HABER MERKEZİ - DEP Milletvekili Mehmet Sincar’ın katledildiği saldırıdan yaralı kurtulan Nizamettin Toğuç, “Katil, devletin desteklediği çetelerdir. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar Mehmet ve ardılarının mücadelesi diz çökmedi, çökmeyecek” dedi.

Demokrasi Partisi (DEP) Parti Meclisi (PM) üyeleri Habip Kılıç ve Hikmet Kılıç’ın katledildiği yerde incelemelerde bulunmak üzere gittiği Êlih’te, parti yöneticilerinden Metin Özdemir ile birlikte 4 Eylül 1993 tarihinde uğradığı silahlı saldırıda katledilen DEP Mêrdîn Milletvekili Mehmet Sincar cinayetinin üzerinden 31 yıl geçti. Sincar ve Özdemir’in öldürülmesinin hemen ardından kentte sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, dönemin bakanları Necmettin Cevheri ile Mehmet Gölhan, faillerin 24 saat geçmeden yakalandığını öne sürdü. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, faillerin yakalandığını öne sürdü ancak dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, yapılan açıklamaların aksine “İşi batırdılar. Çıkacak işi batırdılar. Biraz susalım" açıklaması yaparak, faillerin yakalanmadığını açıkladı. 

‘SUSURLUK KAZASI’ RAPORU

Cinayeti önce Türk İntikam Tugayları (TİT) üstlendi. Fakat 3 Kasım 1996’da Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen “kazada”, cinayete dair yeni bilgiler ortaya çıktı. Ülke tarihine “Susurluk Kazası” olarak geçen bu olayla, devlet, siyaset ve mafya ilişki ağı içerisinde gerçekleşen cinayetler ve kanun dışı faaliyetler ortaya saçıldı.   

Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan “Susurluk Kazası” raporunda, Sincar cinayeti de yer aldı. Raporda, Mehmet Sincar ve Metin Özdemir’in “Yeşil” olarak bilinen Mahmut Yıldırım ile itirafçılar Alaattin Kanat, İsmail Yeşilmen ile Mesut Mehmetoğlu tarafından katledildiği belirtildi. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'a iletilen rapora rağmen JİTEM kurucularından Mahmut Yıldırım’a hiçbir zaman ulaşılmadı.

 YENİDEN YARGILAMA KARARI

Susurluk Raporu’nda yer alan isimler hiçbir zaman yargılanmazken,  Sincar’ın katledilmesine ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında açılan davada ise, sadece Hizbullah tutuklusu Cihan Yıldız ile kendisine bugüne kadar ulaşıl(a)mayan firari sanık Ejder Arpa sorumlu tutuldu. Yargılama sonucunda Yıldız, müebbet hapis cezasına çarptırıldı, Arpa’nın ise dosyası ayrıldı. 2019 yılında dosyanın tutuklu tek sanığı Yıldız’ın avukatının yeniden yargılama talebinin Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kabul edilmesiyle dosya yeniden görülmeye başlandı. 

TUTUKLU KALMADI

Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2 Ekim 2019’da yeniden başlayan yargılamada, tek sanık olan Yıldız tahliye edilirken, son duruşma 6 Haziran 2024’te görüldü. Ancak ne Yıldız’ın yeniden tutuklanması talebi kabul edildi, ne de “Susurluk Raporunda” ismi geçen diğer isimler dosyaya eklendi.

Devam eden yargılamada bir kez daha değişen savcı henüz mütalaasını açıklamazken, son duruşmada da ek süre talebinde bulundu. Savcının ek süre talebinin ardından duruşma, 10 Aralık’ta görülmek üzere ertelendi.

Sincar, ölümünün 31’inci yıldönümü dolayısıyla hem Êlih’te vurulduğu yerde hem de Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesindeki mezarı başında düzenlenecek etkinliklerle anılacak. 

‘ADALET YOK’

Sincar’ın eşi Cihan Sincar, eşinin katledilmesi sürecini anlatarak, yaşananların kendileri için büyük bir acı olduğu kadar onurlu durmaları gerektiğini de gösterdiğini belirtti. Sincar, “Namuslu bir Kürt’tü. Halkının, milletinin yanında, sözünün arkasında olan biriydi. Tek günahı buydu ve bu nedenle hedef alındı. Bu bizim için büyük bir şeref. Acısı gibi şerefi de büyük” diye belirtti. 31 yıl geçmesine rağmen adalet adına hiçbir şey görmediklerini dile getiren Sincar, “Son duruşmada ciddiyetsiz bir hakimle karşılaştık. Sanki bizimle dalga geçiyor, bir tiyatro oyunu sahneliyorlardı. Adalet olsaydı, her şeyden önce bu dosyanın bir milletvekilinin dosyası olduğunu düşünerek, hürmet gösterirlerdi. Ama Kürt olduğu için ciddiyetsizlik vardı” ifadelerini kullandı. 

