CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, 2024 yılına ilişkin siyasal gelişmeleri değerlendirdiği açıklamasında yeni yılın seçim yılı olacağını vurguladı.

"Utanma duygusunu kaybedip, kendileri zenginleşirken, yoksulluğu iyice tabana yayanlar, 2025 yılı asgari ücretini büyük bir pişkinlikle “işçiyi enflasyona ezdirmedik” masallarıyla pazarladılar" diyen Yücel, "İşçiye, emekçiye, emekliye, dar gelirliye 'Ölmeden cehennemi yaşatanlara' sesleniyoruz… 2025 geçim yılı değil ama seçim yılı olacak. Biz bunun mücadelesi için işçi ile, emekçi ile, emekli ile, dar gelirli ile yan yana, omuz omuza alanlarda, meydanlarda olacağız" vurgusu yaptı. 

Yücel'in konuşmasından başlıklar şöyle:

2024'TE EN AZ 1708 İŞ CİNAYETİ

2024 Türkiye için oldukça zor geçti. Ekonomik kriz ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, 2024’te daha da derinleşirken, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, bebek cinayetleri ve buna kayıtsız kalan iktidar, 2024 yılı için belleklerde kalan en önemli konu başlıkları oldu. 13 Şubat’ta Erzincan İliç’te yaşanan maden faciası ile sarsıldık… İlkel koşullarda çalıştırılan, göstermelik denetimlerin yapıldığı, iş güvenliği tedbirlerinin gerektiği gibi alınmadığı, para kazanma hırsının insan hayatının önüne geçtiği İliç’te 9 işçimiz toprağın altında kalarak can verdi. İşçilerimizin cansız bedenlerine dahi aylar sonra ulaşılabildi. Madende kapasite artışına onay vererek bu faciaya sebep olan Murat Kurum ise ödüllendirilerek bakan yapıldı.

Ülkemizde kanayan bir yara haline gelen iş cinayetleri maalesef 2024 yılının en can alıcı sorunlarından biri olmaya devam etti.  İşçi sağlığını önemsemeyen, iş güvenliği tedbirlerini almayan, haberli denetimlerle, işçilerin üretim baskısı altında ezilmesine göz yuman AKP Türkiye’sinde, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre; 2024 yılının ilk 11 ayında en az 1708 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

KADINLARIN HAYATLARI ÇOK DAHA GÜVENCESİZ

2024 yılında kadın cinayetlerini durdurmak için somut hiçbir bir adım atılmadı İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılması, 6284 sayılı Kanun ve Medeni Kanun’un tartışmaya açılması ile ülkemizde kadınların hayatları çok daha güvencesiz bir hale geldi. İstanbul’un ortasında iki genç kızın vahşice katledilmesi, ülkemizde toplumsal şiddetin ne derece tehlikeli bir boyuta ulaştığını bir kez daha gözler önüne sererken; “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre” 2024 yılının ilk 11 ayında 233 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.

"YENİDOĞAN'DA TEK BİR İSTİFA BİLE OLMADI"

Toplumun yüreğini yakan bir başka olay ise Yenidoğan Çetesi idi… Minicik canların, içlerinde doktorların ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu bir grup vicdansız tarafından, 3 kuruş daha fazla para kazanabilmek için katledildiğini tüm Türkiye yüreği parçalanarak öğrendi. Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlüğünün bu vahşet karşısındaki kayıtsızlığı ve kayıtsızlığın yenidoğan bebeklerin canlarına mal olması tarihe kara bir leke olarak geçti…12 bebek hayatını kaybetti, ama istifa eden tek bir kişi bile olmadı.

Bilime göre kahve ne zaman tüketilmeli? Bilime göre kahve ne zaman tüketilmeli?

SILA VE NARİN'İN ÖLÜMÜ 

Tüm Türkiye’yi kahreden bir başka olaysa 2 yaşındaki Sıla bebek ve 8 yaşındaki Narin evladımızın vahşice katledilmesiydi…Bir AKP Milletvekilinin, bu caniliğin yaşandığı ailenin dostu olması nedeniyle söylemediği şeyler olduğunu öğrendik. Tüm Türkiye, bu kan dondurucu olay karşısında Adalet Bakanının susmasına, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanının ise 19 gün boyunca sesinin çıkmamasına tanıklık etti. 

