TU KAKA ŞERİATÇILAR! TU KAKA AFD!
Oh ohh ne güzel toplanalım tabii toplanalım da...
Hatırlıyorum da 1990'lu yılların ikinci yarısına doğru benim lisede öğrencilik zamanlarımda neredeyse her cuma günü okula talimat gelir yükselen dinci/şeriatçı eğilme karşı bize Atatürk tişörtleri giydirilir, elimize Türk bayrakları tutuşturulur, Taksim'e Cumhuriyet mitinglerine götürülürdük. Taksim tıklım tıklım inlerdi, bize: "Türkiye demokrattır, demokrat kalacak! Cumhuriyet ilelebet yaşayacak! Refah partisi derhal kapatılsın!" sloganları attırırlardı.
Oysa kokuşmuş düzenin, sonun başlangıcına yolu döşeyen 12 Eylül ve öncesi darbelerinin mümessilleri bizi o alanlara taşıyıp bize o sloganları attırırken çocuk aklımızla tek düşmanın şeriat isteyen partiler olduğunu sanırdık.
Tu kaka dinciler, tu kaka şeriatçılar!
Sonuç:
Evet Refah Partisi kapatıldı, ardılları daha güçlü geldi.
20 yıllık faşist/dinci/şeriat iktidarı, cenderede bir Türkiye...
Almanya’da bu hafta sonu ülke çapında birçok şehirde ırkçı AfD'ye karşı ülke tarihinin en görkemli kitlesel protestoları düzenlendi. Öyle ki; yaşadığım şehir Hamburg'da cuma günü
kar ve buz gibi soğuğa rağmen 10 bin kişinin katılması beklenen mitinge, organizatörlere göre 80 bin, polise göre 50 bin, Türkiyeli bazı politikacıların verilerine göre ise 160 bin kişi katıldı.
Bu protestolarda ana/ortak talep AfD'nin yasaklanmasıydı.
Almanya’nın dört bir yanında düzenlenen bu mitinglerde dikkatimi çeken başka bir ortaklık ise, politikacıların ellerindeki mikrofonlara haykırdıkları: "AfD ayağını denk al! Biz çoğunluğuz ve güçlüyüz, çünkü birlik içindeyiz. 1945'ten sonra ülkemizin ve demokrasimizin ikinci kez yok edilmesine izin vermemeye kararlıyız." idi.
Tu kaka AfD!
"Son on yıldır Avrupa'da aşırı sağ partiler yükselişte." cümlesi dilimize pelesenk oldu ama durum 'yükseliş'i çoktan geçti.
Avrupa’nın “ileri demokratik!” ülkeleri olan İtalya, Hollanda, Polonya, Macaristan, İsveç, Finlandiya aşırı sağcı, ırkçı, neo-nazi, faşist, popülist partiler ve koalisyonlar tarafından yönetiliyor.
Daha birkaç yıla kadar kamuoyu yoklamaları aşırı sağcıları giderek güçlenen, iktidar alternatifi değil fakat gelecekte seçimlerde “anahtar parti” rolü üstlenecekler diye gösterirken, bugün bu partiler iktidarda.
Şimdiye kadar sadece ana propaganda konuları göç, göçmenler, yabancı düşmanlığı, sığınmacılar olan bu partiler ne oldu da 3 ile 5 yıl arasında Avrupa'nın bu ileri demokratik ülkelerinde gündemi belirler hale geldiler?
Bir zamanlar “aşırı uç ve marjinal” olarak görülen, bırakın hükümet kurmayı ya da hükümet ortağı olmayı, yeterli kitlesel desteği bulamadıkları için meclislere bile giremeyen partiler ne oldu da sistemin meşru bir parçası olarak görünür hale geldi?
Tekrar Almanya'nın görkemli hafta sonu mitinglerine ve AfD'ye dönecek olursak...
