Bazı ulusların doğumları ve gelecekleri başka ulusların kemikleri üzerinde olur ve de yükselir. Sayısız tozla buz olmuş insan hikâyesi tarihin savaş adlı duvarında asılıdır; ağır ve yaralı bir et külçesi gibi bu duvarın önünde sallandırılan uluslar aslına bakıldığında başkaları kahramanlık mitleri oluştursun diye yok edilmişlerdir. Zamanla güruhların heyecanlı nidalarında soluk bulan kahramanlık mitleri, yayıldığı gibi etkisini göstermekte gecikmeyen peri tozu gibi milyonların sahiplendiği marşlara dönüşür.
Kulağa ve göze hoş gelen, milli hayal gücünü sıfırdan zenginleştiren mitlerin kendi mutluluk sarmalına dâhil ettiği şanslı ulusların gelecekle ilgili beklentileri, yıl dönümlerine yükledikleri anlamlar herkes için ne yazık ki aynı değil. Şanslı ulusların başarı payesi, heyecanlandırdığı oranda saf ve masum değildir. Sanıldığı gibi herkesi yüzde yüz kucaklayan temiz bir gelecek değildir kutlanılan! Şanslı uluslar ölüme mahkûm edilen toplumların acılarından ibaret, çok az sarsıntıya uğrayan bir temelin üzerinden yükselseler de bu temelden daha güçlü olan hakikati galebe çalamaz. Hakikat bir yere gitmemiştir, olduğu yerdedir!
Geçmişin kirini pasını, yerin derinlerince emilince görünmezleştiğinden dökülen her bir kanın olmadığını sandırtan beyaz sanrı, edebi bir retorikle kutsallık atfettirse de toprak gerçeğine, hakikat olduğu yerdedir. Ne kahramanlık mitlerine bel bağlamış güçlü bir retoriğin, ne de tüm emir kiplerinin hafızadan sildirmeye gücünün yetmediği kurtarıcı bir hakikat var neyse ki. Başka ulusların kemikleri ve incinen ruhları üzerinden topallayan bir ayağıyla yükselişini, göğsünü gererek kutlatan bir ideada zulme uğrayanların evlatlarının yeri nasıl olur, merak ediyorum. Bu ideanın sadece kırıntılarıyla yetindirilen inmiş ruhların evlatlarının, mirasçılarının tek taraflı aidiyet duygularını tahlil etmekte çok zorlanıyorum şu son günlerde.
Zalimin bariton sesiyle hafızaya sildirtemediği geçmişin acısı ilerdeki her yüz yılda bir hissedilmeye devam edecek kimilerimizce inanıyorum buna ama ya o acıların ulusal mirasçılarının büyük bölümünün inkâra gittikleri kendi hakikatleri ne olacak!
Her yerden başını doğrultan, uzatan bir sömürgecilik ilişkisi, kendime şahsen dert ettiğim inkâr gerçeğini anlatmakta, şeffaflığı kapatan buğuyu silmemde yardımını benden esirgemiyor. Ayamla hafifçe üstünden geçtiğim buğunun nesnel ortadan kalkışıyla gördüklerim, siyah insan psikolojisinin Kürt insanının azımsanmayacak büyük bir kesiminde yer edindiğidir. Cumhuriyetin yüzüncü yıl kutlamalarının bana epey gözlem şansı sunduğunu söylemeliyim. Özellikle de insanların eğilimlerini nabızlarıyla birlikte ölçmenin kolay bir yolunu sunan sosyal medya mecrası Kürt bireylerin sömürgeci-uyruk ilişkisini ne denli içselleştirdiklerini önüme serdi. Mesleki ve profesyonel zorunlulukları olmayan, sadece kişisel kararları gereği kutlamaları profillerinden, hikâyelerinde paylaşan Kürtlerin Cumhuriyet bağlılıklarının kuru yaftalamalarla, kaba eleştirilerle yorumlamanın bir yararının olmayacağının farkındayım. Konunun sömürge psikolojisinde, sömürgeci-uyruk ilişkisinde aranmasının hakikate faydalı olmasının yanı sıra incinen ruhlara da bir vefanın gereği olacağına inanıyorum.
