidiyor. İş alanı yok, istihdam alanı yok. Tarımı bitmiş, hayvancılığı bitmiş. Zaten sanayi yok. Bırakın buraya sermayenin gelmesini, var olan sermaye gidiyor. Beyin göçüp gidiyor. Belli bir düzeye erişmiş doktorlarımız, öğretmenlerimiz, akademisyenler gidiyor; çalışacak alan bulamıyorlar. Van her yıl biraz daha çoraklaşıyor. Bakın 80 yıl göç alıyor, son 2 yıldır Van göç veriyor artık. Geçen yıl 10 bin, bu yıl 10 bin göç vermiş. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün kendi rakamlarını söylüyorum. Büyümesi gereken bir şehir göç veriyor. Böyle vahim bir durumla karşı karşıyayız. Temelinde ne yatıyor? Kayyum yönetiminin bölgedeki adaletsizlikleri, bölgeye sermaye akışını sağlayamamaları, bölgedeki tarımı, hayvancılığı bitirmeleri. Bizim bu belediyeyi bu işgalcilerden, bu talancılardan kurtarmamız gerekiyor. Biz kurtarırsak Van nefes alacak, tarım ayağa kalkacak, hayvancılık gelişecek. Biz kurtarırsak, biz burada halkın iradesini hakim kılarsak sermaye buraya akacak. Ben inanıyorum ki bunların gelmesi durumunda biz o göçü de önlemiş olacağız. Van kendi kendisine yeten bir potansiyele sahip iken maalesef öyle bir politika izlediler ki insanlar aş-iş derdinden köylerinden batıya göç etmek zorunda kaldılar. Aileler bölünüyor. Bakın her gün batıdan inşaatta çalışan bir gencin cenazesi geliyor. Artık batı ile Van arasındaki yollar cenaze yoluna dönüştü. Bu yüzden yerel yönetimlerin alınması son derece önemli ve elzemdir.

Hamza ÖZKAN: Peki Sayın DOĞAR, kent yapılanmasına baktığımızda bir çarpık kentleşme de var. Aynı zamanda bir deprem kenti, geçmişte bir deprem yaşamış. Deprem alanları yok. Olası bir afette Van bu sorunu nasıl çözecek?

Abdurrahman DOĞAR: Çarpık kentleşme sağlıksız konut demek. Çarpık kentleşme keşmekeş olmuş bir trafik demek. Biz Büyükşehir diyoruz ama Van’ın genel görünüme baktığımızda bir köy görüntüsü veriyor. Birçok yerde imarda 18.maddeyi uyguladılar kendi yandaşlarına o arazileri tahsis etmek için, birçok aileyi mağdur ettiler. Van’ın mahallelerinde ciddi bir mağduriyet var, insanlar sağlıklı konutlarda oturmuyor. Van biliyorsunuz 2011 depreminde tekrar yenilenebilir, taşınabilir, yeniden imara açılabilirdi. Ama biz o dönem bunların planlamasını yaptık, hazırladık; ticari alanları farklı bölgelere kaydırma konusunda trafiği de rahatlatmak için. Ne yaptılar? Gelir gelmez bütün projeleri askıya aldılar, hiçbir şey olmamış gibi, belediyeyi kendilerine aparat olarak kullandılar.

Şu anda Van’daki mahallelerde hala açılmayan sokaklar var, insanlar evlerine ulaşmakta zorlanıyor. Van Gölü kıyısında imar planları hala yapılmadı. Revizyon planları bir türlü hayat bulmuyor. 10 yıldır Van Gölü imar revizyon planı yapılacak, yapılmıyor. Yapılmayınca insanlar arsalarını kullanamıyor. Arsaların akıbeti belli olmayınca yatırımcı gelmiyor. Yatırımcı gelmeyince de insanlar sağlıklı konutlarda oturamıyor. İnsanlar satacak, alacak, ev yapacak. Bu imar planları olmadığı için insanlar bunları değerlendiremiyor. Sanki devlet insanların arazilerine ipotek koymuş gibi kimse kendi arazisinde bile tasarruf sahibi değil. Bu yüzden kentte çarpık bir görüntü, çarpık kentleşme; nefes alamıyor.

Hamza ÖZKAN: Çevre Yolu’ndan bahsettiniz. Sahil Yolu da kaç yıldır sürüyor. Bitti mi, bitmedi mi? Van Gölü’nün kirliliği de sürekli gündemde. Buna ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Abdurrahman DOĞAR: Yıllardır biz Van Gölü Sahil Yolu Projesini, biz Sahil Bandı dedik aslında, oradan yolların geçmesi doğru değildi ama halka açılmasını (istedik). Van bir sahil şehri ama kent göl ile bir türlü buluşmuyor, göl ile Van’ın bağı kopmuş. İnsanlar gölden, denizden istifade etmek için 40-50km uzağa Mollakasım’a, Gevaş’a gitmek zorunda kalıyor. Kıyıdan faydalanamıyor. Biz o dönem onu planladık. Şimdi Kayyum’un tek yaptığı şey o yolu yapması oldu, başka bir şey yok. Havaalanı’ndan başlayıp İskele’ye kadar giden bölümde bir yol çalışması var. Fakat yol çalışmasında vatandaşın arazisinden geçirmiş, hiçbir kamulaştırma yapmadan! Yarın bundan dolayı Belediye ciddi mağdur edilecek. Kamulaştırmadan yol geçiriyorsunuz, halkın parasını vermiyorsunuz, metazori araziden yol geçirdiniz. Şimdi yüzlerce dava açılacak. Böyle bir muamma. Umarım biz geldiğimizde bunu telafi eder, çözeriz.

