Nazlıcan Nujin Yıldız

HABER MERKEZİ – İlk şiirini 8 yaşında yazan, yaşadıklarından dolayı yaşama erken veda eden Amerikan Edebiyat tarihinde önemli yeri olan Sylvia Plath bugün de kadın yazar ve şairleri etkiliyor. 

“Ve ben işte gülümseyen bir kadın

Daha sadece otuzunda

21 Aralık 1922: Bilim insanı Cecile doğdu 21 Aralık 1922: Bilim insanı Cecile doğdu

Ve kedi gibi dokuz canlıyım”

Bu dizeler 27 Ekim 1932 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Massachusetts eyaletinin başkenti Boston’da dünyaya gelen yazar ve şair Sylvia Plath’a ait. Almanyalı bir baba ve ABD'li bir annenin çocuğu olan Sylvia, yaşamı boyunca manik-depresif bozukluğuyla mücadele eder. İlk şiiri 8 yaşında iken yayımlanan Sylvia, 1950 yılında bursla girdiği Smith College'deki ikinci yılında 18 yaşında, yaşamına son verme girişiminde bulunur. Bu girişiminin ardından akıl hastanesine yatırılan Sylvia, 1955 yılında bu okuldan derece ile mezun olur. Yeniden kazandığı bursla İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi'ne gider.

Çalışmalarına burada devam eden Sylvia, şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan Varsity'de yayımlar. Evleneceği İngiliz şair Ted Hughes ile de burada tanışır. Ted ile evlendikten kısa bir süre sonra yaşadığı sorunlardan dolayı boşanmak isteyen Sylvia,  çocuklarıyla birlikte bir ev kiralar. Londra’ya yerleşen Sylvia, bu sürece günlüklerinde uzunca yer verir. Sylvia’nın, çocuklarıyla ile ilgilenmeden önce gününün ilk saatlerini kendisine ayırmasının önemli olduğuna da günlüklerinde yer verir.

Şiddete maruz kalır

Sylvia, Londra’da kiraladığı evin, İngiliz şair William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenince, bu durumun bir işaret olduğunu düşünür. Sylvia, bu evdeyken 11 Şubat 1963’te yaşamına son verir. Ted ile olan evliliğinde ihanete ve aile içi şiddete maruz kalan Sylvia, terapistine yazdığı 22 Eylül 1962 tarihli mektubunda, 1961 yılında ikinci kez hamileyken Ted’in kendisini şiddete maruz bıraktığını ve düşük yapmasının bu olaydan iki gün sonra gerçekleştiğini yazar.

Hukuki engeller dolayısıyla Sylvia öldüğünde Ted ile hâlâ kâğıt üzerinde evli gözükmektedir. Bu nedenle Ted, Sylvia'nın mirası üzerinde yetki sahibi olma ve mezar taşına zorla kendi soyadını ekletme “hakkını” elde eder. Yıllar sonra Sylvia'nın bazı günlüklerini yok ettiğini itiraf eden Ted, okuma buluşmalarında sıklıkla protestolarla karşılaşır.

‘Öldüm ve tekrar hayata geldim’

Sylvia'nın şiirlerinde kendi hayatını anlatan sözcükler yer alır. Yaşamını şiirlerine yansıtan Sylvia, babası Otto Plath'ın ölümüyle başlayan yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle “intihara” eğilimli bir insan haline gelir. 21 yaşında iken tekrar intihar girişiminde bulunan Sylvia, üç gün sonra annesi tarafından bulunur. Bu, Sylvia'nın yaşamında bir dönüm noktası olur. Öldüğüne ve tekrar hayata geldiğine inanan Sylvia'nın şiirlerini ölmemek de etkiler.

Sylvia’nın şiirlerinin, yazılarının çoğu, yaşamını yitirmesinin ardından yayımlanır. Yakın tarihe kadar da ortaya çıkan günlükleri bulunan Sylvia, Türkçeye de çevrilen “Sırça Fanus” isimli eseriyle tanınır ve eser birçok kişi tarafından “ilk Amerikan feminist roman” olarak da değerlendirilir. Sylvia’nın öğrenciyken Mademoiselle dergisine gönderdiği ancak reddedilen öyküsü “Mary Ventura ve Dokuzuncu Krallık” ilk kez 2018’de ortaya çıkar. Kitap, İngiltere'de yayınevi HarperCollins tarafından 2019 Şubat ayında ilk kez yayımlanır. Bu kitap, Türkiye’de Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basılır.

Nilgün Marmara ve Sylvia

Sylvia, şair Nilgün Marmara’yı da etkiler. Sylvia’dan oldukça etkilenen Nilgün, Boğaziçi Üniversitesi Sanat ve Bilim Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun olurken tezini, Sylvia Plath’in şairliği ve yaşamı üzerine hazırlar. Nilgün’ün 1985 yılında okula sunduğu bitirme tezi, 20 yıl sonra Dost Körpe tarafından Türkçeye çevrilir ve yayımlanır.

Sırça Fanus

"Sırça Fanus" adlı romanı, “ilk Amerikan feminist roman” olarak değerlendirilmesi dolayısıyla oldukça önemlidir. Bu romanı yazmak için Saxton Vakfı'ndan burs alan Sylvia romanda, şöyle bir cümleye yer verir: “Bir gün bir yerde, okulda, Avrupa'da, herhangi bir yerde, o boğucu çarpıtmalarıyla sırça fanusun yeniden üzerime inmeyeceğini nasıl bilebilirdim? O sırça fanus ki, içinde ölü bir kelebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür.” Yaşamını kalemine döken Sylvia'nın kendisini bir hapis hayatında yaşıyor gibi betimlediği kısımları daha sonra kitaptan çıkarılır.

Menfi erkek imajını eserlerinde oturtur

Sylvia, şiirlerinde babası ile yaşadığı sorunlarına da yer verir. Babasına duyduğu öfkeyi “Babacığım” şiiriyle anlatan Sylvia, şu dizeleri yazar:

“Bendeki resminde babacığım

Duruyorsun kara tahtanın önünde.

Ayağında olması gereken yarık çenende duruyor

Sayılmazsın yine de daha az şeytan,

Güzelim kırmızı yüreğimi ısırıp ikiye ayıran

Kara ruhlu bir adamdan fazlası değilsin”

Babası ve Ted ile yaşadığı deneyimler sonucu bütün erkeklerden nefret eden Sylvia, şiirlerinde de edebi anlamda menfi bir erkek imajı oturtur.

Hayranları Ted’in soyadını mezar taşından siler

Sylvia'nın henüz boşanmadan yaşamını yitirmesi nedeniyle mezar taşına yazılan Hughes soyadı, hayranları tarafından tahrip edilir. Ted, Sylvia hakkında 30 yıl boyunca konuşmaz. 1998 yılında kanserden dolayı ölen Ted, ölmeden birkaç yıl önce Sylvia için "Doğum Günü Mektupları" nı yazar. Sylvia'nın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwyneth Paltrow'un canlandırdığı "Sylvia" filmiyle beyaz perdeye de aktarılır.

Sylvia Plath’ın eserleri:

Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı (düz yazı), Sırça Fanus (roman), Günlükler (düz yazı), Üç Kadın, Suyu Geçiş, The Colossus (şiir), Ariel (şiir), Crossing the Water (şiir), Winter Trees (şiir), The Collected Poems (şiir), Kiraz Hanım’ın Mutfağı, Sylvia Plath - Çizimler, Sorun Yaratmayan Kıyafet, Temmuz Gelincikleri.

Kaynak: https://jinnews.net/TUM-HABERLER/content/view/243682