“Yüzyıllık tarih göstermiştir ki sorunu çözmeyenin kendisi çözülür. Bugün AKP-MHP iktidarı da çözülmekle yüz yüzedir. Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadele zemini olan ve demokratik cumhuriyeti inşa etmek isteyen Emek ve Özgürlük bloğunun başarı şansı da buradadır.”
Türkiye’de ağır siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerin yaşandığı kadınların, gençlerin, halkların geleceğe dair umutlarının tükendiği bir süreçte seçime gidiyoruz. 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimler Türkiye’nin geleceğini belirlemesi açısından kritik bir seçim olacak. Partiler için her seçim dönemi önemlidir ancak bu defa seçim sonuçları toplum açısından, kadınlar, eşitlik, demokrasi ve barış isteyen halklar açısından daha önemli sonuçlar açığa çıkaracaktır. Ortaya çıkacak sonuç ya demokrasiye kapı aralayacak ya da faşizmin kurumsallaşmasına yol açacaktır. Bu kadar keskin bir virajda kadınlar, gençler ve Kürtler bu sürecin belirleyicisi olacaktır. Dolayısıyla iktidara, yönetimi aday olanların bu üç toplumsal kesime yönelik politikaları seçim sürecini belirleyecek kadar kritiktir. Cumhur İttifakı’nın bu konudaki politikalarının pek umut vaat etmediğini; otoriter, tekçi, cinsiyetçi, milliyetçi ve dinci politikaların temsilcisi olduğunu 20 yıldır Türkiye halkların zaten deneyimliyor. Millet İttifakı’nın ise açıkladığı seçim stratejisinde Kürt sorunu ve kadın sorunu gibi temel meseleleri es geçtiği ortada. Mesele sadece İstanbul Sözleşmesi’nin metinde yer almaması değil kadın özgürlüğünü ve kurtuluşunun nasıl olacağını, erkek egemen kapitalist toplumun hangi ideolojik-politik perspektifte aşılacağına dair güçlü bir değerlendirmenin olmamasıdır. Kadına yönelik şiddetin, kadın katliamlarının ortadan kalkması, kadınların eşitlik, özgürlük talebinin gerçekleşmesi ancak erkek egemen kapitalist sistemin aşılması ile mümkündür.
Millet İttifakı’nın 2 bin 500 küsur maddesinden hiçbirinde Kürt sorunundan bahsetmemesi ise tartışmaya yer bırakmayacak şekilde 6’lı Masa’nın “Türklük sözleşmesini” güncellediklerini göstermektedir. Bu konudaki eleştirilere, “Demokrasinin olmağı bir ülkede Kürt meselesi konuşulamaz. Kürt meselesini konuşmak için önce demokrasi inşa edilmeli” gibi akla ziyan açıklamalar yapılmaktadır. Kürt halkının eşitlik ve özgürlük sorununu gündemine almayan hiçbir ittifakın ne ekonomik ne toplumsal ne de siyasal sorunlara çözüm geliştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle umut vaat etmemektedir. Türkiye halkları zaten cinsiyetçi, milliyetçi, militarist politikalardan bıkmış; kadın özgürlükçü, Türkiye’nin çok kimlikli, çok dinli ve kültürlü yapısına göre demokratik bir düzenin kadın özgürlükçü ve ekolojik perspektifle kurulmasını talep etmektedir. Bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel olarak değişim talebine rağmen oylarında anlamlı bir yükselişin yaşanmamasının nedeni işte burada yatmaktadır. Cumhur ve Millet ittifakları, Türkiye’nin temel meselelerinden farklı düşünmemektedir. Bu iki ittifakın odaklandığı nokta, iktidarı kimin alacağı, rantın kim tarafından paylaşılacağı meselesidir ki bu 6’lı Masa’nın yönetimin nasıl olacağı, 6 liderin iktidarda nasıl yer alacağına ilişkin tartışmalarda da kendisini göstermektedir.