Fakat yol açmanız yetmiyor, orayı halka açmanız lazım; sosyal donatılar, spor alanları, insanların gelip ailesiyle rahat oturabileceği piknik alanları olsun. Van’ın rakımı çok yüksek; biz orayı planlarken dedik ki, süper lig takımları gelip burada kamp yapacaklar. Antrenman sahaları bile düşünmüştük. Maalesef bunlar projeyi kırpa kırpa bir yola dönüştürdüler. Şimdi sadece bir yol geçiyor oradan. Ama biz geldiğimizde o yol kenarında insanların rahat edeceği çok önemli yaşam alanları oluşturacağız.

Hamza ÖZKAN: Sayın DOĞAR, spor ile ilgili de bir sorum olacak. Sizin döneminizde Vanspor, Van Belediyespor’du. Vanspor çeşitli polemiklere konu oldu, Başkanın açıklamaları oldu. Vanspor konusunda neler söylersiniz?

Abdurrahman DOĞAR: Sporun siyaseti olmaz. Hiçbir partinin futbol kadar taraftarı olmaz. Futbol kardeşliği ifade eder. Spor birliği, özellikle futbol dayanışmayı, kaynaşmayı, kültürlerin buluşmasını ifade eder. Bunlar futbolu bile öyle kirlettiler ki... Gelir gelmez ismini değiştirdiler; Belediye’den koparıp rant çevrelerine peşkeş çektiler, içini boşalttılar. Vanspor’un durumu içler acısı şu anda. Herkes birbirini Vanspor’un parasını yemekle suçluyor. Leş kargaları gibi üşüştüler; hem kendi isimlerini yapma anlamında, Vanspor’a sahip çıkmayı ihale almanın sıçrama tahtası olarak gördüler. Bu kente yazık... Bu kent büyük bir şehirdir, bir futbol takımı var. İnsan bu takımı bu kadar dejenere etmez. Gelir gelmez biz buna el atacağız ve onu hak ettiği noktaya taşıyacağız. Spor bizim için son derece önemlidir; kentlerin, ilçelerin tanıtımında önemli bir etkendir. Bunun bilincindeyiz. Sporu daha da geliştirip buna ilgi duyan gençlerimizi, çocuklarımızı bu işte yetiştirmenin altyapısını da oluşturacağız. Dışarıdan ithal edilen değil, yerelden futbolcu yetiştirmenin altyapısını oluşturacağız. Vanspor’un hak ettiği ligde futbol oynamasını sağlayacağız.

Hamza ÖZKAN: Teşekkür ederiz sayın DOĞAR. Programın sonunda güncel siyasete ilişkin veya genel olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Abdurrahman DOĞAR: Bu kent acılarla yoğrulmuş, yoksul bir kent. Bu bizim kaderimiz değil, olmamalı. Bize bu yoksulluğu, acıyı reva görenlerin karşısında durmamızın yolu bu halkın kenetlenmesi lazım. Kürdü ile, Küresünnisi ile, Arabı ile, yerlisi ile omuz omuza verip bu kenti ayağa kaldırmamız lazım. Bizim içimize sokmak istedikleri, bizi ötekileştirmek istedikleri noktadan değil. Birbirimize sarılarak bu kenti ayağa kaldırmanın yolu da yerel yönetimlerdeki birlik ve beraberliğimizden geçiyor. Ben eminim AKP’ye, MHP’ye oy verenler de kayyum yönetiminden rahatsızdır. Halkın iradesinin gasp edildiği bir süreçte herkesin, kimliği ne olursa olsun yan yana gelip bu kent için omuz omuza verip, hak ettiği o tarihteki kimliğine kavuşturmamız lazım. Halkımızın, bize o acıyı reva görenlere çok iyi bir tokat vuracağına inanıyorum.  2.5 ayımız kaldı, halkın iradesinin bu şehirde tecelli etmesi yakındır. Bu şehir bu kadar şeyi hak etmiyor. İnsanca yaşamayı her insan hak ediyor; hak etmeyi düşünen her insanın da bizim yanımızda yer almasını bekliyoruz.

Hamza ÖZKAN: Sayın DOĞAR, Van’ın önseçim tarihi belli midir?

Abdurrahman DOĞAR: Muhtemelen önümüzdeki hafta olur diye düşünüyorum. Arkadaşlar çalışma yürütüyorlar, teknik ve zor bir konu. Bunun altyapısını şu an örüyorlar. Birkaç gün içinde tarih kesinleşir diye düşünüyorum.

Servet Arslan: Tuşba ilçesi her şeyden mahrum bırakılmış Servet Arslan: Tuşba ilçesi her şeyden mahrum bırakılmış

Hamza ÖZKAN: Teşekkür ederiz. Sizinle beraber aday adayı olan arkadaşlara da başarılar diliyoruz.

Abdurrahman DOĞAR: Tüm aday adaylarımıza başarılar diliyorum, il, ilçe, belde... Ve deli cesaretlerinden dolayı hepsini kutluyorum.

Kaynak: https://www.otekileringundemi.com/foto-galeri/otekilerin-gundeminden-yerel-secim