Sayın başkan; Şerafettin Can Atalay seçilme hakkına sahip her vatandaş gibi aday olmak için ilgili savcılıktan “temiz kâğıdı” almış ve diğer belgeleriyle birlikte Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuştur. Seçimlerin denetimiyle görevli Yüksek Seçim Kurulu, Atalay’ın adaylığında yasal bir engel görmemiştir. 14 Mayıs 2023’te yapılan milletvekili genel seçimlerinde Can Atalay, 28. dönem Hatay milletvekili seçilmiştir. Meclis’te milletvekili olarak adı okunmuş ve Sayın Atalay TBMM’de oybirliği ile İnsan Hakları Komisyonu üyeliğine seçilmiştir. Ancak Hatay milletvekili Can Atalay seçildiği 14 Mayıs 2023 seçimlerinden bu yana haksız, hukuksuz cezaevinde tutulmaktadır. Tam 6 aydır millet iradesi gasp edilmektedir.

Sayın başkan, şimdi anlatacaklarım 103 yıllık Gazi Meclis’imizin başkanı olarak esasen sizin sorumluluğunuza dairdir. 

HUKUK DIŞI MÜDAHALE 

Demokratik düzende halk ile yönetim arasındaki bağlantıyı ve parlamentonun siyasi meşruiyetini, demokratik seçimler aracılığıyla halkın temsilcisi olarak seçilen milletvekilleri gerçekleştirir. Milletvekilliği görevi demokratik siyasal hayatın bahşettiği üstün bir kamusal öneme sahiptir. Milletvekillerine bu sebeple anayasal bir koruma tanınmıştır. Bunun içindir ki anayasanın 83. maddesinde yasama dokunulmazlığı hakkı milletvekilleri açısından temel güvencedir. Dolayısıyla yeni seçilmiş veya görev yapmakta olan bir milletvekiline yönelik hukuk dışı her müdahale esasen Anayasa Mahkemesi’nin inceleme alanına girer. Nitekim Anayasa Mahkemesi seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkıyla ilgili ilkelere çok sayıda kararında yer vermiştir. (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No: 2018/30030). Unutulmamalıdır ki “seçilme hakkı” sadece seçimlerde aday olmayı değil, seçildikten sonra milletvekili olarak temsil yetkisini fiilen kullanabilmeyi de kapsar.

Yargı organı kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile yasama dokunulmazlığının ve dolayısıyla seçilme, siyasi faaliyette bulunma hakkının kapsamını belirleyemez, daraltamaz. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen anayasanın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği hususu da açıktır. TBMM’nin iradesini yansıtan bir kanun bulunmaksızın temel hak ve özgürlüklerin hiçbir mahkeme tarafından sınırlanması mümkün değildir.

Sayın başkan, Anayasanın 7. maddesinde yer alan “Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez” hükmü ile anayasanın 87. maddesindeki “kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak” görev ve yetkisinin TBMM’ye ait olduğu hükümlerini önemsemelisiniz.

Sayın başkan,

“AMK küfürü çok yaygın, uyarınca erkekler bize Femi-Nazi diyor” “AMK küfürü çok yaygın, uyarınca erkekler bize Femi-Nazi diyor”

Bu uzun girişi yapmamın nedeni, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde 5 kişilik bir sözde yargıç grubunun anayasayı ve Meclis’in itibarını ayaklar altına almaya teşebbüs etmesidir. Yargıtay’daki 5’li sözde yargıç, verdikleri kararla yasamanın yetkisini ve hakkını tanımadıklarını ilan etmişlerdir. Sakın bize “Onlar da bağımsız tarafsız mahkemeler, verdikleri kararlara karışamayız, müdahale edemeyiz” gibi gerekçeler ileri sürmeyiniz. Çünkü anayasanın 138. maddesinde “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” hükmüne yer verilmiştir. Yani Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılan yargı yetkisinin “anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak” kullanılması gereklidir.

Ayrıca bu 5’li sözde yargıç açıkça suç işlemişlerdir. Bu sözde yargıçların TCK 109/1-3b-d maddesinde öngörülen “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve TCK 114. maddesinde düzenlenen “siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi” suçlarını işledikleri ve işlemeye de devam ettikleri görülmektedir.

Yargıda görev yapan hâkim sıfatına sahip ama görevlerinin gereklerine aykırı davranan kişilerin, bir kanun hükmü olmaksızın bireylerin hak ve özgürlüğünü ilk elden sınırlamasına ve anayasanın açıkça yasamaya verdiği bir yetkinin kimi hadsizlerce, haksız şekilde kullanılmasına en başta siz olmak üzere, hiç kimse sessiz kalamaz, kalmamalıdır.