Sonuç itibari ile Türkiye halklarının tek umudu Emek ve Özgürlük cephesidir. Türkiye’nin temel sorunlarını gündeme alan ve bu sorunlara anlamlı çözüm ve cevaplar geliştiren Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesine, demokratik cumhuriyetin inşasına öncülük edecek tek birleşik güçtür. Emek ve Özgürlük İttifakı bu gücünün farkında olarak kendisini toplumsal yaşamın her alanında örgütleme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Türkiye demokrasisinin anahtarı Emek ve Özgürlük bloğundadır.
Türkiye’de halkların yaşadığı en temel sorun ekonomik alanda yaşanan hayat pahalılığı ve her geçen gün insanların yoksullaşması, açlık sınırında yaşamaya mahkum edilmesidir. Seçim nedeniyle iktidarın attığı kimi adımlar, teşvik paketleri bu krizi çözmekten çok uzaktır. Seçim ekonomisi krizi daha da derinleştirmektedir. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin, bunalımın nedeni iktidardır. “İktidar kaynaklı bunalımlar gerek savaşlar tekniğiyle gerekse mali, ticari ve endüstriyel araçlarla sağlanan kar oranlarının sürekli düşmesi ile yaşanan savaşların maliyeti kazancını aşınca toplumsal bunalımın başka araçlarla giderilmesi kaçınılmazdır.” Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin nedeni de iktidarın Kürtlere karşı geliştirdiği Kürt karşıtı savaş politikasıdır. Devletin tüm kaynakları Kürt halkı statü elde etmesin diye savaşa aktarılmıştır. Kapitalist sistem de yaşadığı kriz eklenince Türkiye’de ekonomik alandaki bunalım çok daha derinleşmekte ve bunalımın faturası halklara çıkarılmaktadır. O nedenle Türkiye’de iktidara aday olanların en temel gündemi barış olmak durumundadır. Bugün Türkiye’nin hızla demokratik hukuk düzeninden uzaklaşmasının(aslında tam anlamıyla Türkiye demokrasiyi hiç yaşamamıştır) nedeni Cumhur İttifakı’nın kuruluşundan bugüne Kürt sorununu çözememiş olması, inkar, imha ve asimilasyon politikaları ile Kürtlerin varlığını ortadan kaldırma stratejisinden kaynaklanmıştır. Cumhuriyetin 2’nci yüzyılına girerken Kürt halkı inkar, imha ve asimilasyon politikalarına karşı direnmiş ve hepsini boşa çıkarmıştır. Ancak hala Kürt halkının eşitlik, özgürlük sorununun çözümü sağlanamamıştır. Türkiye’nin 2’nci yüzyılın da sorunun çözümü kendisini dayatmaktadır. Bu yüzyıllık tarih göstermiştir ki sorunu çözmeyenin kendisi çözülür. Bugün AKP-MHP iktidarı da çözülmekle yüz yüzedir. Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadele zemini olan ve demokratik cumhuriyeti inşa etmek isteyen Emek ve Özgürlük bloğunun başarı şansı da buradadır. Mesele sadece cumhurbaşkanının kim olacağı değildir, mesele Türkiye’de demokratik bir rejimin inşa edilip edilmeyeceğidir. Bunun için 2023 seçimleri kritik bir virajdır. Seçilecek parlamenter aritmetiği cumhurbaşkanı kadar önemlidir. Emek ve Özgürlük ittifakının parlamentoda güçlü temsilinin sağlanması Türkiye halklarının geleceği açısından önemlidir.
