Ankara Gar Katliamına Cannes ödülü
Kuru otlar üstüne filminin mayıs ayında Cannes film festivalinden en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandığını duymak beni ve birçok kişiyi heyecanlandırmıştı. Yılmaz Güney’in Yol filmi ile kazandığı büyük ödül ve akıllara kazınan yumruklu duruşunun üzerimizdeki etkisinden kaynaklanan bir heyecan. Nuri Bilge Ceylan bu açılmış yolda daha önceleri de ödül almış olsa da yeni filminin politik karakteri yeni bir iklim yarattı.
Kadın oyuncu Merve Dizdar ödül töreninde yaptığı politik konuşma, filmdeki karakterin liberal yaşam tarzına olan karşıtlığı ve toplumsal dayanışmanın gerekliliği ile kadın mücadelesi savunuculuğunun devamı gibiydi. Şöyle diyordu: "Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için ve bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen kız kardeşlerim ve Türkiye'de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum.' Konuşması, katılan ve katılmayanlar arasında ciddi tartışmalara yol açtı.
Peki filmdeki Nuray karakteri kimdi? Nasıl oldu da dünyanın en prestijli film festivallerinden olan Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülünü almıştı?
Nuray; Ankara Gar bombalı saldırısında bir bacağını kaybetmiş Erzurum’un Karayazı ilçesinde görev yapan Kürt Alevi kadın bir resim öğretmeni. Üyesi olduğu sendika filmde her ne kadar ismi zikredilmese de Nuray’ın karakteristik özellikleri ve savunuculuğunu yaptığı düşünceleri mücadeleci kişiliği ile Eğitim Sen üyesi olduğu açıkça anlaşılıyor.
Kendisi gibi öğretmenler olan filmin erkek oyuncuları Samet ve onun lojman arkadaşı Kenan ile arkadaşlıklarında kadınlığının nerelerde olduğunu anlamaya çalışıyor. Dışardan gelen Samet ile liberal sosyalist tartışmaları yaparak kuramsal, yerli olan Kenan ile geleneksel ve modern çatışmayı takip ederek varoluşsal anlamlandırma sürecini işletiyor. Mücadeleden malulen emekli olduğunu ifade etse de yaşamında mücadelenin devam ettiği anlaşılabiliyor. Cannes film festivali jürisi bu kadın karaktere ödülü vermeyi tercih etti.
2015 haziran seçimlerinden çıkan sonuç Türkiye halkları açısından geleceğe yönelik büyük bir umut kaynağı olmuştu. Seçim sonucu üzerinden siyasal hedeflerine ulaşmayanların iki seçim arası kurmuş olduğu baskı sürecinin tehlikeleri belirmişti. Barışın emeğin ve demokrasinin bir seçenek olarak sunulacağı KESK, DİSK, TMMOB ve TTB tarafından düzenlenen Ankara ‘Emek Barış ve Demokrasi’ mitingine güvenlik açığından yararlanan IŞİD tarafından yapılan bombalı saldırıda 104 kişi hayatını kaybetmiş birçok kişi yaralanmıştı. Saldırı yaralananların birçoğunda da Nuray gibi kalıcı hasarlar bıraktı. Bu yönüyle Türkiye cumhuriyetinin modern tarihinin en ölümcül saldırısı olarak kayda geçti.
Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere filmin bütününe verilmeyen ödül Nuray şahsında ülkede emek barış ve demokrasi mücadelesi yürütenlere mi verildi?
Filmi izlerken beni bu açıdan etkileyen Nuray’ın hikayesi yani biz emekçilerin hikayesi beni bu yazıyı yazmaya itti. Bu iddia yabana atılacak bir iddia değil. Çünkü böylesi prestijli ödüllerin her zaman olmasa da politik etkenler tarafından da yönlendirildiğini biliyoruz. Ülkelerin baskın politik kültürüne aykırı sayılabilecek hikayeler belirleyici olmuştur zaman zaman. Örneğin 1981 yılında Cannes altın palmiye ödülü Polonyalı yönetmen Andrzej Wajda’ya verilmiştir. Bu gelişme büyük ödülün komünist rejime karşı çıkan Polonya Dayanışma Hareketine verildiği yorumuna neden olmuştur.
Filmi izleyenlerin belki çoğunun kadın oyuncu ödülünün filmdeki ortaokul öğrencisi Sevim’e verilmesi gerektiğini düşünmüştür. Ben de şahsen o oyunculuğu daha etkili buldum. Merve Dizdar tabi ki çok başarılı bir kadın oyuncu. Film festivalinde Nuray’ı öne çıkaran esas nedenin hikayesi olduğunu düşünüyorum. Jürinin böylesi bir hikayenin direnilmeyecek etkisine girmiş olması yüksek bir ihtimal olarak değerlendirilebilir.
IŞİD birçok ülke acısından olduğu gibi özgür düşünce sahibi her birey için bir kabus özelliği taşıyor. Saldırdıkları değerlerin ortak ve savunulması gereken değerler olduğu düşüncesi görmezden gelinemez. Ödül aslında Eğitim Sen üyesi kadın öğretmen şahsında Türkiye’deki demokratik kitle hareketlerinin emek barış ve demokrasi mücadelesine verildiği söylenebilir.
Nuri Bilge Ceylan belki de filmin merkezine zorunlu görevini bitirip bir an önce istediği yere gitmeyi bekleyen ve bununla ilgili sancılı bir yaşam suren kasvetli karanlık bir yönü olan Samet yerine Nuray’ın hikayesini almış olsaydı filmin bütününe de bu ödülü alabilirdi. Sadece bu düşünce ekseninde yazdığım yazıdan filmin kötü olduğu düşüncesini vermemiş olduğumu umuyorum.
Birçok eleştirmen ve sinema çevresi tarafından büyük kıymet biçilen bir film. Üzerine çok etkili yazılar yazıldı. Diğer filmleri gibi kült sayılabilecek anlayabildiğim kadarıyla sinematografik ve kurgusal özellikleri ile çok iyi bir iş çıkardığını söylemem gerekiyor. Kendine özgü sinemacılık yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Öğretmenlik mesleğine, öğretmenlerin ruhsal durumu ve eğitimin sorunlarının bölgesel farklılıklarda yaşanmasının eğitim politikaları ve yönetimsel eksiklikler içerisinde yaşandığı fikrini vermesi acısından önemli. Konuyu ele alış biçimi, bölge insanı ve Kürtlere bakış açısında eleştirilecek birçok noktanın olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Anlatılmayan hikayelerimizin belki de en etkili aktarım yolu olan sinema ilgi duyulması gereken alanlardan olduğu ortada. Gelişen sinema kültürü evrensellikle bütünleşmemizi kendi özgünlüklerimizle sağlayacaktır.
İlyas Aslan
Eğitim Sen üyesi