Tabelada değişen bir harf, hafızada derin bir yara: Deng ve "denk" arasında Tabelada değişen bir harf, hafızada derin bir yara: Deng ve "denk" arasında

Bir Şehir,  Bir Hafıza ve İki Farklı Yüz; Amed

Bu Bir Gezi Yazısı Olsun İsterdim, Yutkunmadan Önce, Öylece Kısa Birkaç Söz Oldu…

Yıllar sonra geri döndüm. Ayrıldığımda ardımda bıraktığım, hafızama kazınmış Amed’e... Bu kez başka bir kimlikle, Kitap ve Dergi yayıncısı olarak geldim. Amacım şehri yeniden solumak, keşfetmekti; taş sokaklarında yürümek, tarihi mekânlarını hissetmek, o atmosferi içime çekmekti. Ancak bu yolculuk, beklediğimden çok daha derin bir anlam taşıyacaktı.

Gördüklerim beni hem yine hayran bıraktı hem de içimi sızlattı. Evet, şehir artık bambaşka bir çehreye bürünmüş. Tarihi dokuları parlatılmış, caddeleri turistik kalabalıklarla dolmuş. Bugün herkesin hayranlıkla baktığı yerler; o eski taş duvarlar, restore edilmiş hanlar ve meydanlar, bir zamanlar çok değil üç beş yıl önce savaş ve çatışmanın sessiz tanıklarıydılar.

Oysa ki ben bu şehirden ayrılırken, o taş sokaklarda hüzün vardı. Toprakta iz bırakan çatışmalar, sokaklarda yankılanan ayak sesleri, dört ayaklı minare altında Tahir Elçi, duvarlarda kalmış kurşun izleri... O günlerde yaşanan acılar ve kayıplar, hafızamızda derin bir yara olarak kaldı. Bugün o izler yok edilmiş gibi görünüyor olabilir; ama hafızam hâlâ onların gölgesinde.

Bir yandan, geçmişin acılarını hatırlayarak bu şehirde hüzünle yürümek; diğer yandan bugünün modern yüzünü görmek, tarifsiz bir ikilem yaratıyor.

Elbette, bu şehre huzurun, turizmin ve hareketliliğin gelmesi sevindirici görünse de.  Ama aynı zamanda, geçmişin izlerinin tamamen silinmesi ve o dönemlerin üzerine parlatılmış bir yapma güzellik inşa edilmesi bir şeylerin eksik kaldığını hissettiriyor. Dünü bilmeyen o an’ları yaşamayan herkes için ne muhteşem turistik bir şehir gelir Amed.

Bu şehir, geçmişte yaşanan acılarla bugünkü güzelliklerin bir arada barındığı bir yer. Bir yanda tarih, kültür ve turizmin parlayan yüzü; diğer yanda silinmeye çalışılan, ama bizim yüreğimizde ve hafızamızda yer eden sonu muhteşem olacak zaman arzusunda bir an…

Bir şehrin hafızası, sadece onun taşlarında, sokaklarında değil; o sokaklardan geçen insanların hikâyelerinde de saklıdır. Bu yüzden geçmişle yüzleşmek, hafızayı diri tutmak, sadece bireylerin değil, o şehri var eden toplumların da görevidir. Bugün bu şehrin ışıl ışıl meydanlarında yürüyen herkes, o çatışma günlerinde neler yaşandığını bilse; bu toprakların ne acılarla yoğrulduğunu hissetse, belki de bugün elimizde hüznün, kararlılığın yarına olan inancın güzelliğine inanmış olanların izlerini görebiliriz…

Bu şehir, sadece bir turizm destinasyonu değil, aynı zamanda hafızanın bir aynasıdır. Geçmişimizi unutmadan, bugünümüzü anlamak için bu aynaya her daim bakmalıyız.  Hiçbir şey hatırlamıyorsak bile Dört Ayaklı Minareye bakarsak eğer izleri görebiliriz, biraz kafamızı eğersek yüz üstü yatan dik duruşu görebiliriz… Çok değil üç beş yıl önce yaşandı her şey unutmak mümkün mü?

İsmail Aktaş