Erdoğan rejiminin; demokrasiyi askıya alması, hukuku yok sayması, ırkçı, mezhepçi ve kinci politikalarla toplum mühendisliği, Kürt karşıtlığı ve Neo Osmanlıcılık hayalciliğiyle savaş politikalarının etkisi ahlaki yozlaşmaya, yoksulluğa ve açlığa neden oldu.
DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) Haziran 2024 açlık ve yoksulluk sınırı raporunu yayınladı. Buna göre dört kişilik bir aile için açlık sınırı 19 bin lirayı geçti. Açlık sınırı için belirlenen 19 bin 45 liralık tutarın yalnızca ailenin gıda için yapması gereken zorunlu harcama tutarı olduğuna vurgu yapıldı. Yoksulluk sınırı için ise baz alınan; eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarını ise 65 bin 874 lira olarak hesaplandı.
Yani açlık sınırı için hesaplanan 19 bin 45 lirada; insan onuruna uygun yaşamak için barınma, eğitim, sağlık, ısınma, ulaşım giderleri, sosyal ve kültürel harcamaların dışında kalmaktadır. Peki ülkede uygulanan asgari ücret ne kadar? 17 bin 2 lira. Hükümet yıl sonuna kadar asgari ücrette zam yapılmayacağını açıkladı. En düşük emekli maaşı da bugün için 10 bin liradır.
DİSK-AR Aralık 2023 raporuna göre; Türkiye’de asgari ücretle çalışanların kapsamı oldukça yüksektir. Merkez Bankası ve DİSK-AR verileri ile çeşitli araştırmalar asgari ücret civarında bir ücretle çalışanların oranının yüzde 50’lerde olduğunu gösteriyor. Milyonlarca işçi asgari geçim için yetersiz olan asgari ücretle geçinmeye çalışırken, işçilerin bir bölümü de yasal asgari ücrete dahi erişemiyor. Asgari ücret ve altında çalışanların oranı tekstil, giyim, deri, mobilya imalatı, gıda, inşaat ve turizm sektörlerinde daha yüksek düzeyde seyrediyor.
Asgari ücret ve altında çalışanları, kayıtsız çalışanları ve emekliler birlikte değerlendirildiğinde ülke nüfusunun yüzde 60’ını aşan bir kısmı açlık sınırı altında yaşamakta iken, yüzde 38 civarında kısmi da yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Toplamda ülke nüfusunun yüzde 98’i (83 milyon 750 bin insan) açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Yoksulluk ve açlığın tavan yaptığı ülkelerin ortak özellikleri; anti-demokratik, baskıcı, otoriter ve liyakatsiz kadrolarla yönetilmesidir. Ülkede Erdoğan rejimi 2002’den beri iktidarda kalmak için öncelikle ülkenin kaynaklarını neo liberal politikalarla uluslararası sermayeye ve yandaşlarına peşkeş çekti. Ülkenin yoksullaşması ve açlıkla boğuşan insanları da din ile teselli etti, ırkçılıkla motive etti. Erdoğan rejimi bürokratların engellerine takılmamak için liyakatsiz bürokratları kamu kadrolarına doldurdu.
Toplum açlıktan, yoksulluktan şikayet ettikçe; Erdoğan rejimi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve güdümünde olan cemaatler, tarikatlar yoksulluğun faziletlerini ve sevaplarını anlattılar. İnsanları cennetle oyaladılar ama bu yaşamı insanlara cehenneme çevirdiler.
İnsanlar pahalılıktan şikayet ettikçe; milliyetçilik söylemleriyle, ülkenin bekası safsatalarıyla insanları ikna etmeye çalıştılar. Halkın çocukları ‘beka’ safsatalarıyla rejimin iktidarda kalma savaşında yaşamlarını yitirirken rejim mensuplarının çocukları bedelli askerlikle, çürük raporlarla ‘ülkenin beka’!! mücadelesinde zevki sefalarını sürdürdüler. Aynı zamanda Erdoğan rejiminin bakan ve bürokratları da yüzde doksan sekizi açlık ve yoksulluk sınırının altında kalan halkı ikna etmek için saçmalıklarla, hilelerle uğraşıyorlardı. Bakanı ‘gelişmekte olan ülkeler içinde en yüksek asgari ücret bizde’ saçmalığını söylerken, ekonomi yönetiminin liyakatsiz bürokratları ve TÜİK gibi kurumlar da rakamlarla hile yapıp hayat pahalılığını gizlemenin ve toplumu kandırmanın uğraşındalar.
Ülkenin yoksulları ve açlığa mahkum edilenleri şunu iyi anlamalılar, bugün Erdoğan’ın temsilcisi olduğu tekçi, inkarcı, ırkçı, otoriter rejim kendi iktidarını ‘bekasını’ sürdürmek için toplum lehine hareket etmeyecektir. Ancak açlık ve yoksulluk ortak paydasında oluşturulacak mücadele birliği dışında hiçbir ırkçı, cinsiyetçi ve mezhepçi bölünmelere geçit vermeden; rejimin başta savaş politikaları olmak üzere anti demokratik, hukuksuz, otoriter politikalarına karşı mücadele ile ülkeyi yoksulluktan ve açlıktan kurtarabilirler.
Bin odalı saraylara değil, insanların barınmasına bütçe. Erdoğan’ın Ejder meyvesi suyuna, manda yoğurduna, Medine hurmasına, kestane balına değil okullarda çocukların beslenme çantasına, açlıkla mücadeleye bütçe. Silah endüstrisine, inkar ve savaş politikalarına değil sağlık, eğitim ve istihdam harcamalarına bütçe ayırın. Yeni cezaevleri binalarına değil, hukukun üstünlüğü, demokrasinin toplumsallaşmasına bütçe ayırın. İçi boş ibadethane binalarına değil, inanç özgürlüğünün, eşit yaşamın pratikleşmesine bütçe ayırın. Kendi kişisel ve sınıfsal bekanız için; ranttan, doğayı yağmadan ve talandan vazgeçin.
Kişisel ve sınıfsal iktidarlarını, çıkarlarını halkın emeği, bedeni, alınteri ve kanı üzerine inşa edenler halkın taleplerine kulak tıkayacağı kesindir. Bu nedenle ülkenin bütün yoksulları ve açlığa mahkum edilenleri Erdoğan rejiminin yağma, talan, rant düzenine, savaş politikalarına, anti-demokratik, hukuksuz ve keyfi yönetimlerine itirazını yükseltmeliler. Ülkenin yoksulları ve açlığa mahkum edilenleri milliyetçilik, mezhepçilik, cinsiyetçilik, mülteci karşıtlığı gibi suni ve dayatılan algısal yönlendirmelerden kurtulmadıkları müddetçe mücadeleyi de ortaklaştırmaları zordur.
Bu bağlamda 1848 yılındaki ‘Dünya’nın bütün işçileri birleşin’ çağrısını yineleyelim. Ve diyelim ki ‘ülkenin bütün yoksulları, açlığa mahkum edilenleri’ Erdoğan rejiminin yoksulluk ve açlık getiren savaş, inkar, anti-demokratik, hukuksuzluk ve keyfiyet üzerine kurulu rant, yağma, talan politikalarına karşı birleşelim.