MALATYA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Yazar Zeynep Yalçın Kıyak'ın yeni kitabı, 'Ufak Serzenişler' okurlarla buluştu. Yazar, "yazmak da, okumak da hayatın sizden çaldığını, size kelimelerle geri vermektir bir nevi. Söz uçar yazı kalır. Kalsın o vakit benden de bu mayhoş hatıralar sevenlerime. Yazmanın ışığıyla...."

Yazar Zeynep Yalçık Kıyak kitabın sunuşunda şu ifadeleri kullandı:  "Yazma serüvenim, basılmış kitaplarımla  başlamadı.Yazdıklarımı kitaplaştırmak  açıkçası sosyal medyanın etkisiyle oldu. Ancak  yazmak edimi bende hep vardı.
Bu yolculuk  çocukluğuma kadar gider. O zamanlar, yani 90'lı yıllarda şimdiki gibi internet yoktu. Günlükler vardı, mektuplaşma vardı. Şunu çok  rahatlıkla söyleyebilirim ki; mektup yazmanın bana çok katkısı olmuştur. Kığı Yatılı İlk Öğretim okulunda okumamın, daha doğrusu  yatılı okulda okumamın  bir getirisidir yazıya  mektupla başlamak. Hatta ilk Y.İ.B.O da başladım  yazmaya diyebilirim.Çünku bu, mektuplaşma faslı aynı zamanda beni yazıyla da tanıştırdı.


Henüz küçük yaşlarda aile ortamının, sıcaklığından uzakta okumam, aileme olan özlemimi mektup  yazarak gidermeye çalışmamdan dolayıdır yazıya bir yorgan gibi sarılmam.
Sonraki dönemlerde  ortaokul, lise ve üniversiteye kadar da ajandalara günlük şeklinde yazardım hep. Kardeşlerimin siyasi politik yapılarından dolayı yaşamıma yansıyan,    yine cezaevindekilerle mektuplaşarak yazmaya devam ettim. Son beş yıllık süre içinde,dostlarımın da cesaretlendirmesiyle,  yazdıklarımı kitaplaştırmak fikriyle, yazma serüvenim bir üst basamağa geçti sadece. Yani daha derli toplu oldu kitaplarla birlikte.
Bu duygularla, "üstüm başım şiir olmuş; neden bunu yaşatmıyayım kitaplarla, bende kalırlarsa ölür" dedim. Öncelikle evelden yazdığım şiirlerimi bir araya getirdim.Sonra başladım word dosyasına kaydetmeye. Ve beklemeye koyuldum.
İçimdeki çocuk onunla besleniyordu. Bu kutsal çocuğu  öldürmeye hakkım yoktu. Bu nedenle  gereğini yapmalıydım.Böylece  ilk kitabım olan "Özlemler Ükesinde " isimli şiir  kitabımla, yazar kervanına katılmış oldum...  Tabi ben katıldığımı düşünüyorum, okurlarım beni katmışlar mıdır bu ulvi kervana bilemiyorum. Arkasından "Sisler İçinden Geldiler" isimli ikinci şiir kitabım çıktı. 
Ve nihayetinde de üçüncü kitabım olan ve aynı zamanda yeni bir tür de olan "Deneme" kitabını ise yine önceden yazdıklarımı derleyip, toparladıktan sonra okuyucusuyla buluşturarak " Ufak Serzenişler " ile   okuyucularıma merhaba dedim.
Edebiyata olan ilgim de dediğim gibi biraz yine aslında  çocukluğuma dayanır. 
Dünyayı, dokuz köyü de içine alan Bingöl'ün küçük bir bölgesini kapsayan Kârer'den ibaret sandığım  zamanlarda, henüz 7 yaşımdayken,  küçük bir kız çocuğu olarak oğlak ve kuzuları otlatırdım.
İki ablama nazaran ben daha erkek çocuğu tavırlı  olduğum için, oğlakları otlatma işi de benim payıma düşmüştü. Ablalarım da daha çok ev işlerini yaparlardı. 
 Abim babamın yardımcısıydı, evin tek erkek çocuğu olduğu için biraz nazlı olsa da o da durmazdı. 
O küçük yaşta babamın arkasında balya taşır, tırmık yapar, çay demler ve getir götür işlerini yapardı. 
Bir anektodumu anlatarak, biraz hem geçmişimin izlerine gideyim, hemde birazcık çocukluğumun tatlı sert günlerinden kısa bir kesit olsun.
Bir gün çayı benim oğlaklar yere döktü. Korkudan ne yapacağımızı şaşırdık. 
Babam da öğlen molalarında  çay içemezse,  mümkünü yok dinlendiğini anlamazdı.
Tam bir  çay tiryakisiydi. Çay ve 
 sigara olmazsa olmazlarıydı.
Çayın demi döküldü yerlere, üstelik oğlakların kakasıyla da karışmıştı.
Sırf durumu babam fark etmesin diye o  büyük yüreğiyle abim,  oğlakların kakası ( biz onlara Zazaca "puşgul derdik. Hatta Türkçe kaka olduğunu sonra öğrendim ) ile birlikte yere dökülen çay birikintileri heyecanla toplayıp çaydanlığın içine koydu.
Babam bu!  Çay tiryakisi anlamaz mı hiç çayın  kokusunu!... 
Hemde ilk yudumlayışında anlamıştı.
İşte o zaman o köy ortamında bizdeki tek çare de oydu. Sonucta babam çaysız kalmayacaktı, biz de fırça yemekten kurtulacaktık....