KANUN MADDELERİ

Anayasanın 6. maddesinde yer alan “Türk milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır” ve “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” hükümleri milletimizin güvencesidir. Kamu otoritelerinin kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanmalarının devlet ve toplum hayatı için ağır sonuçları geçmişte yaşanmıştır. Askeri darbeler ve darbeciler kendilerini ve suçlarını kanun maddeleri veya yönetmeliklerin arkasına saklamaya çalışmışlardır. Bu acı gerçekler hafızalardayken şimdi de Yargıtay’daki sözde 5’li yargıcın TBMM’nin bir üyesini esir tutma girişimine karşı anayasal ve yasal mücadele verilmesinde en büyük sorumluluk size, yani TBMM başkanına aittir.

Sayın başkan, tekrarlıyorum.

Yargıdaki bir grup sözde yargıç tarafından, anayasanın açıkça parlamentoya verdiği bir yetkinin gasp edilerek kullanılması suçtur. Bu suç tüm Meclis’e karşı işlenmektedir. Bu suçun mağduru başta aziz milletimiz olmak üzere, tüm Meclis’tir. Bu suçun şu an tutsağı fiziki olarak Can Atalay’dır, fakat siz dahil, 599 milletvekili olası ve potansiyel mağdurdur. Anayasa gereğince TBMM’nin rızası olmadıkça seçilmiş bir milletvekilinin görevi süresince hiçbir şekilde tutulamayacağı, tutuklanamayacağı, sorgulanamayacağı ve yargılanmayacağı açıktır. Can Atalay’ın anayasal haklarının yok sayılması ve bunun karşısında sizin suskunluğunuz açıkça söylemek gerekirse bu suçlara ortak olmak demektir.

Sayın başkan,

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ndeki 5’li sözde yargıca yönelik tedbir almak ve Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda ihlalin sebep olduğu sonuçları telafi etmek/ettirmek TBMM başkanının da sorumluluğundadır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi bilerek ve isteyerek, anayasal düzene zarar veren kararlara imza atmış, Anayasa Mahkemesi içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri mahkeme olarak önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş ve aksine anayasanın parlamentoya verdiği bir yetkiyi de gasp ederek yasamanın yerine kural koyucu olarak geçme hadsizliğine teşebbüs etmiştir.

Anayasanın 153. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin nitelikte bulunmasına, yasama, yürütme ve yargı organlarını da tartışmasız olarak bağlamasına ve 158. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır” hükmüne rağmen; ilgili yerel mahkeme ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 5’li sözde yargıçları tarafından, açıkça suç işlenerek Anayasa Mahkemesi kararının gereği yerine getirilmemiştir.

SORUMLULUĞUNUZ

Sayın başkan unutmayınız; Meclis başkanı olarak TBMM’in üyesi bir milletvekilinin haksız şekilde cezaevinde tutulmasına devam edilmesi, hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde özgürlüğünün kısıtlanması öncelikle sizin de meselenizdir. Ancak bugüne kadar bu görev ve sorumluluğun başkanlığınız tarafından yerine getirilmediği görülmektedir.

Bundan ötürüdür ki anayasaya ve Anayasa Mahkemesi kararları ve içtihatlarına aykırı bir biçimde seçilmiş bir milletvekilinin hakkının, hukukunun ve millet iradesinin gasp edilmesine sessiz kalmamanız gerektiğine olan inancımla sizi görevlerinizi layıkıyla yapmaya davet ediyorum.

Bunun için;

•Türkiye’de anayasanın, hukukun ayaklar altına alınmasına artık izin vermeyin!

•Yargıtay Başkanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararına uyulmasının anayasal zorunluluk olduğu, Can Atalay’ın milletvekili yeminini etmek ve yasama faaliyetlerine katılmak üzere Meclis’te bulunmasının önündeki tüm hukuksuzlukların sonlandırılması için bir yazıyı/çağrıyı ivedilikle gönderin.

•TBMM başkanı olarak Meclis’in seçilmiş üyesine sahip çıkın, bu hukuksuzluğa ortak olmayın.

Saygılarımla.

KEMAL KILIÇDAROĞLU

CHP 7. GENEL BAŞKANI

Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/tbmm-baskanina-acik-mektup-kemal-kilicdar