Bu seçimlerin sonucunu belirleyecek olanların başında kadınlar gelmektedir. 21.yüzyılın kadın yüzyılı olması, kadın kurtuluşunun özgürlüğünün sağlanması için kadınlar dünyanın her yerinde mücadele ediyor. Kadınlara dayatılan kölelik, zulüm dönemine itiraz ediyorlar. Kadınlar köleliğin sadece maddi emek üzerinde kurulmadığını, öncelikle zihniyet, duygu ve bedenler üzerinde inşa edildiğini, ideolojik kölelik gelişmeden maddi emek köleliğinin gelişmeyeceğini 5 bin yıllık merkezi uygarlık sisteminden biliyorlar. Bugün iktidar eliyle süreklileştirilmek istenen kölelik dayatmasına karşı, kadın özgürlük ideolojisini geliştirmeye çalışıyorlar. Kadınların karşısında örgütlü bir erkek egemenliği ve örgütlü bir kötülük var. Bunu aşmak için her zamankinden daha çok örgütlenmeye, yan yana gelmeye ihtiyaç var. İktidar kadınların örgütlü gücünden ve kadın dayanışmasından korktuğu için kadınların yan yana gelmesini, örgütlenmesini de engelliyor. Kadınları politikadan uzak tutmaya, seslerini duyurmalarını engellemeye çalışıyorlar. Hannah Arendt, politikayı mümkün kılan üç temel kavram; ekmek, iş ve eylemdir diyor. Ve ekliyor, eylem ile özgürlük aynı şeydir. Eylemle sadece eylem yapmak anlamına gelmiyor, aynı zamanda özgürlüğünü örgütlemek için mücadele anlamına da geliyor. Erkek egemen sistem kadınları kamusal alanın, politikanın dışında tutmak için birçok hikaye, yalana başvuruyor. Kadınları karar alma ve uygulama alanlarında, çalışma hayatında, siyasetten uzak tutmaya çalışıyor. Kadınların örgütlü mücadelesi sayesinde kadınların kamusal alanda, çalışma yaşamında ve politik alanda görünürlüğü kısmi bir gelişme sağlanmış olsa da bu kadınların eşitlik-özgürlük talebinin karşılanması açısından yeterli olmadığı ortada. Bu seçimler kadınların politik alanda görünür olması açısından da bir fırsat.
Kadınların sadece seçmen olarak değil, seçimlerde aday olarak parlamentoda güçlü temsilinin sağlanması önemli. Kadın özgürlükçü perspektife sahip kadınların parlamentoda yer alması, toplumsal yasaların, anayasa ve yasaların kadın özgürlük perspektifi ile çıkartılması, erkek egemen zihniyet kalıplarının ve alışkanlıkların değişmesi için etkin mücadele olanağını elde etmeleri, toplumsal değişim-dönüşüm açısından kritik bir önemdedir. Partiler seçimlerde kadınlardan oy isterken kadınları seçilebilir yerlerde aday gösterme konusunda pek istekli olmazlar. Eğer bugün parlamentoda kadın vekiller yer alıyorsa bu kadınların örgütlü mücadelesinin sonucudur.
Kadınlar, kadınlara dayatılan kölelik düzenini değiştirmek istiyor. Bunun mümkün olabilmesi kadınların yaşamın her alanında söz ve karar sahibi olmasıyla mümkündür. Politik alanda kazanmadan hiçbir alandaki kazanım mümkün olmayacaktır. Kadınların siyasi partilerde yer almaları partilerin eril yapısının değişmesi açısından ve kadın politikaların gelişmesi açısından da önemli o nedenle seçimler kadınlar için yeni olanakları açığa çıkarmaktadır. Emek ve Özgürlük İttifakı kadın özgürlük çizgisini esas alan bir perspektif ile hem bu süreci kadınların örgütlenmesi, kadınların eşitlik, özgürlük talebini karşılayacak politikalar geliştirmesi hem de listelerinde kadınlara yer vererek kadın özgürlük çizgisini güçlendirmelidir. Kadınlardan kadın sorunların çözecek, kadınların hayatını değiştirme iddiasında olan ittifakı desteklemesi ve bu konuda açık tavır göstermesi diğer ittifakların kadın politikasını da etkileyecektir. Sonuç olarak bu seçimlerin belirleyici gücü olan kadınlar, kendi gücünün farkında olarak bu sürece katılmaları onlara kazandıracaktır.