Annelerinin hurdacılık yaparak bakmaya çalıştığı İzmir Selçuk’taki 5 kardeş, bu ülkede her gün artan yoksulluk nedeniyle can verdi. Vicdanları yaralayan, adalet duygusunu rencide eden, insan olanı, sırf insan olduğu için utandıran bu olayların tamamının takipçisi olacağız. Kadınların, çocukların ve bebeklerin katledilmesine, şiddetin ve cezasızlık halinin olağanlaşmasına çanak tutan bu rezil sistemi iktidara geldiğimizde değiştireceğiz.

"BAKAN TEKİN MİLLİ GÜVENLİK SORUNU"

2024 yılı Milli Eğitim açısından kara bir yıldı. Millî Eğitim Bakanlığı’nın başındaki zat, laiklik karşıtı politikalarıyla, ÇEDES saçmalıklarıyla, tarikat ve cemaat sevdasıyla, öğretmenleri yok sayan tavırlarıyla bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Okulları temizlemeyi bile beceremeyen, belediyelerimizin temizlemesine izin vermeyen, çocuklarımızın asgari ihtiyaçlarını bile karşılamayan Yusuf Tekin, pedagoji eğitimi almış eğitimcilerimizi ve öğretmenlik meslek onurunu yok saymıştır.

"İKTİDAR HATAY HALKININ İRADESİNİ GASBETTİ"

AKP’nin yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşüren siyasi müdahaleleri, 2024 yılında da kesintiye uğramadan devam etti. Hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmayan Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi, Türkiye’deki demokrasi tarihi açısından utançla hatırlanacak bir olaydır. Güç zehirlenmesi içinde olan iktidar, Anayasa Mahkemesi kararını tanımadı, Hatay halkının iradesini gasp etti ve seçilmiş Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğini hukuka aykırı bir şekilde düşürdü.

"31 MART SEÇİMLERİNİN HAZIMSIZLIĞI"

Bir diğer hukuksuzluk hali ve millet iradesinin gaspı ise artık iktidarın, kazanamadığı seçim çevrelerinde muhalefete bir sopa gösterme yöntemi haline getirdiği kayyım uygulamalarıdır. 2024 yılında Mardin’de, Batman’da, Tunceli’de, Ovacık’ta, Halfeti’de, Bahçesaray’da ve Türkiye’nin en büyük İlçesi Esenyurt’ta kayyım ayıbını yaşadık. AKP iktidarı kayyım uygulamalarıyla aslında en büyük ayıbı milletimize yapmıştır. Kayyum uygulaması, milletimize, halkımıza “Sen belediye başkanı seçemezsin, seçersen görevden alırım” demektir! 21. Yüzyılda kayyum uygulaması bir demokrasi ayıbıdır.  Üstelik iktidar, CHP’li belediyelere sadece kayyım atamakla yetinmemiş, belediyelerimize haciz göndererek, hesaplarına bloke koyarak, kreşleri kapatmakla tehdit ederek 31 Mart seçimlerinin hazımsızlığını devam ettirmiştir. Tamamen siyasi amaçla yapılan bu hukuksuzluklar, 22 yıllık AKP iktidarının 2024 yılı utanç tablosunda yerini almıştır.

TAYFUN KAHRAMAN, ÇİĞDEM MATER, MİNE ÖZERDEN, OSMAN KAVALA...

Hiç bir suça karışmayan, şiddete ve suç işlemeye çağrıda bulunmayan Gezi Parkı davası tutukluları Tayfun Kahraman’ın, Çiğdem Mater’in, Mine Özerden’in ve Osman Kavala’nın hala cezaevinde olmaları da 2024’ün kara tablosunda yerini almıştır. Siyasetin hukuku yönlendirmesine asla sessiz kalmayacağız. Bu ülkede yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. 

2024’te, sadece bu ülkede yaşayan insanlar değil hayvanlar da büyük bir sınav verdi. Tüm direnişimize rağmen sokak hayvanlarının katli yasası Meclis’ten geçti. Bu konudaki mücadelemiz devam ediyor. Kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması için Anayasa Mahkemesi’ne Cumhuriyet Halk Partisi olarak başvurumuzu yaptık.

