“Yola çıkmanın bütün sorumluluğunu üstlenenler doğanın yardımına koşan sesleri duymakta gecikmemektedir. Aklın sınırlarını geçerek ruh ile bütünleşmeyi amaçlayan böylesi yolculuklarda insanın rehberi bütün doğa olmaktadır. Bazen ay ışığının siluetinde beliren bir gülümseme, bazen bir güneş ısısında büyüyen özgürlük ateşi, bazen bilge bir kadın, bazen bilge bir erkek… Mühim olan arayıştan vazgeçmemektir sadece."
Oluşun başlangıcından mitolojiye, felsefeden semavi dinlere kadar pek çok inanç sisteminde cinsellik özel bir yere sahip olmuştur. İnanışların yanı sıra çeşitli sosyal ve kültürel deneyimlerde de bu sürmüştür. Bu birlikteliği gerek tek eşlilik biçiminde kutsamak olsun gerek cinselliğin gücünü enerjisel olarak çeşitli amaçlar için kullanmak olsun farklı dinamikler üzerinden gerçekleşmiştir. Aslında dünyada her şeyin bir bütün olduğu bilgisine ulaşma amacı bugüne kadar çeşitli şekillerde sürmüştür.
Tesadüflerin çağrıya atfedildiği zamanlar
Mesela mitolojik anlatımlarda tesadüflerin çağrıya atıf edildiği zamanlar vardır. Bu zamanları fark etmek ve bilinçli bir farkındalıkla bu tesadüflerin izini sürmek zordur. İçsel labirentlerin içinden incelmiş bir sezgi ile bu izi sürmek, yola düşmek ise daha zor… Aniden gelip yüreğe oturan bir çağrı ile ölüp yeniden dirilmeye koşmak gibidir her şey… Değişim ve dönüşüme hazır olmak ya da… Bu çağrı dönüşüme hazır olanların karşısına çıkmaktadır. Korkuların sarıp sarmaladığı bu gizemli dünyada bildiği dünyanın konformizmine kapılan birey çağrıyı reddetmektedir. Daphne’nin Apollon’un çağrısına kulağını tıkayarak bir ağaç kütüğüne dönüşmesi buna örnek olarak verilebilir. Bu çağrıya cevap vermemek kişinin kendi ruhsal süreçlerinden kopması ve sıradanlaşması olarak da anlamlandırılmaktadır.
Yola çıkmanın bütün sorumluluğunu üstlenenler ise doğanın yardımına koşan sesleri duymakta gecikmemektedir. Aklın sınırlarını geçerek ruh ile bütünleşmeyi amaçlayan böylesi yolculuklarda insanın rehberi bütün doğa olmaktadır. Bazen ay ışığının siluetinde beliren bir gülümseme, bazen bir güneş ısısında büyüyen özgürlük ateşi, bazen bilge bir kadın, bazen bilge bir erkek… Mühim olan arayıştan vazgeçmemektir sadece.
Ben’i geride bırakıp biz olmak
Ancak huzursuzluk ile beslenen insanın takılı kaldığı bu eşikte bilinç ötesinin deneyimlerine hazır olmak kolay değildir. Ben’i geride bırakıp biz olmak büyük bir deneyimdir. Ben ve Sen’in biz olduğu yerde hayata yeni bir pencereden bakmak zordur. Eşik öyle bir yerdir ki burada karanlık ile aydınlık, iyi ile kötü, olmak ya da olmamak, kadın ile erkek, yaşam ile ölüm, güzellik ile çirkinlik, ay ile güneş, gece ile gündüz başta olmak üzere tüm düaliteler bir olmaktadır. Bu eşiği anlatan Çarpışan Kayalar mitolojisi kimi zaman darboğaz yaratan kimi zaman açılarak denizcilere yol veren hareketli kayalar düalitenin darboğazını anlatmaktadır. Birbirine karşıt kimi değerleri temsil eden iki kıta arasındaki eşikten geçmeyi başaran kişi kendi olma bilincinin derinliklerinde yol almaktadır.