KESK “Geçinemiyoruz”mitingine çağrı KESK “Geçinemiyoruz”mitingine çağrı

‘KAZANACAĞIZ’

Dosyanın Apê Musa ve Vedat Aydın dosyası gibi zamanaşımına götürüldüğüne dikkati çeken Sincar, “Ne yaptıysak zamanaşımına götürdüler. Ama bizler o zamanaşımını tanımıyoruz. Var olduğumuz sürece bu davanın peşinde olacağız. Kimseden bir şey istediğimiz yok. Sadece her toplum gibi kendi toprağımızda özgür yaşamak istiyoruz. Bunu da bize çok görüyorlarsa, elimizden ne gelirse buna karşı yapacağız. Bu nedenle halkımıza da buradan sesleniyorum, kimse hesabını küçük yapmasın. Sorunumuz yüzyılların sorunudur. Bu davayı savunmanın faturasının ne olduğunu biliyoruz. Bunu bilerek mücadele ediyoruz” dedi. 

Bugüne kadar başta Özgür Basın olmak üzere halkın kendilerini yalnız bırakmadığını söyleyen Sincar, “Birbirimize sahip çıkarak amacımıza ulaşabiliriz. Bizi birbirimize düşürmek isteyebilirler. Ama buna rağmen birlikte olmalıyız. Tarih çok defa tekerrür ediyor. Osmanlının politikalarını Kürt halkı üzerinde uygulamak istiyorlar. Kürtlerin binlerce direnişi var. Hepsi de bizim için onur ve şereftir. Umut ediyoruz ki, güzel günler yakın. Bu amacımız için geleceğimize sahip çıkacağız ve kazanacağız” diye belirtti. 

 OLAY GÜNÜNÜ ANLATTI

Aynı saldırıdan yaralı kurtulan DEP Milletvekilli Nizamettin Toğuç ise, yaşananlara dair tanıklığını anlattı. O gün devreye konulan kirli planların şimdilerde de devrede olduğuna dikkati çeken Toğuç, Sincar’ın katledildiği dönem devlet destekli paramiliter güçlerin sürekli katliam gerçekleştirdiğini söyleyerek, ekledi: “O dönem ‘failli meçhul’ dönem diye anılıyordu, ancak fail belliydi, fail devletti. Habip Kılıç’ın katledilmesi sonrası taziyeye gittik. Nesimi Kılıç taziye dönüşü gözaltına alındı. Toros aracına bindirip götürdüler. Remzi Kartal, Hatip Dicle ile birlikte Nesimi için Amed’e geçtik. Emniyette geçtiğimizde emniyette 3 kişi önümüzü kesip ‘Anca gidersiniz’ dedi. Emniyet müdürü ile görüştük sonrasında. Oda Mêrdîn’in Nesimi istediğini söyledi. Mehmet Sincar, Leyla Zana, Hatip Dicle, Remzi Kartal, Ali Yiğit ile birlikte Êlih’te toplantı aldık. İlk gün taziyeye gidecektik. Diğer gün esnaf ziyareti ve sonrasında STK’lerle görüşecektik. Dayanışmayı büyütmek için bunu planlamıştık. Taziyeye gittik. Sabah kahvaltı yaptık. Leyla Zana, ‘Dün bir polis geldi, Leyla hanım sizi yarın korumayacağız’ dedi. Ne olursa olsun programı devam ettirme kararı aldık. O gün esnafı ziyaret ettik. Birilerin bizi takip ettiğini gördük. Zübeyir Aydar köy yakmaları ve katliamlardan dolayı Sêrt’e geçti. O gün esnaf ziyaretimizi gerçekleştirdik.

Olay günü Elma Sokağı’na girdiğimizde biri Mehmet’i durdurup tartışmaya başladı. Sonra bu kişiyi partiye davet ettik. Mehmet’e ‘gidelim’ dedim. 20 adım gittik ateş açıldı. Mehmet’i vurdular. Yakından ateş etmişler. Bende iki silah vardı. Savunmaya geçtim. Bir iş yerine geçtim. Yoğun bir şekilde ateş açılmıştı. 3 kurşun bana isabet etti. Ayağa kalktığımda kan geldiğini gördüm. Mehmet’in vurulduğu yere baktım orada yoktu. Bir taksi durdurup hastaneye gittim. Yolda bilincimi kaybettim. Metin Özdemir ve Mehmet’i katletmişler. Zübeyir, Leyla, Hatip yanıma geldiklerinde durumlarının ağır olduğunu belirttiler. Yaralı olduğum için üzülmemem için ölümünü benden gizlediler. Sonrasında doktorların yanına gidip onlardan öğrendim. İki gün boyunca annem hastane kapısının önünde bekletildi. Beni görmesine izin verilmedi.” 

'KATİL DEVLETİN DESTEKLEDİĞİ ÇETELER'

Hastaneye gelen TRT muhabirinin katilin kim olduğu yönünde soru sorduğunu belirten Toğuç, “Bende katilin devlet olduğunu söyledim. Çünkü katil devletti. Devletin desteklediği çetelerdir. Devletin şimdilerde devreye koyduğu ‘Çöktürme Planı’ o dönemde de devredeydi ama başarıya ulaşmadı. Bugün yine bu plan başarıya ulaşmayacak. O dönemin katliamcı zihniyeti halen Kürtleri katletme politikası yürütüyor. O dönemki katliamlar bugünde Kürtlerin bulunduğu her yerde devam ediyor. Daha birkaç gün önce 2 kadın gazeteci katledildi. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar Mehmet ve ardıllarının mücadelesi diz çökmedi çökmeyecek” ifadelerini kullandı. 

MA / Ahmet Kanbal - Fethi Balaman 

Kaynak: https://mezopotamyaajansi40.com/tum-haberler/content/view/252129