"GELİRDE VE VERGİDE ADALETİN SIFIRLANDIĞI BİR YIL"

2024 yılının en can yakıcı sorunlarından biri de ekonomik buhrandı…2018 yılında, “Tek adam rejimi dediğimiz” ucube sisteme geçilmesi ile başlayan ekonomik kriz, her geçen yıl artarak devam etti ve 2024 yılında da etkisi derinden hissedildi. Bir avuç şanslı azınlık dışında toplumun tüm kesimlerinin hızla yoksullaştığı, gelirde ve vergide adaletin sıfırlandığı bir yıl yaşadık. Ülke gerçeklerine uzak olan AKP iktidarıysa bütün bunlar karşısında 3 maymunu oynadı. Sokakta yankılanan “geçinemiyoruz” çığlığı yükseldikçe, yapay gündemlerle vatandaşı oyalayacağını zannetti.

"YENİ ASGARİ ÜCRETİ PİŞKİNLİKLE PAZARLADILAR"

Mutfakta tenceresi kaynamayan bir aileyi, çocuğuna harçlık veremediği için ağlayan bir babayı, çocuğunun beslenme çantasını dolduramayan anneyi hiçbir şeyin oyalamayacağını unutan iktidar, yılın bitmesine 6 gün kala işçiyi, emekçiyi daha büyük bir çaresizlik ve umutsuzluğun içine düşürecek açıklamayı yaptı. 6 gün önce, Asgari Ücret Tespit Komisyonu apar topar toplandı. Oysa 26 ya da 27 Aralık’ta toplanacağı açıklanmıştı. Toplantı 2 dakika sürdü… Şehir dışından apar topar gelen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da, milyonlarca çalışanın hayatını etkileyecek rakamı zannediyoruz ki eline verilen metni okurken öğrendi. Adı üstünde asgari, yani “en az”, “en düşük” ücreti ilan ettiler.

Ülke ekonomisini bu noktaya getirenlerin, hatta batıranların, 22 bin 104 liralık asgari ücreti açıklarken bir üzüntü duymasını elbette beklemiyorduk. Ancak insan olan herkesin en azından “mahcubiyet” duymasını, kendini bir an için asgari ücretle çalışan bir işçinin yerine koymasını ve enflasyonun % 48 olduğu bir ülkede asgari ücretin sadece % 30 oranında arttırılmasını müjde gibi açıklamamasını beklerdik. Oysa utanma duygusunu kaybedip, kendileri zenginleşirken, yoksulluğu iyice tabana yayanlar, 2025 yılı asgari ücretini büyük bir pişkinlikle “işçiyi enflasyona ezdirmedik” masallarıyla pazarladılar.

"DAR GELİRLİ GÜN YÜZÜ GÖRMEDİ"

AKP'nin iktidara geldiği günden bugüne, memlekette herkes dert sahibi oldu... Kimi aradığı adaleti bulamadı… Kimi yoksullukla sınandı... Kimi kalacak yeri olmadığı için okuyamadı. Kimiyse, okuduğu halde iş bulamadı. Devlet kurumlarındaki çürümüşlükle baş edemeyen, donanımlı, liyakatli insanlarımız çareyi ülkeden gitmekte buldu. Yoksulluğun pençesinden kurtulamayan dar gelirli vatandaş gün yüzü görmedi. Şiddetin olağanlaştığı bu ülkede, kız çocuğu sahibi olmak, kadın olmak, aslında insan olmak her geçen gün daha da zorlaştı. Her sabaha “Bugün acaba ne olacak?” kaygısı ve korkusuyla uyanan 85 milyonluk ülkede gerçekten kimsenin dayanacak gücü kalmadı.