Biz aslında küçükken de  çok büyüktük. 

Ben, henüz,  6- 7 yaşlarındayken dağ bayır, yağmur,  çamur demeden çok uzaklara götürür otlatır getirirdim oğlaklarımı.
Uzak köylerin delikanlıları bazen sarkıntılık  yapardı.
Ama her seferinde kendimi savunurdum.
Bir sefer birine çok kötü bir tekme savurmuştum. 
Ondan sonra yanımdan bile geçememişti.
 Tek başıma oluşum, arkadaşlarımın  sadece o oğlaklar olması,  kimseyle de konuşamadığım için, yaz tatillerimde yanımda götürdüğüm, okuldan kalan  yani artan yapraklara, bazen de onları silip  yer açarak yazardım birşeyler. İsimler yazardim...kısa kısa günlükler...pilatonik aşkımı, türkü sözleri yazardım.
Derken bir bakardım ki bazen de kafiyeli sözler olmuş. Bilmezdim onun şiir olduğunu ama şiir gibi okurdum.
O zamanlar kafiyeliydi,  kafiyenin ne olduğunu da bilmezdim.Taki sigaranın zararlarını anlatan bir şiiri dördüncü sınıfta yazıncaya kadar.
Öğretmen " Ooo! Zeynep şiirin çok güzel hem de kafiyeli olmuş" dediği güne kadar.
Ve ondan sonra şiire olan merakım, isteğim daha çok  artmaya başlamıştı. Derken bu günlere, bu yaşıma  geldim.
Şiiri de düz yazıyı da çok seviyorum.Çünkü yazma eylemini çok seviyorum.
Ayrıca  yazmak bana hep iyi geldi ve  sığınacağım bir liman  oldu.
Ve şimdi de hayatımdan damıttıklarım bu kitaplarda.
 Yazmak öyle bir şey ki; yazan bir daha bırakamıyor kalemi.Tıpkı benim tüm hayatım boyunca bırakmadığım gibi.
Adeta yazmak bir tılsım gibi, çoğalttı yaşamımı,sevincimi, mutluluğumu!
Bazen de acılarımın, hüzünlerimin, yalnızlıklarımın en candan arkadaşı oldu. Zira yazmak bir çocuk gibidir;  onu, severseniz o da kendini size fazlasıyla sunar.
Ayrıca nasıl ki tek elimizle birşey yapamıyoruz, elbette  yalnızca yazmak da yetemiyor. Okumak da gerekiyor.Ben yanı sıra okumayı da çok seviyorum.Her ne kadar ilk yazmakla başlasam da eksik olan ayağı okuyarak daha sonra tamamladım. Zaten ikisi bir bütündür. 
O nedenle   yazmak da, okumak da hayatın sizden çaldığını, size kelimelerle geri vermektir bir nevi.
Söz uçar yazı kalır. Kalsın o vakit benden de bu mayhoş hatıralar sevenlerime.
Yazmanın ışığıyla...."

Merhaba sevgili okur; dünden bugüne, bugünden yarına; emeğiniz, dayanışmanız ve duyarlığınız için bir kez daha teşekkür ederiz Ötekilerin Gündemi dezavantajlı grupların sesi oluyor. Diyarbakır'da faaliyet gösteren gazete sesi ulusal medyada duyulmayan kesimlerin haberlerini yaygınlaştırıyor. Sizler de kanalımıza abone olabilir, Sosyal Medya Hesaplarımızı takip edebilirsiniz ve arkadaşlarınıza önerebilirsiniz..

Sosyal Medya Hesapları:

WEP ► https://www.otekileringundemi.com/

Twitter ► https://twitter.com/OtekilerinG

Facebook ► https://www.facebook.com/OtekilerinG/

Instagram ► https://www.instagram.com/otekilerin_...

YouTube► https://tinyurl.com/2kjpj5w8

Linkedin► https://www.linkedin.com/feed/

E. posta ► [email protected] [email protected]