“Kadın özgürlük hareketleri, kadın olmanın yarattığı toplumsal sorunlar kadar, özel ile kamusal alan arasındaki ayrımı tartışmaya başlar. Wilhelm Reich’in cinsel devrim ile ilgili teorileri, psikanaliz tartışmaları, döneme damgasını vuran farklı tartışmaları ve arayışları ifade eder. Her birisi kendi başına ele alınmayı gerektiren bu konular, günümüzü anlamanın da yöntemini sunuyor.”

Nagihan Akarsel

Vahşi bir düzenin ilk ve son sömürgesi olan kadının, bu tarihsel eşikte var olan düzene karşı mücadele etmediği düşünülemez. Her ne kadar Gretchen Dustchke, 1968’in devrimci genç kadın öznesi olduğu halde tarih kayıtlarında Rudi Dustchke’nin eşi olarak geçiyorsa da bu bilinçli bir yaklaşımdır. Aynı durum Türkiye devrim hareketinde yer alan Sevim Belli için de geçerlidir. Tıpkı Bolşevik bir devrimci olan Nadezhda Krupskaya’nın Vladimir Lenin’in eşi, Perulu komünist lider ve yazar Hilda Gadea Acosta’nın Che Guevera’nın eşi, Küba Devriminin kalbindeki kadın olan Celia Sanchez’in Fidel Castro’nun çalışma arkadaşı olarak bilinmesi gibi. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ancak burada vurgulamak istediğimiz, 1968 de dahil olmak üzere tarih okumalarımızda karşımıza çıkan cinsiyetçiliğin farkında olmak ve bunu aşmanın yol ve yöntemlerine odaklanmak.  

Tarihin doğru tarafında yer alanların hareketi: 1968 Tarihin doğru tarafında yer alanların hareketi: 1968

Hem toplumsal hareketler hem de ideolojik arayışlar boyutuyla kadınlar açısından da oldukça yoğun bir dönem yaşanır.  1960’larda kadın hareketi önem kazanmaya başlar. 68’de kadınların sesi daha gür ve kararlı çıkar. Fethiye Beşer, “Kadın Kurtuluş Hareketi’nin 68’i” makalesinde farklı sınıf ve kültürden kadınların ilk defa ortak bir hak ve eşitlik arayışına girdiklerini ifade ediyor. Kadın Kurtuluşu Hareketi (Women’s Liberation Movement), bu minvalde değerlendirilen, Avrupa ve Kuzey Amerika’da aktif bir şekilde çalışan bir oluşum olarak öne çıkar. 8 Mart 1968’de “Dünyanın Bütün Kadınları Birleşin!” pankartları açılır. Miss America 1968’in “Özgürlük Tenekesi” adını verdikleri çöp tenekesinde kadını tek kalıba sokmaya çalışan nesneleri (kemer, sutyen, topuklu ayakkabı, kirpik kıvırma makinesi) yakarlar. (68 Kuşağı, İkinci Dalga Feminizm ve Cinsel Devrim Üzerine Mukayeseli Bir Değerlendirme, Tesaderneği) Çeşitli konferanslar düzenleyerek bilinç yükseltme konuşmaları yapılır. Yanlış bilince neden olacak her şeye karşı mücadele etme kararlılığı belirtilir.

Betty Friedan’ın 1962’de yazdığı “Kadınlığın Gizemi”, Simon De Beaouveir’in “Kadınlığımın Hikayesi”, Katy Millet’in “Cinsel Politika”, Shulamith Firestone’nin “Cinselliğin Diyalektiği”, Valeria Solonis’in “Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu” gibi eserler, bu dönemin yapıtaşları olarak öne çıkar. Kadınların sırf kadın olduğu için ezildiklerini belirten ikinci dalga feminist hareket, Carol Hanish’i aynı isimli makalesinden alınan “Özel olan politiktir.” belirlemeleri, 68’in ruhunu belirleyen en temel hareketlerden olur. Kadın özgürlük hareketleri, kadın olmanın yarattığı toplumsal sorunlar kadar, özel ile kamusal alan arasındaki ayrımı tartışmaya başlar. Wilhelm Reich’in cinsel devrim ile ilgili teorileri, psikanaliz tartışmaları, döneme damgasını vuran farklı tartışmaları ve arayışları ifade eder. Her birisi kendi başına ele alınmayı gerektiren bu konular, günümüzü anlamanın da yöntemini sunuyor.