TANDOĞAN MİTİNGİ UMUTLARI PERÇİNLEDİ

“Artık bıçak kemiğe dayandı” diyen yüzbinler cumartesi günü Tandoğan Meydanı’ndaydı. Tandoğan Meydanı, geleceğe dair umutları perçinledi. Birlikte çok daha güçlü olduğumuzu bize gösterdi. Kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk demeden toplumun her kesiminden vatandaşımızın buluştuğu Tandoğan Meydanı’nda ortak nokta, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve insanca yaşama talebiydi. Cumartesi günü, bu ülkeyi seven, bu ülkede huzur içinde, insan onuruna yaraşır şekilde yaşamak isteyen, üreten, ürettiğinin karşılığını alamayan yüzbinler “Geçinemiyoruz” dedi. Geçinemeyen, alın terinin karşılığını alamayan, ekonomik krizden, hayat pahalılığından yılmış, canından bezmiş, Tandoğan Meydanı’na gelememiş fakat ekranları başından Tandoğan’da oluşturulan Yurttaş Birlikteliği ile gönül bağı kurmuş milyonlarca vatandaşımızın da isyanının yükselen sesi olduk. Tandoğan Meydanından iktidara çok net bir mesaj iletildi. Toplumun her kesiminden vatandaşımızın olduğu o meydan, kendisi lüks ve şatafat içerisinde saraylarda yaşarken, tasarruf kılıfı altında işçinin emekçinin hakkını vermeyenlere, Sarayın penceresinden, fakirin fukaranın ekmeğine göz dikenlere, Ülkeyi değil şahsi servetini büyütenlere, Kendi çocuklarına hak gördüğünü, halkın çocuklarına lüks görenlere “artık yeter” dedi. Demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek kuruluşları ve geçinemeyen yüzbinlerce insanın destek verdiği “Yurttaş Birlikteliği”, her kesimin taleplerinin hep bir ağızdan dile getirildiği bir dayanışma mitingi haline dönüştü. AKP’nin yoksullaştırdığı tüm kesimler, işçiler, emekliler, esnaf, memurlar gasp edilen hakları için yoksulluğun ve hayat pahalılığının son bulması için bir aradaydı. Hepsi, “Geçinemiyoruz” diyenlerin çağrısına ses oldular. Bizler de bu çağrıya güç katmak için oradaydık. Bundan sonra da güçsüzün gücü, sesi çıkmayanın sesi, mücadele edenin gücü olmaya devam edeceğiz.

'GEÇİM YOKSA SEÇİM VAR' KAMPANYASI

Yeni yılla birlikte, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in genel merkez düzeyinde işçi sendikaları ile başlattığı süreci, yerelde de tüm sendikalar ve sivil toplum kuruluşları ile hızlı bir şekilde temas kurarak devam ettireceğiz. Ocak ayının ilk yarısından itibaren emek yoğun şehirlerimiz öncelikli olmak üzere “Geçinemiyoruz, geçim yoksa seçim var” sloganıyla bir kampanya başlatacağız. Bu ülkede geçinemeyen kim varsa, Asgari ücretli, emekli, beyaz yakalı, mavi yakalı hepsinin sesi olmak için yola çıkıyoruz. Değerli arkadaşlar, Tandoğan’da yüzbinleri buluşturan, 22 bin 104 lira olarak belirlenen asgari ücret idi. Çok basit ve kaba bir hesapla bile, Bugün bir işçinin 22 bin 104 lira ile geçinmesini beklemek, o işçiye “sen yaşama” demekle eş değerdir. AKP, bu ülke için çalışan, katma değer üreten, ekonomideki o büyük çarkların dönmesini sağlayan milyonlarca asgari ücretliye açıkça “Siz yaşamayın” demiştir. Akıl dışı politikalarla ekonomiyi yerin dibine batıran, Hukuka güveni sıfırlayan, Tutarsız siyasi açıklamaları ile yabancı yatırımcıyı kaçıran, Yerli yatırımcıyı korkutan, Komşu ülkelerin iç işlerine musallat olup, sınırları kevgire çeviren, milyonlarca kaçağı ülkeye dolduran bu iktidar kendi vatandaşına “ne halin varsa gör” demiştir. Oysaki asgari ücret aslında en büyük toplu sözleşmedir. Üretimi arttıracak, toplumsal mutabakatı sağlayacak en güzel ortaklıktır. Oysa bizim ülkemizde asgari ücret görüşmeleri, işçinin emekçinin kâbusu haline gelmiştir. Ülkemizde artık “ortalama ücret” haline gelen asgari ücret bugün artık AKP’nin dayattığı ücret haline gelmiştir. Bu dayatmalar, AKP iktidarının, yine kimi, ne kadar düşündüğünü, Aslında kimden yana taraf olduğunu bir kez daha göstermiştir.

