Eric Rohmer’in “Pauline Plajda” (1983) ve “Yeşil Işık” (1986) filmlerine gönderme yapan Christian Petzold, elementler üçlemesinin ikinci filmi “Kızıl Gökyüzü”nde insanın bin bir yüzünü minimalist bir anlatımla aktarıyor.

Sanat okulundan arkadaş olan Leon ile Felix sanatsal projelerini bitirmek için Felix’in babasının Baltık Denizi kenarındaki yazlık evine giderler. Felix fotoğraf çekecektir, Leon ise ikinci romanını yazacaktır. Bu ikiliye Felix’in dondurma satıcısı kuzeni Nadia ile cankurtaran sevgilisi Devid de katılır. Bencil, içe dönük Leon çevresiyle iletişim kuramaz, özgüveni eksiktir, etrafında ne olup bittiğinin ayrımında değildir. Felix ise dışa dönük, sosyal, yapıcıdır. Nadia yaşam ve enerji dolu, güzel, çekici bir kadındır. Leon arkadaşlarına ayak uyduramaz, onların hobilerine katılmaz, “Klüp Sandviç” adlı romanını yazmaya odaklanır, çevresindekileri bol bol eleştirir, kendini onlardan üstün görür. 

Canlı olma ihtimali olan yeni bir "Dünya" keşfedildi! Canlı olma ihtimali olan yeni bir "Dünya" keşfedildi!

SOSYAL SINIF VURGUSU

“Yaz filmleri yanlışlarımızı, korkularımızı anladığımız duygusal bir eğitimdir” der Christian Petzold. Yaz mevsimini kutlayan dram aynı zamanda orman yangınlarını metaforik olarak kullanır. İnkâr, terk etme, kaçış, ivedilik, kıskançlık, aşk, şehvet, imrenme, önyargı olgularını işleyen, dört karakter arasındaki gerilimi klasik, dingin anlatımıyla yansıtan Petzold, sosyal sınıfların ayrımını da vurgular. Fon müziği olarak Avusturya müzik grubu Wallners’ın “In My Mind” parçası etkileyicidir: “Aklımda/ Aşk bizi kör edecek/ Sevdiğimiz bir yerde yaşayacağız/ Özgür ve vahşi yaşayacağız/ Aşk kendimizi bulmamızı sağlayacak.” Petzold bu şarkıyı tüm insanlara mesaj olarak iletir. Oyuncular Thomas Schubert, Paula Beer, Enno Trebs, Langston Ubiel, Matthias Brandt hepsi çok başarılıdır. Christian Petzold, dört farklı karakter aracılığıyla günümüz insanının durumunu sorgular, eleştirir. 

SCOTT’IN NAPOLYON BONAPART’I 

Usta yönetmen Ridley Scott’ın epik savaş dramı “Napolyon” filmi gösterime girdi. Askeri strateji dehası, hırslı politikacı, konsül, imparator, kardeş, oğul, evlat, eş, baba, dünya tarihine adını yazdıran Napolyon Bonapart’ın 30 yılını anlatan Scott, Berezina, Austerlitz, Waterloo savaşlarıyla soluk kesen görsel bir şölen sunuyor. Berezina’daki donmuş buzun kırılıp insanların, atların suya batması, suyun kanla kırmızıya bulanması, Waterloo’daki panoramik görüntüler, dört nala koşturan atların yakın planları, hepsi nefes kesiyor. Teknoloji, görsellik olağanüstü. 

1970 YAPIMI WATERLOO

1977’de Napolyon’un ordusundaki iki yüzbaşının çatışmasını anlattığı “The Duellists” (Düellocular) filmiyle olay yaratan, “1492”, “Gladyatör”, “Cennetin Krallığı”, “Exodus: Tanrılar ve Krallar”, “Son Düello” gibi yetkin epik tarihi dramlar çeken ustadan, karakterlerin derinlemesine işlendiği bir Napolyon beklenirdi. Napolyon’u izlerken aklıma 1970 yapımı, Sergey Bondarçuk’un “Waterloo” filmi geldi. Rod Steiger, Christopher Plummer, Orson Welles’li kadrosuyla dijital efektlerin olmadığı, karakter odaklı film.

Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/insanin-bin-bir-yuzu-2144897