‘Gençler doğruya en yakın olan kesimlerdir’

1968’in, Kürt gençler üzerinde de etkisi olmuştur. Kürt aydın ve gençlerin öncülük ettiği örgütlenmelerin geliştiği bir dönemdir. Türkiye Devrim Hareketinin önderleri Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya’nın fikirlerinden etkilenen Kürt gençlerin, Abdullah Öcalan önderliğinde başlattıkları Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin beslendiği ana damardır. 1999 İmralı süreci ile beraber Abdullah Öcalan’ın “üçüncü doğuş” olarak nitelendirdiği paradigmasal değişimin beslendiği kaynaktır. Kürdistan Özgürlük Hareketi, dünyada 1968’in temsil ettiği ruhu, kendi özgünlüğü içinde yaşam tarzına dönüştürme arayışlarını yarım yüzyıla varan mücadelesi ile somutlaştırmaktadır. Sosyalizmin temel değerlerine partileşme pratiği ile katılan demokratik konfederalizm ile toplumsallaştıran bir diyalektiğe sahiptir. Her anı “devrim içinde devrim” niteliğindedir. Çünkü yaşam tarzını değiştirmeyi, doğru yaşam arayışında derinleşmeyi esas almaktadır. Devrimci öznesi kadın ve gençliktir. Bu mücadelenin içinde kadın özgürlük bilincini ideolojik, sosyal, bilimsel bir ifadeye kavuşturmuştur. Reel sosyalizmin dogmatizme sürükleyen etkilerine paradigma değişimi ile cevap veren Abdullah Öcalan’ın demokratik uygarlık manifestosu 1968’de başlayan paradigma değişiminin somutlaşmış halidir. Bu somutluk, bugün Rojava Devrimi ile bir sisteme kavuşmuştur. 

68’de kıvılcımı yakılan paradigma değişimi, “Demokratik Uygarlık Manifestosu” ile bir yol haritasına, demokratik konfederal sistem ile de bir forma kavuşmaktadır. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı demokratik modernite paradigması, kapitalist modernitenin yaşam tarzını her anlamda aşan bir anlamsallığa ve yapısallığa sahiptir. 21. yüzyılın başında gelişen Rojava Devrimi, tıpkı 20. yüzyılın başında gerçekleşen ve 1848 devriminden beslenen 17 Ekim Devrimi gibi bir anlama sahiptir. Rojava Devrimi de böylesi bir paradigma değişiminin ilk adımlarının atıldığı 1968 kuşağının temsil ettiği değerlerin günümüzdeki yansımasıdır. 

Gençlik ve kadın, devrimci öznedir. Gençlik, tıpkı 68’deki gibi mücadelenin, geleceğin öncü güçlerindendir. Tabii bu, devrimin taşıdığı sosyalist özü koruması hem dogmatizme hem de liberalizme karşı donanımlı olması ve sürekli mücadele etmesi ile bağlantılı olacaktır. “Gençlik gelecektir” belirlemesi ışığında geleceği demokratik, ekolojik ve kadın eksenli yaratma arayışı ise başta belirttiğimiz gibi zamanın ruhunu okumak ile bağlantılıdır. 

Christa ile Hüseyin’in mektuplaşmaları

68’in yolunda bir direniş dili yaratıldı. Enternasyonalizm yeni bir ruh kazandı. Farklı coğrafyalarda birbirini merak eden, soran, ittifak arayışına giren bir kuşak belirir. Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) gerillası Christa Eckes ile Kürdistan Öğrenciler Birliği’nin kurucusu Hüseyin Çelebi’nin yollarını kesiştiren, bu enternasyonalist ruh olur. 1988-90 yıllarında Almanya’nın iki farklı cezaevinde tutsak iki devrimcidir Christa ve Hüseyin. Hüseyin, RAF soruşturmasından sonra Almanya’nın siyasi bir örgüte karşı yürüttüğü en büyük soruşturmanın Düsseldorf davasının tutuklularındandı. Christa RAF’a üye olduğu gerekçesiyle tutukluydu. İki devrimci, halkların birlikte mücadele yöntemleri konusunda oldukça kapsamlı tartışmalar yürütürler mektuplaşmalarında. İkisinin arasındaki mektuplaşmalar kitaplaştırılır. (RAF’lı Eckes ile PKK’li Çelebi’nin Mektuplaşması”, ÖzgürPolitika)  Bu mektupları yayınlayan Gisel Dutzi, nedenini “bir gelenek yaratmak için” diye açıklıyor. Bu gelenek başka ruhların buluşmasıyla, ilişkilerin geliştirilmesiyle kuruluyor. 

* Yazının Devamı “68’in Kürdistan’daki Ruhu: Paramaz ve Kızıl Yıldız” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır. 

* Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Gençlik Tartışmaları” dosya konulu 23. sayısından kısaltılarak alınmıştır. 

Kaynak: https://jinnews.net/JINEOLOJ-TARTISMALARI/content/view/222803