Kürt Assimiladolar
Sömürgeciliğin alamet-i farikasına sahip oldukları tartışma götürmez Fransa ve Portekiz ülkelerinin sömürgeleri altındaki siyahîleri komik duruma düşürücü siyasetlerini aklıma getirdi birtakım kutlama enstantaneleri. Yüzüncü Yıl kutlamalarında boy gösteren Kürt insanının durumu, siyah insanın vaktiyle ki kendini kabullendirme çabasını hatırlatıyor bana.
Siyah insanın beyaz adam olmak namına ki nafile çabası bir süreliğine de olsa ağızlarına bir parmak bal çaldırmaya yaramıştı hani! Örneğin Portekiz’in siyah insanlara sunduğu bonuslar onların aşağı statülerinden kurtulmalarını bir nebze de olsa sağladığından büyük bir lütuftu. Portekiz’in Afrika’daki sömürgeleri Mozambik ve Angola’ya yönelik sömürge siyaseti sömürgecinin gözünden yorumlandığında bir bakıma “insanlaştırıcı” idi. Siyah insan şayet sosyal ve siyasal alanlarda Batılı standartları yakalayabilirse beyaz adam muamelesi görebiliyordu. Hatta siyah derinin üzeri kazılarak bir “beyaz” olması sağlanabiliyordu.
“beyaz”lık payesinin bir takım yasal imkanlar sunduğu siyah insan, Portekizlilerin dilini, yaşam tarzını ve dilini benimsemiş en az lise mezunu düzeyinde biri olarak özel işlerde çalışma, iyi evlerde oturma haklarını edinirdi. Ve pasaport sahibi dahi olabilen bu tarz Afrikalılara assimilado denilirdi. Hatta işi bir tık ileriye götüren efendileri assimiladolara beyazların gittikleri restoranlara ve gece kulüplerine gitme lütfünde bulunmuşlardır.
Bu siyasete uygun bir yol izleyen Fransa da siyahlardan bir seçkinler sınıfı yaratarak kendilerine eğlenceli bir meşgale bulmuşlardır vaktiyle. Fransızların sıkıcı salon terbiyesini ve kültürünü benimsemeyi “başarmış” siyahlardan müteşekkil seçkinlerin artık sırtı yere gelmeyecektir. Nitekim bunlar da Fransa’nın assimiladoları olarak beyazlaşmanın keyfine nail kesimdi.
Örnek verilmeden geçilemeyecek nam-ı değer Amerika’da ise ana akım toplumun takdirini kazanmış siyah insanlar gettolarından kurtulma hakkı kazanır. Tamamen beyazlaşmayı ön gören bir uyum süreci gözeten Amerikan toplumu süreci tamamlayanları bağırlarına basmaya hazırlardı. Kültürlerinden, geçmişleriyle ilgili ne bağ varsa tüm hepsinden kopmuş olarak gelen siyahları bağırlarına basan beyaz adamın asla gözden kaçırmadığı için unutmadığı bir gerçek vardır.
Bağrına bastığı siyahînin hiçbir zaman tam olarak istediği renk tonunu kendine vermeyeceğidir. Bağrındakinin beyazlığa bir türlü asimile olmayacağını bilir daima. Beyaz adam bu arada bir tür savruluşun da izleyicisidir de!
Amerikanlılaşmanın ya da Fransızlaşmanın veya Portekizlileşmenin bedelini ara tür bir siyahî olarak bir o yana bir bu yana savrularak ödeyen insanlar manzarasıdır izlenilen.
Siyah insan en ön saflarda ülke için savaşsa da, her şeyini bu uğurda kaybetse dahi yerleşmiş sömürgeci zihniyet ona istediği payeyi vermeyecektir. Eşiti saymayacak, o hep uyruğu ve altı kalmaya mahkûmdur. Beyaz adam için ölür ama siyahların omzunda taşınır defnedilmek üzere. Heyecanlı kalabalıkların en önünden şevkle bayraklar sallasa görünmezdir, ses telleri çatlayıncaya dek kurtuluş türküleri de okusa duyulmazdır.
Cumhuriyet’in Yüzüncü yılında sosyal medya profillerinden en içten bağlılıklarını sunan Kürt assimiladolar, siz ölseniz de kalsanız da bu durum siyah olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor ve sizleri eşiti kabul etmeyen bir zihniyete yapacağınız seranadların karşılığı ise sadece, yukarıdan başınıza dökülen bir kova su olacaktır!