İZMİR - Avrupa'ya ihracı yapılan 489 tarım ürününün kimyasal kalıntılar ve gen değişikliği nedeniyle iade edildiğini belirten Çiftçi Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, buna neden olan endüstriyel tarımdan vazgeçilerek, geleneksel tarıma geçilmesini istedi. 

Türkiye'den Avrupa'ya ihraç edilen sebze, meyve ve kuru yemişlerin sınırdan geri dönmesi sürüyor. Son aylarda özellikle tonlarca Antep fıstığı ve kuru incir, üzerinde bulunan ve hem kanser hem de gen yapısını değiştirebilen aflatoksin B1 nedeniyle geri gönderiliyor. Avrupa Komisyonu'na bağlı Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) 2023 verilerine göre, Türkiye, AB ülkelerinde gıda güvenliği risklerine ilişkin yapılan bildirimlerde 408 bildirimle ilk sırada yer aldı. Pestisit kalıntısı sorunları en çok Türkiye'den gelen meyve ve sebzelerle ilgili oldu. RASFF bildirimleri arasında en yaygın geri dönme sebepleri arasında pestisit kalıntılarının yanı sıra, mikrobiyolojik bulaşmalar, mikotoksinler, yasaklı maddeler, etiketleme hataları, beyan edilmeyen içerik, yabancı madde ve ambalaj sorunları yer aldı. 

RASFF resmi sitesinde bu yıl ise 29 Aralık'a kadar Türkiye'den gönderilen ürünlerde 489 bildirim yapıldı. Antep fıstığı ve kuru incirin yanı sıra fındık, kuru kayısı ve dutta da aflatoksin tespit edilirken, nar, limon, mandalina, üzüm, biber ve domates gibi ürünlerde ise pestisit (kimyasal gübre) olduğu tespit edildi. Bunlar arasında Avrupa'da yasaklı olan klorpirifos-metile rastlanıldı. Klorpirifos metilin kullanımı Türkiye'de de 31 Aralık 2021'de yasal olarak sonlandırılmasına rağmen halen kullanıldığı belirlendi. 

'SORUN TEKNİK OLARAK ELE ALINIYOR'

Çiftçiler Sendikası Genel Başkanı Ali Bülent Erdem ile tarım ürünlerinde çıkan kimyasal tarım ilaçlarını, gıda güvenliği ve egemenliğini konuştuk. Gıda güvenliği meselesinin çok teknik olarak ele alındığını vurgulayan Erdem, bu değerlendirmenin ürünün tarladan sofraya gelinceye kadar ki süreç içerisinde üzerinde bulunan kimyasal kalıntılar üzerinden yapıldığını belirtti. Ülkelerin belli gramda belli oranda kimyasal olabileceği üzerinden standartları olduğunu aktaran Erdem, "Bu her ülkenin kendine uygun rezidü miktarı (kullanılan ilacın belirli süre sonra kullanıldığı yüzeyde kalan miktarı) ile belirleniyor. Türkiye ile Avrupa'nın rezidü miktarları uyuşmuyor. Sadece ülkelerin yaptığı değil, marketler de kendi değerlerini belirliyor. Özel sektöre gittiği için o değerin üstünde olanı geri gönderiyor. Onun için burada normal olan, kontrol edilmiş ürünler bile geri gönderiliyor" ifadelerini kullandı. 

'SORUN ÜRETİM TARZINDAN KAYNAKLANIYOR'

Sorunun esas kaynağının ise üretim biçiminden kaynaklandığını vurgulayan Erdem, endüstriyel üretim biçiminin kimyasal kullanmayı gerektirdiğine dikkati çekti. Küresel iklim değişikliğiyle birlikte kimyasal kullanımının giderek arttığını dile getiren Erdem, "Endüstriyel tarım sistemine geçilmeden önce tarım ile doğal ekosistemler arasındaki bağ korunurdu. Bunların birinde yaşanan bozulma diğerini etkiliyor. Endüstriyel tarım ile birlikte "Ekolojik yapılar bizi hiç ilgilendirmiyor. Biz kimyasalı basarız sorunu çözeriz" mantığı sürüyor. Bundan kaynaklı sorunlar daha da artıyor. 'Avrupa'dan dönen ürünler ne oluyor' diye soruluyor. Onların iç piyasada satıldığını tahmin ediyorum. Ama Avrupa'dan dönenler bizim tükettiklerimizden daha az kimyasal barındırıyor" diye konuştu. 

ÇÖZÜM: GELENEKSEL KÖYLÜ TARIMI

Afrotoksin barındıran ürünlerde de ekosistemin bozulmasının etkisi olduğunu kaydeden Erdem, "Kuru incirin gittiği Aydın bölgesinde Jeotermal Santraller var. Bunlar kurutmayı uzatıyorlar ve süre uzadıkça alfatoksin miktarı artıyor. Bu kuru üzümde de benzeri şekilde JES'lerin olduğu Alaşehir bölgesinde yaşanıyor. Bu sorunların çözülmesi için endüstriyel tarım tarzının terk edilip, agroekolojik üretim tarzına dönülmesi lazım. Yani geleneksel, tarımı ayakları üstüne oturtacak, köylü tarımı programının oluşturulması gerekiyor. Gıda egemenliğinde esas olan gıdanın sağlıklı üretilmesi ve çok kısa mesafeler almasıdır. Yerelde ürettiğini yerelde tüketeceksin ki daha fazla enerji harcanmasın ve yeme kültürü bozulmasın. Öyle ki Avrupa'da da çiftçilerin ayağa kalkmasının sebebi ithal tarım ürünlerini protesto etmeleri. Bu kadar ithalata bağlı bir ülkede, üretim süreçlerini bilmediğimiz ürünleri tüketmek zorunda kalıyoruz. O ürünlerinde çok sağlıklı olması mümkün değil. Hem küçük üreticileri toprakta tutabilmek hem de tüketicilerin sağlıklı gıdaya ulaşabilmeleri için böyle bir geçiş süreci örgütlenmeli" şeklinde konuştu. 

"Sizin yeriniz Cengiz'lerin yanıyken bizim yerimiz Tandoğan'dır" "Sizin yeriniz Cengiz'lerin yanıyken bizim yerimiz Tandoğan'dır"

ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ ORTAKLAŞMASI

Bu geçişin ancak kamunun uygulayacağı politikalarla mümkün olduğunu sözlerine ekleyen Erdem, şunları dile getirdi: "Kamunun böyle bir şeyi yapabilmesi ancak tüketici ve üreticinin ortaklaşmış taleplerini yüksek sesle dillendirmesiyle olur. Bunun için 2018'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen Köylü Hakları Bildirgesi'nin düzenleme ile iç hukuka yerleştirilmesi talebini yükseltmeliyiz. Mevcut yerel yönetimlerden de bunlar talep edilebilir. Fakat yerel yönetimlerde aksine hibrit tohumlar dağıtıyor, endüstriyel bir üretimi teşvik ediyor. Onları kendi kooperatifleri aracılığıyla satıyorlar. Gıda sistemini değiştirmemiz lazım." 

MA / Tolga Güney

Kaynak: http://mezopotamyaajansi41.com/tum-haberler/content/view/262889