'MİLLETE HAYIRLI OLSUN' DEDİNİZ AMA...

Şunu çok iyi biliyoruz… Bu iktidar, ne işçiden yana, ne de emekten... Ne emeğin anlamını biliyor, ne hakkın, ne de alın terinin... İşçi temsilcilerinin olmadığı bir masada işçinin asgari ücretini belirlediler. "İşçiye senin nasıl yaşadığının, nasıl hayatta kaldığının bir önemi yok" dediler. "Biz karar veririz zaten" dediler. Dar gelirlinin ahını aldınız... Asgari ücreti “millete hayırlı olsun” diyerek açıkladınız ama bu işte bir hayır yok! Büyük kentlerde pek çok yerde kira bile 22 bin lira... Bu parayla işçiler kira mı ödeyecek, fatura mı? Mutfak alış verişi mi yapacak, otobüse mi binecek? Çocuk mu okutacak, kıyafet mi alacak? Açıklanan bu ücretle, iktidar, halka "yoksulluğa alışın", "halinize şükredin" mesajını net biçimde vermiştir. TÜİK enflasyonu bile yüzde 48 iken, milyonlarca asgari ücretli enflasyona ezdirilmiştir. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de asgari ücretle geçimini sağlayan emekçi sayısı 7 milyon ile 7,5 milyon arasında… Asgari ücretle geçinenlerin 3 kişilik bir ailesi olduğunu varsayarsak 22,5 milyon insan bu parayla geçinmek zorunda. Türkiye’de bugün resmi verilere göre bile yüzde 48 oranında enflasyon varken asgari ücrete yaptıkları zam bunun 18 puan gerisinde…

"ERDOĞAN BU MİLLET ARTIK UYANDI"

Yeniden değerleme oranı açıklandı, cezalara, harçlara, pasaporta kısacası her şeye yüzde 45’e yakın bir zam yapıldı. Yani devlet kendi talep ettiği paraya, asgari ücretten daha fazla zam yapıyor. Açlık sınırı 21 bin liraya ulaştı. Utanmadan sıkılmadan asgari ücreti 22 bin 104 lira olarak açıkladılar. Sarayın bir buçuk dakikalık harcamasıyla, işçiye 1 ay geçin diyorlar. Daha yılbaşı zamları gelmedi bile… Geldiğinde bu paranın alım gücü düşecek mart ayına kadar para kuşa dönecek. Aynı iktidar işçiyi emekçiyi düşünmedi ama işvereni memnun etmeyi başardı. Asgari ücret desteğini 700 liradan 1000 liraya çıkardı. İşverene verilen desteğe yüzde 42 zam yaptılar ama asgari ücrete yapılan zam yüzde 30.

Buradan saraylarda yaşayan Erdoğan’a sesleniyorum! Sayın Erdoğan bu millet artık uyandı! Bu millet artık şunu çok iyi biliyor! Tayyip Erdoğan sebep, enflasyon sonuç! Tayyip Erdoğan sebep, hayat pahalılığı sonuç! Tayyip Erdoğan sebep, 22 bin 104 lira asgari ücret sonuç! Bu arada bir kez daha tekrarlamakta fayda görüyoruz; Cumhuriyet Halk Partili hiçbir belediye işçiye 30 bin liranın altında bir sözleşme teklifi ile gitmeyecek.