Yeniden doğmak
Eşikten geçildiğinde yeniden doğum alanına gelinmektedir. Bu kimi zaman bir mağara, kimi zaman bir tapınak, kimi zaman da bir lahittir. Mitolojilerde sıkça kullanılan rahim imgesinin de sembolleri olan bu alanda kişi birçok sınavdan geçmektedir. Ve yeniden doğmaktadır. Bu yolculukta belirsizlikler diz boyudur. Ancak ölümle yüzleşmeyi göze alan kişi sonsuz yaşam ödülünü almaktadır. Psykhe’nin (Ruh), Eros’a (Aşk) kavuşmak için nice zorlu sınavlardan geçmesi gibi. Bir sonraki aşamada erkek kadının koşulsuz sevgisiyle aşk ile sarmalanmaya hazırdır artık. Bu aşamaya, “Hieros Gamos” ya da ‘Kutsal Evlilik’ de denilmektedir. Kutsal Evlilik, içimizdeki eril ve dişil yönlerin mükemmel uyumu olarak tanımlanmaktadır.
Sonsuzluk zamanında yaşayabilme sanatı
Egodan özgürleşme safhası olarak da tanımlayabileceğimiz bu aşamada erkeğin bütün ego parçalayıcı enerjilere açık olması gerekmektedir. Erkek bu aşkınlığı derin bir sezgiyle algılamaya başlayacaktır. Bu nedenle korkar ya. Ancak feminen enerjiden de destek alan kişi bu aşamadan sonra tümüyle sınanmış olarak tanrıçanın evine kabul edilir. Ve bu deneyimin sonunda kahraman baba ve annenin ‘bir’ olduğunu öğrenmektedir. Dünyevi kimliğinden dönüşen, ruhani kimliğinde yeniden doğan, düalitenin sınırlamalarından özgürleşen kahraman artık aşkın bir hal ile donanmıştır. Bundan sonraki aşama artık bu bilgiyi aktarma aşamasıdır. Ölüm korkusundan özgürleşmek, korkusuzca yaşama özgürlüğüne kavuşma erdemidir. Bu bir anlamda ne geçmişte ne de gelecekte olma, ama an’da, yani sonsuzluk zamanı’nda yaşayabilme sanatıdır.
Kadın, erkek, zaman ve mekan algısı
Tek tanrılı dinlerin hâkim olmadığı Orta Amerika yerli topluluklarında ise yaratılış düşüncesinin dayandığı eril dişil tanrı sadece dinsel değildir. Bütün simgesel düzenlere sirayet eden farklı bir toplumsal cinsiyet yapısının özelliklerini taşımaktadır. Burada ilahların, insanların, nesnelerin, zamanın ve mekânın toplumsal cinsiyeti vardır. Örneğin mekanik paradigmada zaman ve mekân ayrı iki olguyu tanımlarken Kuzey Amerika yerlilerinde dünya kelimesi aynı zamanda bir yıl anlamına gelmektedir. Döngüsel zamanın dişilliği, çizgisel zamanın erilliği ifade etmesi şeklinde binlerce zaman diliminin olduğu belirtilmektedir. Döngüsel zamanın mensturasyondan geldiğine inanılırken, “Zaman ve dalgaları çeken ay denizde gelgit dalgalarına, dölyatağındaysa kan dalgalarına neden olur… Ayın dolunaydan yeni aya değişen hallerinin oluşturduğu dizi bir ay sürer ki bu kadınların aylık zaman deneyimine karşılık gelir, güneşse hep aynı biçimdedir, tıpkı erkeğin zaman deneyimi gibi” denilir. Burada kadın, erkek, zaman ve mekân algısının bütünlüğü dikkat çekmektedir.
Sır olarak korunan gerçeğin hayat ile kutsal bağı
Yine gece ile gündüzün bir olduğu 21 Mart’ta kadın ile erkeğin de bir olduğu ve kutsal evlilik törenlerinin doğanın döngüsüne uygun bir şekilde bu zaman diliminde yapıldığına dair Êzidîler, Yarisanlar ve Aleviler de var olan ritüellerin ayrıca çözümlenmeye ihtiyacı vardır. Bu inançlarda bir sır olarak korunan gerçeğin ne olduğuna dair çeşitli spekülasyonlar yapılmış olsa da bu sırrın hayatın kutsal bağına dair olduğuna kuşku yoktur. Yaşam, doğa ve toplum ile bir bütünlük içinde yapılan bu ritüeller kimi zaman semah ile kimi zaman batizmi yani 25 Aralık’ta Zerdeşt’in doğum gününü kutlayan ritüellerle, kimi zaman yar ile isimlerini bütünleştiren yarisanların bütünlüğünü anlatan şiir ve müzikleriyle yansımaktadır.
Not: Yazının Devamı “Bütün olma gerçeği nerede, nasıl, kimin eliyle bozuldu?” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.
Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Özgür Eş Yaşam: Neden, nasıl?” dosya konulu 8. sayısından kısaltılarak alınmıştır.