İZMİR - Ömrünü ırkçılığa maruz kalan Afrikalıların özgürlüğüne adayan Nelson Mandela için verilen "özgürlük" mücadelesinin bir benzeri günümüzde, 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Abdullah Öcalan için veriliyor.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük ağırlaştırılmış tecrit ile Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Kürtler ve dostları, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun çözümü için 10 Ekim 2023 tarihinden bu yana küresel düzeyde bir kampanya yürütüyor.
Yazar, gazeteci, siyasetçi, sanatçı ve insan hakları aktivistlerinin de öncülük ettiği kampanya devam ederken, Kürt sorununda çözümün kendisini dayatması ve bölgesel gelişmeler üzerine 43 ayın ardından Abdullah Öcalan ile görüşme yapıldı. Abdullah Öcalan, 23 Ekim'de yapılan aile görüşmesinde, "Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" mesajı verdi.
ABDULLAH ÖCALAN: ÇÖZÜME HAZIRIM
43 aylık görüşmenin ardından verilen mesaj tartışılırken, Suriye sahasında yeni gelişmeler ortaya çıktı. Heyet Tahrir el-Şam'ın 61 yıllık Esad rejimini kısa bir sürede devirmesi, hemen paralelinde Türkiye ve bağlı Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) Kuzey ve Doğu Suriye'ye yeni saldırılar başlatmasıyla bölgedeki dengeler de değişti.
Böylesi bir ortamda Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, İmralı'da uzun bir aranın ardından Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan, bir kez daha Kürt sorununun çözümü için hazır olduğunu vurgulayarak, "Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir" mesajı verdi.
ABDULLAH ÖCALAN VE NELSON MANDELA
Abdullah Öcalan'ın tutsak kaldığı süre, fiziki özgürlüğü için verilen küresel mücadele ile "barış ve çözüm" noktasındaki ısrarı, birçok çevre tarafından Güney Afrika lideri Nelson Mandela'nın durumuna benzetiliyor. Nelson Mandela, ırkçı rejimle mücadelesinin 27 yılını cezaevinde geçirmiş, küresel çapta verilen mücadele sonucu fiziki özgürlüğüne kavuşmuştu.
IRKÇILIĞA MARUZ KALAN İKİ HALK
Güney Afrika, uzun yıllar İngiltere sömürgesi altında kaldıktan sonra 1931 bağımsız bir ülke haline geldi. Ancak ülkedeki ırkçılık son bulmadı. Ülke, 1948 yılında tarihin en sistematik ırkçı rejimlerinden biri olarak kabul edilen apartheid rejimi tarafından yönetilmeye başlandı. Afrikalıların siyasi hakları bu dönemde kısıtlanırken, seçilme hakları ise ellerinden alındı. Beyazlar ile aynı mahallelerde oturmaları ve eğitim almaları engellenen Afrikalılar, sadece kendilerine ait mahalle yaşayabiliyor ve buradaki okullarda eğitim görebiliyordu. Bu dönemde insanlar yasalarda "beyaz", siyah", "renkli" ve "Asyalı" olarak ırksal sınıflandırılmaya tabi tutuldu. "Beyazlara" her alanda mutlak üstünlük tanındı.
Mandela, ülkeyi 1948-1994 yıllarında yöneten apartheid rejimini sona erdirip ülkeyi demokrasiye ve özgürlüğe taşıyan bir lider oldu. Mandela, yaşamı ve mücadelesiyle Güney Afrika'da ve dünyada ırkçılık karşıtı hareketin sembolü olarak kabul ediliyor.
MANDELA'NIN MÜCADELESİ
Mandela, 1918'de dönemin Cape eyaletinde dünyaya geldi, ülkenin en iyi üniversitelerinden Witswatersrand'in o dönem "tek siyahi öğrencisi" olarak hukuk eğitimi gördü. Mandela, buradan mezun olduktan sonra ülkenin "ilk siyahi avukatı" oldu. Mandela, 1943 yılında apartheid rejimine karşı mücadelede yer aldı. 1950'lerden itibaren siyahi özgürlük hareketinin merkezi konumundaki Afrika Ulusal Kongresi'nin (ANC) önde gelen isimlerden biri haline geldi. Ancak rejimin baskıları sonucu siyaset yapması yasaklandı.
Buna rağmen mücadelesinden geri adım atmayan Mandela, 1962'de yakalanıp idam ile yargılandı. Mandela, 1964'te ömür boyu hapse mahkum edildi. Mandela, 18 yılını Robben Adası Cezaevi'nin zorlu şartlarında geçirdi ve burada direnişiyle hareketini örgütlemeye devam etti. Apartheid rejimi, Mandela'nın etkisinden korkarak, onu 1982'de Pollsmor Hapishanesi'ne nakletti.