Almanya’da AfD, 2013 yılında kuruldu ve ilk kez 2017 yılında Alman Federal Meclisine girdi. 2021'deki son federal seçimlerde 10,3'lük oy oranına ulaştı. Son iki Eyalet seçimlerinden zaferle, birincisi olarak çıktı. Ve bugün tüm Almanya genelinde, 10.3’ün bir hayli üzerine çıkarak yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında yaklaşık yüzde 23'lük bir oy oranıyla ülke genelinde ikinci sırada olmanın keyfini yaşıyor.
Politikacılar bizi toplumdaki korkutucu sağ eğilime karşı mücadeleye, protestolara çağırırken, AfD ayağını denk al çığırtkanlığı yaparken AfD'nin bu hızlı yükselişini sebebi nedir, suçlusu kimdir kısmına yani suya sabuna pek dokunmamayı tercih ediyorlar.
Tıpkı diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da pandemi dönemindeki sınırlandırıcı önlemler, zorunlu aşı uygulaması ve mevcut iktidarların kafa karışıklığını giderememesindeki beceriksizliğinin yanında; Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’ya yönelik ambargoların neden olduğu ekonomik kriz, emekçi kesimlerin daha da yoksullaşmasına neden oldu. Bundan etkilenen, gelecek korkusu yaşayan orta kesimler, işini kaybetme endişesi içindeki işçiler AfD'nin demagojik propogandasına kulak kabartmaya başladı. Ukrayna’ya ne kadar çok silah verilirse verilsin kazanamayacağı artık anlaşıldığı halde, Almanya’dan Ukrayna’ya bitmek bilmeyen silah ihracatı, bir önceki yıla göre neredeyse iki kat artmış durumda. Tabii faturalar Ukrayna tarafından değil, Almanya’daki vergi mükellefleri tarafından karşılanıyor.
Bu konuda tek itirazları olan parti
aşırı sağcı AfD. AfD'nin Ukrayna savaşına ilişkin tutumu halkın nezdinde güçlenmesinin bir başka nedeni. Ukrayna’dan gelen yüzbinlerce mülteciye açıkça karşı olan AfD, bırakın silah ve ekonomik yardımı açıkça Almanya’nın savaşta NATO ve Ukrayna’yı desteklemesine de muhalefet ediyor, biran önce ateşkes ve barış görüşmeleri çağrısında bulunuyor, Bütün bunları yaparken “Önce biz! Biz Almanya’nın kendi çıkarlarını gözetmeliyiz!” tavrını güdüyor ve savaşa karşı, barıştan ve diplomasiden yana tek parti görüntüsü veriyor.
Üstelik halkın sosyal sorunları olan çalışma hakkına yönelik tehditler, grev hakkı, emeklilik yaşının uzatılması, emekli maaşları düşüklüğü, asgari ücret, konut sorunu, yetersiz kreşler, eğitim alanındaki kısıtlamalar ve enerji, yakıt, yiyecek fiyatlarında yüksek ve ani artışlar, enflasyon gibi benzeri nedenler AfD’nin değirmenine su taşıyor. Mevcut sistemi protesto etmek ve “sistem partilerini” cezalandırmak için aşırı sağcı parti AfD’nin arkasındaki seçmen ve kamuoyu desteğini artırıyor.
Mesele sadece AfD mi?
Peki; ana akım medyanın kampanya tarzı yayınlarla desteklediği “göç, göçmen ve sığınmacı karşıtı” yayınlar, en yetkili ağızlardan “sığınmacıların Alman sosyal yardım sistemini yağmaladığı”na dair iddialar!...
Dahası; konumlarını iyiden iyiye daha da sağa çeken merkez sağ partiler CDU, CSU ve bunların aşırı sağ çıkışları!...
Velhasıl mesele mitinglerde "Tu kaka AfD" diye çemkirmekle çözülmüyor. AfD'yi var eden etkenler oldukça arkalarındaki seçmen ve kamuoyu desteği de artmaya devam edecektir.