"CHP'Lİ BELEDİYELER HİZMETLERE ARA VERMEYECEK"

31 Mart seçimlerinin sonuçlarını hazmedemeyen, CHP’li belediyelerin gelirlerini kesmek için elinden geleni ardına koymayan, Açıkça “CHP belediyeleri silkeleyin” talimatını verip, üstüne bir de aklınca, borçlu belediye sıralaması yapan AKP aklına sesleniyoruz: Karışınızda, Tehditlerinize boyun eğecek, Engellemelerinizle halka hizmette geri adım atacak tek bir CHP’li belediye yok… Siz aslında belediyeleri değil halkı “silkelemeye” çalışıyorsunuz. Halkın CHP’li belediyelerin hizmetlerinden memnuniyeti artıyor sizin de hazımsızlığınız artıyor. Bir kere daha söylüyoruz, CHP’li belediyeler, kendi öz kaynakları ile hizmetlerine ara vermeden devam edecek. Kent lokantalarından anne karta, Emekli vatandaşlara yardımlardan öğrencilere yaptığımız yurtlara kadar, hizmetlerimizi katlayarak devam ettireceğiz. Üstelik de bunu; işçinin, emekçinin hakkına göz dikmeden yapacağız. Değerli arkadaşlar, Asgari ücretin açlık ücretine dönüştüğü AKP Türkiye’sinde, açlık sınırının yarısı kadar maaş alan emekli vatandaşlarımız da, ne yazık ki 2025 yılı için umutlarını yitirdi. “En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli” demeye artık dilimiz varmıyor. Çünkü siz emekli maaşını asgari ücret seviyesine çıkarmak yerine; zaten düşük olan asgari ücreti, daha da düşük olan emekli maaşı seviyesine indirmeye çalışıyorsunuz. Emekliliği gelmiş vatandaşlarımızı öyle bir ikilemde bıraktınız ki emekli olsalar dert, olmasalar başka bir dert. Emeklilik hesabındaki karmaşa nedeniyle iki haftada, binlerce kişi emekli olmak için dilekçe verdi. Emekli olmazlarsa enflasyon nedeniyle emekli maaşlarında ciddi miktarda düşüş olacak, olurlarsa da alacakları para açlık sınırının yarısı kadar olacak. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık… Bu çıkmazın içinde kalan emekliler çarşıya pazara gidemiyor. Marketlerden alışveriş yapamıyor. Yıllarca bu ülke için çalışıp didinen, emek veren bu insanlara AKP’nin reva gördüğü düzeni kabul etmiyoruz. İşçiye, emekçiye, emekliye, dar gelirliye “Ölmeden cehennemi yaşatanlara” sesleniyoruz… 2025 geçim yılı değil ama seçim yılı olacak. Biz bunun mücadelesi için işçi ile, emekçi ile, emekli ile, dar gelirli ile yan yana, omuz omuza alanlarda, meydanlarda olacağız.

"GELEN 11-12 MİLYAR AVRO, GİDEN EN AZ 200 MİLYAR DOLAR"

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen 17 Aralık’ta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etti. Türkiye’nin 12-13 yıldır sırtında bir kambur olarak taşıdığı, asker ve sivil olmak üzere 300’den fazla şehit verdiğimiz Suriye ve geçici koruma statüleri sona eren milyonlarca Suriyeli için, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye 1 milyar avro hibe ettiğini büyük bir mutlulukla duyurdu. Şimdiye kadar AB’den Türkiye’ye sağlanan sığınmacı desteği 11-12 milyar avro. Kayıtsız göçmenleri de hesaba katarsak Suriye meselesinin Türkiye’ye maliyeti en az 200 milyar dolar. Peki, aradaki farkı kim karşıladı? Elbette yoksulluktan kırılan asgari ücretli, emekli, esnaf, memur kısaca 85 milyon vatandaşımız karşıladı. Bu para, çürük sebze meyve toplayan Ayşe Teyzenin parası. Bu para, 12.500 lira emekli maaşı alıp saatlerce ayazda ucuz kıyma kuyruğunda bekleyen Ahmet Amcanın parası. Bu para, maaşı ödenmeyen ücretli öğretmenlerin parası. Bu para, asgari ücretle çalışıp çocuğunun istediği çikolatayı alamadığı için utançla iki büklüm eve giden emekçi babanın parası. Bu para, akşam tenceresinde ne kaynatacağını düşünen annelerin parası. Bu para 85 milyonun parasıdır! Suriye’yi fethettikleri algısı yaratmaya çalışanlar daha kendi insanının geçimini sağlayacak parayı bulamıyor, kendi emeklisini kuru ekmeğe muhtaç ediyor ama fatih pozları veriyor. 

