Yazar Sevim Korkmaz Dinç'in bugünkü köşe yazısında, 'İnsanlar gibi şehirler de yorulur' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İNSANLAR GİBİ ŞEHİRLER DE YORULUR

Ba818513 4Fc8 4671 Ab06 71985F3D1C32 (1)

Bir Diyarbakır kitap fuarını daha geride bıraktık. Amacım kitap fuarını eleştirmek eksiklerini ve fazlalıklarını sıralamak değil.

Benim için Diyarbakır kitapla, mitolojik öykülerle, direniş hikayeleriyle, cezaeviyle, Sur duvarlarıyla bütünleşen taş evleri, dar sokaklarıyla geçmişi geleceğe bağlayan kadim kentlerden biri.

İlk Diyarbakır’a ayak bastığımdan bugüne kaç yıl geçti bilmiyorum. Sur diplerinde ciğercilerin tabureleri sıralanır, çocuklar ve kadınlar Sur duvarlarının gölgesinde otururdu. Ulu Cami’ye arkamı döner daracık sokaklara atardım kendimi. Siyaha taş duvarlara dokunur, her taşın her ağacın hikayelerini dinlerdim.

Her sokak ayrı hikayeler anlatırdı. Kiliseler yıkılmamış, Sur duvarları delinmemiş, Kaleiçi restorasyon geçirmemişti. Kendimi çocukluğum geçtiği Antakya’nın sokaklarında hissederdim. Korkmazdım. İçim heyecanla dolardı.

12 Eylül Darbesi olmamış, Ofis, