politik görüşü ne olursa olsun bütün emekçileri etkileyen gerçeklerin içyüzünü göstermek yani seçimin sonrasını da belirleyecek bir siyasal kampanya daha doğru olmaz mı? seçim konuşmaktan, seçimle ilgili okumaktan sıkıldıysanız hiç başlamayın bu yazıya. aslında eşitlik, özgürlük ve barış istiyoruz.

politik görüşü ne olursa olsun bütün emekçileri etkileyen gerçeklerin içyüzünü göstermek yani seçimin sonrasını da belirleyecek bir siyasal kampanya daha doğru olmaz mı?



seçim konuşmaktan, seçimle ilgili okumaktan sıkıldıysanız hiç başlamayın bu yazıya.

aslında eşitlik, özgürlük ve barış istiyoruz. bu taleplerin gerçekleşeceği bir değişimin, isterse dünyanın en adil seçim sistemi olsun, bir seçimle gerçekleşmesi mümkün değil. o yüzden, 24 haziran’da böyle bir değişimin gerçekleşmeyecek olması da şu anda bir politik argüman olarak anlamlı değil, bence. ama bu seçimle herhangi bir şeyi değiştirmek mümkün değil mi?

bunu tartışırken açıklığa kavuşması gereken birinci nokta şu bence; seçimleri kendimizi ifade edeceğimiz bir araç olarak mı görüyoruz yoksa ufak da olsa değişiklik sağlayabileceğimiz bir hamle mi?

seçimler, bazen bunların ikisinin iç içe geçtiği, bazen de ayrıştığı dönemler oluyor. hangi parti seçilirse seçilsin, üç aşağı beş yukarı benzer bir siyasetin izleneceği durumlarda, herkesin kulağı siyasete açık olacağı için, seçimlerde bir iddiası olmasa bile politik bir yapının görüşlerini anlatması için uygun bir ortam oluşur.

ama önümüzdeki seçim biraz farklı. bunun mümkün olup olmadığından bağımsız olarak, akp’ye karşı olanların ezici çoğunluğu bu seçimde onu gönderme ihtimali bulunduğunu düşünüyor. ve bu önemsiz bir şey değil. çünkü kendimizi ifade etmekten ziyade, topluca hareket etmenin yolunu bulmamız gereken bir andayız. çünkü karşımızda büyük bir güç yığılması var.

belki çoğumuzdan farklı olarak, diktatörlüğün bir tehlike olduğunu ama henüz gerçekleşmediğini düşünüyorum. bu tehlikeden seçimle kurtulmak mümkün değil, bence de. ama işte bu sadece tekrar edilerek benimsetilebilecek bir gerçek değil. ve haklı çıkmanın da fazla bir sonucu olmuyor.

öyleyse ihtimalleri ya da daha doğru bir ifadeyle muhtemel senaryoları gözden geçirelim.

birincisi, biraz da “kırk defa söylersen olur” kafasıyla dilden dile dolaşan, erdoğan’ın, yargılamasız, patırtısız bir biçimde (buna “onurlu gidiş” deniyor nedense) iktidarı terk etmesi için yapılan bir pazarlığı kabul etmiş olması ihtimali. ekonominin kriz falan da değil, basbayağı patlama noktasına gelmiş olması, bunun bombayı başka birinin kucağına bırakma arzusuna yol açmış olabilmesi de bu ihtimali kuvvetlendiriyor. ama yüksek bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum.

ikinci ihtimal; ikinci tur. bu konunun, ihtiyaçlarımızın önüne geçen bir tartışma iştahına malzeme olmasına izin vermeyelim lütfen. o aşamada ne yapacağımızı, neler yapılabileceğini konuşmayı o güne bırakabiliriz, değil mi?

üçüncü ihtimal, erdoğan’ın ilk turda hem cumhurbaşkanlığını alması hem de parlamentoda çoğunluğu sağlaması. bu ihtimalin ağır sonuçları olur ve bunlara karşı hazırlıklı olmak gerek. ancak, millet ittifakına oy vermek niyetinde olanlara şunu hatırlatayım. hdp’nin olmadığı bir meclis’te cumhur ittifakı her şeyi yapabilecek çoğunluğu sağlayacak. kendinizi ifade etmek için tabii ki seçmeni olduğunuz partiye oy vereceksiniz ama özellikle milletvekili seçimleri için bu ihtimali göz önünde bulundurmakta yarar var. hem bunu dikkate almazsanız ve ikinci tura sizin adaylarınızdan biri kalırsa, ona ne yüzle oy isteyeceksiniz?

dördüncü ihtimal, bence ihtimal değil, dilek. ama şunu da unutmayalım, bu seçimde kim gelirse gelsin, kısa vadede bir rejim değişikliği mümkün değil. bunun ilk adımlarının atılacağı bile şüpheli. ama bir biçimde ortaklaşabilip sonuç almak da çok önemli bir gelişme olmaz mı?

yani işimiz hangi ihtimal gerçekleşirse gerçekleşsin, esas olarak seçimlerden sonra başlıyor. cumhur ittifakı, seçim kampanyasını vaatlere, dini hassasiyetlere, milliyetçi alışkanlıklara yani seçmeni gerçeklikten uzaklaştıracak ne varsa, onların üzerine inşa ediyor. bence her kim tarafından yürütülürse yürütülsün, bunun karşısında gerçekleri teşhir eden bir kampanya, muhalefetin üzerindeki siyasal baskıdan daha fazla, politik görüşü ne olursa olsun bütün emekçileri etkileyen gerçeklerin içyüzünü göstermek yani seçimin sonrasını da belirleyecek bir siyasal kampanya daha doğru olmaz mı?

bugün siyasal arenanın solunda hdp’yi de aşacak şekilde bir boşluk var. bu boşluk, iktidar karşıtlarının talepleriyle solun programı arasındaki alan doldurularak kapatılabilir ancak. seçimler umarım bunun vesilesi değilse bile, ilk adımı olabilir.