"SURİYE'DE HARCANACAK TEK KURUŞUMUZ YOK"

Ulaştırma Bakanı Uraloğlu, “bir ekip gönderip Halep ve Şam havaalanlarındaki ilk tespitleri yaptık, bu iki havaalanını ayağa kaldıracağız” dedi. Ya arkadaş; sen daha kendi insanının barınma, beslenme gibi temel sorunlarını çözememişken, sen daha kendi milletine dört dörtlük eğitim ve sağlık hizmeti veremezken, Suriye’nin kara yolu, hava yolu, altyapı sorunlarını çözmek ne demek? Buradan Milletimize sesleniyorum!!! Sizin paralarınızla milyonlarca Suriyeliye baktıkları yetmedi şimdi de, yine sizin paranızla Suriye’de yollar, köprüler, havaalanları yapacaklar. Erdoğan koltuğunda kaldığı müddetçe maalesef böyle olacak. Türk Milleti Suriye’nin yeniden inşasının finansörü, 5’li çete de Suriye’nin inşasının yüklenicisi olacak. Maalesef acı hakikat bu… Bu yük Türkiye’nin üstlenmemesi gereken bir yüktür. Türk milletinin böyle bir yükü taşıyacak mecali kalmamıştır. Bizim yoksulumuz kendi varoluş mücadelesini verirken Suriye’de harcayacak tek kuruşumuz yoktur. Türkiye’nin bugüne dek oluşan zararı karşılanmalıdır. Suriye’de yapılacak alt yapı yatırımları için AB’nin de BM’nin de elini taşın altına koymasının zamanı gelmiş ve geçmektedir. Eğer MİT Başkanı İbrahim Kalın Emevi Camii’nde namaz kılabiliyorsa, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Kasiyun Dağı’nda çay yudumlayabiliyorsa ve Türkiye’deki Suriyelilerin burada olmalarının sebebi olan Esad yönetimi artık yoksa, Suriye artık güvenli bir ülkedir. Artık bir sonraki aşamaya geçilmeli, ülkemizde uzun yıllar misafir ettiğimiz Suriyelilerin geri dönüşü planlanmalı ve bu misafirlik Suriyelilerin ve ülkemizin de lehine olacak şekilde sonlandırılmalıdır. Suriye’liler geri dönüş için teşvik edilmeli, makul sürede dönmeyenler için de zorlayıcı tedbirler almalıdır. İktidar derhal Suriyelilerin geri dönüşü için bir planlama ve makul sürede dönüş takvimini açıklamalıdır.

"TEĞMENLER BÜYÜK BİR HAKSIZLIKLA KARŞI KARŞIYA"

2024 yılında yaşanan ve ülkesini seven, vatanını, milletini, bayrağını seven milyonların vicdanını sızlatan olaylardan biri de, kendilerini vatanına, milletine, ülkesine hizmet etmeye adamış gencecik teğmenlerimize sırf “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan attıkları için haklarında disiplin süreci başlatılması oldu. Bu gencecik subaylar, büyük bir haksızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya kaldılar. 16 Ocak 2025’te Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nda teğmenlerimizin durumunu değerlendirecek. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Genel Başkan Yardımcımız Yankı Bağcıoğlu’na soruşturma başlatması ise bu sürecin haksız ve hukuksuz bir şekilde devam ettiğinin göstergesidir. Sayın Bağcıoğlu’nun emekli subaylara yaptığı hiçbir şekilde suç teşkil etmeyen, tamamen düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır. Soruşturma açılmasını gerektirecek hiçbir hukuki gerekçe yoktur. Emperyalizmi yenen tek düzenli ordu olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, genç teğmenlerin ve Genel Başkan Yardımcımız Sayın Yankı Bağcıoğlu'nun yanındayız… Sözlerimi noktalarken, 2025 yılının ülkemize ve milletimize sağlık, huzur, eşitlik, özgürlük ve adalet getirmesini diliyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/chp-sozcusu-deniz-yucel-2025-gecim-yili-degil-ama-secim-yili-o