Türk Ceza Kanunu'na yeni bir suç tanımı olarak eklenmesi planlanan "etki ajanlığı" düzenlemesinin yasalaşması halinde yol açacağı sonuçları Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, siyaset bilimci Sezin Öney ve hukukçu M. Gökhan Tekşen ile konuştuk
Hükümetin Türk Ceza Kanunu’na (TCK) yeni bir suç tanımı olarak eklemeyi planladığı “etki ajanlığı” düzenlemesi ilk kez mayıs ayında kamuoyunun gündemine geldi. Ortaya çıkan taslak metin hukuki yönden belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine uygun olmaması sebebiyle eleştirilirken, yasalaşması halinde ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüğün açık ihlaline sebep olacağı endişelerine yol açtı.
Expression Interrupted platformu, 9. Yargı Paketi kapsamında Meclise sunulacağı açıklanan ancak daha sonra paket kapsamından çıkarılan olası düzenlemenin yasalaşması halinde basın özgürlüğü, akademik özgürlük ve genel anlamda ifade özgürlüğü açısından yol açacağı sonuçların tartışıldığı çevrimiçi bir söyleşi düzenledi.
Gazeteci Meltem Akyol’un moderatörlüğünde 26 Haziran günü gerçekleşen söyleşide Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, gazeteci ve siyaset bilimci Sezin Öney ve hukukçu M. Gökhan Tekşen konuşmacı olarak yer aldı.
Yusuf Kanlı: “Demokrasiye yönelik çok ciddi bir tehdit”
Meclise ne zaman ve ne şekilde sunulacağı halen belirsizliğini koruyan düzenleme ile ilgili ilk olarak söz alan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, ortaya çıkan taslak metnin fiili olarak muhalefetin, sivil toplumun, Türkiye’nin milli politikalarına yönelik eleştirilerin veya araştırmaların cezalandırılmasını amaçladığı ve anti-terör yasasına benzer bir zihniyet ile hazırlandığı, yasalaşması halinde ise her kesime karşı kullanılabileceği izlenimi edindiklerini ifade etti.
AK Parti iktidarının 20 yıllık performansına bakıldığında her açıdan baskıcı ve kontrol altına alıcı bir yaklaşım sergilediğini belirten Kanlı, bu düzenlemenin ardında medyanın veya muhaliflerin “kötülük yapacağı zannıyla önlem almaya çalışan bir iktidar” olduğunu söyledi. Basının görevinin eleştirmek ve halk adına denetim yapmak olduğunu hatırlatan Kanlı, eleştirinin “ajanlık” suçlamasıyla karşı karşıya kalacak olmasının basın özgürlüğü açısından temel problem olduğunu belirtti.
Düzenlemenin yasalaşması halinde Türkiye’de rejimin tam bir otokrasiye dönüşeceğinin altını çizen Kanlı, muğlak ifadeler içeren bu türden bir düzenlemenin sadece basını veya sivil toplumu değil parti içi muhalefeti dahi yok edecek kapasitede bir yaklaşım olacağını ve bunun demokrasiye yönelik çok ciddi bir tehdit olduğunu söyledi.
Gökhan Tekşen: “İktidar içinde tasfiyeler için de kullanılabilir”
Avukat M. Gökhan Tekşen de kamuoyuna ilk yansıyan haliyle “etki ajanlığı” düzenlemesinin muhalif olan herkesi “ajan” statüsüne sokabilecek nitelikte olduğunu söyledi. Ortaya çıkan metnin bir kanun taslağı olarak nitelenemeyeceğini vurgulayan Tekşen, iktidarın tepkiler üzerine geri adım atmak yerine düzenlemeyi TCK’de halihazırda bulunan “casusluk” maddelerinin içerisine “nitelikli haller” adı altında serpiştirerek hayata geçirebileceği izlenimi edindiğini belirtti.
Türk Ceza Kanunu’nda “siyasal ve askeri casusluk” suçunu tanımlayan mevcut maddelere ek olarak “etki ajanlığı” başlıklı yeni bir suç tanımına neden ihtiyaç duyulabileceğine dair soruya ise Tekşen, şöyle yanıt verdi: “‘Dezenformasyon’ yasası da çok ciddi biçimde ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir düzenlemeydi fakat etki alanı sınırlı kaldı. Bu çok daha büyük bir toplumsal alanı kapsayacak nitelikte baskıcı bir kanuni düzenleme. Dolayısıyla baskının artırılması yönünde daha otokratik bir rejim yaratacak nitelikte bir madde olarak tanımlıyorum bunu. Demokrasiden, insan haklarından yana olan bir hukuk devletinde böyle bir madde olmaz. Bu maddenin teklif dahi edilemeyecek bir madde olması lazım.”
Toplumsal muhalefetin bu konuda yeterince ses çıkarmadığını düşündüğünü belirten Tekşen, bu tür bir düzenlemenin yalnızca muhalifleri etkilemeyeceği, iktidar içindeki tasfiyeler için de kullanılabileceğini sözlerine ekledi.
Sezin Öney: “Rusya’daki uygulama ‘ilham kaynağı’ olmuş olabilir”
Siyaset bilimci Sezin Öney ise, olumsuz yasal düzenlemelerin getirileceği dönemlerde iktidarın söz konusu uygulamaların “Batı’da da olduğu” söylemine başvurduğunu anımsattı. Türkiye’de yapılmak istenen düzenlemenin Avrupa Birliği’nde getirilmek istenen ve ABD’deki mevcut düzenleme ile arasındaki farkları anlatan Öney, AB’de getirilmek istenen direktifin özellikle Ukrayna savaşı sonrası Rusya’nın radikal sağ popülist partiler üzerinden “algı şekillendirmeye” çalışmasına karşı tedbir amacını taşıdığını ve sivil toplum tarafından çokça eleştirildiğini aktardı.
Türkiye’de getirilmek istenen düzenlemenin ise “iç tehditlere” yönelik olduğunun altını çizen Öney, 2012 yılından itibaren bu kapsamdaki düzenlemelerle sivil toplumun alanını daraltan Rusya’nın Türkiye’de getirilmek istenen düzenleme için de “ilham kaynağı” olmuş olabileceğini ifade etti. Rusya’daki uygulama ile özellikle akademisyenlerin ciddi tehdit altında olduğunu da aktaran Öney, her ülke özelindeki uygulamada o ülkede ifade özgürlüğünün ne durumda olduğunun ve iktidarın toplumsal muhalefete yönelik tavrının ne olduğunun belirleyici olduğunu anımsattı.
Sivil toplumun bu konuyu gündemde tutmasının önemine işaret eden Öney, geniş uygulamaları olabilecek bu tür düzenlemelerin akademisyenlerden iş dünyasına kadar çok geniş bir alanda nasıl sonuçlara yol açabileceğinin iyi anlatılması gerektiğini belirtti.