KÜRESEL ÖZGÜRLÜK KAMPANYASI SONUÇ VERDİ
Mandela'nın cezaevi hayatı, apartheid rejiminin uluslararası alanda daha fazla eleştirilmesine yol açtı. Mandela'nın serbest bırakılması için kampanyalar düzenlendi. Yapılan kampanyaların sonucunda Mandela, 27 yıllık tutsaklığın ardından 11 Şubat 1990'da 71 yaşında serbest bırakıldı. Mandela'nın cezaevinden çıkışı, sadece Güney Afrika için değil, dünya genelinde ırkçılığa karşı verilen mücadelede de sembolik bir zafer olarak kabul edildi.
Dönemin Güney Afrika Cumhurbaşkanı F.W. de Klerk ile 1993'te Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen Mandela, 1994 yılında yapılan ilk seçimlerde ise ülkenin ilk siyahi devlet başkanı seçildi. Bu seçim, ülkenin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edildi. Mandela, yönetimi döneminde ülkede ulusal uzlaşıyı sağlayarak, farklı renklerin ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşadığı bir toplumun inşasına önemli katkılar sağladı.
TÜRKİYE'NİN ÖDÜLÜNÜ KABUL ETMEDİ
Mandela, bu süreçte Filistin'in özgürlüğünü savundu. Mandela, Filistin'in özgürlüğe kavuşmadığı sürece, Güney Afrika'nın da özgür sayılmayacağını vurguladı. Mandela, Türkiye'nin kendisine vermesini kararlaştırdığı 1992 yılı Atatürk Barış Ödülü’nü, “Türk hükümetine yönelik insan hakları ihlali suçlamaları” nedeniyle kabul etmedi.
Görev süresi dolduğunda yeniden aday olmayan Mandela, 1999'da devlet başkanlığı koltuğunu Thabo Mbeki'ye devrederek, siyasetten de emekli oldu. Sağlık durumu 2011'den itibaren giderek bozulan Mandela, 5 Aralık 2013'te 95 yaşında solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle hayatını kaybetti.
KÜRESEL ÖZGÜRLÜK KAMPANYALARI
Mandela ile 4 Nisan 1949'da Riha'nın Xelfetî (Halfeti) ilçesine bağlı Amara kırsal mahallesinde dünyaya gelen Abdullah Öcalan'ın yaşamları ve mücadeleleri arasından birçok benzerlik bulunuyor. Mandela, yaşamı boyunca sömürgeci ve beyazlar tarafından ezilen ve yok sayılan siyahilerin haklarını savunurken; Abdullah Öcalan da bugün Kürtler başta olmak üzere dil ve kimlikleri yok sayılanların haklarının iadesini istiyor. Her iki lider de genç yaşlarda doğdukları köyleri terk ederek, toplumsal ve siyasi hareketlerinin olduğu büyükşehirlerde gençlik hareketlerine öncülük etti.
Mandela, 27 yıllık tutsaklığı boyunca ezilenlerin haklarını savunmaktan geri adım atmadı. Abdullah Öcalan da uluslararası komployla 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirilerek İmralı Cezaevi'nde tek kişilik hücrede tutulduğu günden bu yana "barış ve çözüm" çabasını sürdürüyor.
Mandela tutsaklığı sürecinde halktan izole edilmek istendi. Abdullah Öcalan 25 yılı aşkın bir süredir ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Söz konusu tecrit, 43 ay boyunca mutlak tecrit olarak sürdürüldü. Öyle ki Abdullah Öcalan'dan tek bir haber alınamadı.
Mandela için yürütülen "özgürlük" kampanyası, bugün küresel düzeyde Abdullah Öcalan için sürdürülüyor. Milyonlar, 1 yılı aşkın bir süredir gerçekleştirilen eylem ve etkinliklerde "Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa çözüm" talebini haykırıyor.
ÖCALAN'DAN MANDELA İÇİN MEKTUP
Öcalan, geçmişten günümüze yaptığı değerlendirmelerde sık sık Mandela'nın mücadelesine vurgu yaptı. Öcalan, Mandela'nın ölümüne dair 5 Aralık 2013'te Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan mektubunda da, Mandela’nın mücadele tarihindeki yerine ve yol göstericiliğine dikkat çekti.
Öcalan, mektubunda şu ifadeleri kullanmıştı: "Mandela benim ve Kürt halkının, dünyanın tüm meydanlarında ve dağlarında zalim iktidarlara inat gülümseyen o büyük çoğunluğun, bizim büyük ailemizin bir parçası olarak yaşamaya devam edecektir. Dünyanın dört bir yanındaki insanların Mandela için döktükleri gözyaşı, onun ardından anlatılan hikayeler, aynı zamanda onun tüm diğer özgürlük hareketlerine bıraktığı bilgeliğin ne denli önemli olduğunu gösteriyor bize. Dünya halklarının tarihleri, en çok da onları pençelerine almaya çalışanların pervasız cüretkarlıklarınca şekilleniyor. Bu cüretkarlık, bazen tüm dünyanın zulmü kör biçimde seyretmesiyle ortaya çıkıyor, bazen de büyük bir totaliterliğin kötülüğü ve onun sıradanlığını beslemesiyle. Kötülüklerin sahipleri, daima utançla diz çöküp özür dilerken ya da puslu birer kitap sayfası olarak tarihe geçerken, kötülüğün sıradanlığına ve yükselen totaliterliğe karşı verilen mücadele dünyanın tüm topraklarını aynı anda ıslatan tek şeyde, bir ezilenin gözyaşında kendini gösteriyor.
EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜĞÜN İLKESİ
Mandela, öncüsü olduğu demokrasi ve eşitlik mücadelesi, bir arada, özgür ve eşit yaşamı kendileri için ilke edinmiş olanların mücadele kavramını şekillendiren şeyin ta kendisidir. Mandela gibi insanlar için geçmişe dair bir dilin kullanımı imkansızdır. Çünkü halklarının gönüllerinde yer edinmiş kişiler, halk mücadelelerinde Prometheus rolü oynamaya yazgılı şahsiyetlerdir. Onların ateşi taşımaya karar verdikleri gün de o ateşi taşıma biçimleri de tesadüfi değildir. Bu, egemenlerin tarihinin akışı içinde dayattıkları modernist kapitalist düzlemin yol açtığı hasara onurlu biçimde karşı koymak için verilmiş bir mücadeledir. Egemenlerin yazdığı tarih sayfalarını yırtmak ve tarih olduğu sanılan, kader olduğu sanılan düzene müdahale etmek, Güney Afrika halkının ve Mandela’nın ateşini tüm dünyanın ezilenlerine taşıdığının kanıtıdır.
HEPİMİZE BIRAKTIĞI BÜYÜK MİRASTIR
Ezilenlerden bir ‘terörist’, ‘despot’ ya da ‘hain’ yaratmak istedikleri bu ayaklanmalar çağında Mandela, bilgece, gülümser ve yürekli tavrıyla, en zor, en tutsak dönemlerinde dahi ümitli olmayı bilmiş, özgürce, korkmadan verdiği mücadeleyi, hayatının ta kendisi olmuş bu politik dönemi, özgür ve tüm dünyanın saygı duyduğu bir insan olarak, bir ilham kaynağı olarak özgürce tamamlamıştır. O’nun ölümünün ardından duyulan kederin kardeşi, özgür bir yaşamı birlikte kazandığı halkının yüzündeki mutluluk ve o halkın egemenlere vurduğu darbedir. Güney Afrika’dan yükselen yumruk, bugün bile görülmektedir ki, baskı altına alınan, hapishanelerde umutları yok edilmeye çalışan tüm halkların yumruğu olmuş, onları hapse atanların yüreklerine korku salmıştır. Hapishanelerdeki demirler, cesur insanları parmaklıkların ardına koyacak kadar korkak olanların yürekleri gibi soğuk ve paslıyken, zindanda, en zor anlarda bile pes etmemek Mandela’nın hepimize bıraktığı büyük bir mirastır.
AİLEMİZİN PARÇASI OLARAK YAŞAYACAK
Uluslararası komplo öncesinde tecrübelerine başvurmak için yola koyulmuş olduğum Mandela, benim ve Kürt halkının, dünyanın tüm meydanlarında ve dağlarında zalim iktidarlara inat gülümseyen o büyük çoğunluğun, bizim büyük ailemizin bir parçası olarak yaşamaya devam edecektir. Kendisiyle birbirimize gönülden bir bağlılığımız vardı. Bu bağlılık çerçevesinde kendisinin Kürt halkına olan duyarlılığı ve bağlılığı bizim de kalbimizde ona karşı bağlılık ve saygı olarak karşılık buldu. Afrika halklarını aydınlatan, parlayan bir yıldızdı. Biz de o parlayan yıldızın Ortadoğu halkları üzerinde parlamasını sağlayacağız. Büyük ailemizin başı eğilmesin. Çünkü en baş eğmeyenlerimizden, en bilgelerimizden birini uğurlamış bulunuyoruz. Güney Afrika halkına ve Mandela’yı kendilerine yoldaş gören tüm ezilenlere dostça selamlarla. Umuyoruz ki hepimiz, özgür ülkelerin özgür yurttaşları olarak yaşayacak ve böyle öleceğiz. Onur ve barış içinde tıpkı Mandela gibi...”
AVUKATLARI ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE EDİYOR
Mandela'nın özgürlüğü için mücadele veren birçok avukat, bugün Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü istiyor ve uluslararası temaslarda bulunuyor. Mandela'nın avukatı Essa Moosa, Uluslararası Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’nin üyesi olarak bugüne kadar birçok konferans ve nöbet eylemine katıldı.
Essa Moosa, bir konuşmasında, “Nelson Mandela’nın mücadelesi ile Abdullah Öcalan’ın mücadelesi arasında çok çarpıcı benzerlikler var. Öcalan’ın durumu, tabii tutulduğu izolasyon Mandela’nın maruz kaldığı tecritten çok daha kötü. Mandela’nın genel olarak diğer siyasi tutsaklarla birlikte kaldı. İmralı’daki tecrit uluslararası hukuka aykırıdır" demişti.
MA / Semra Turan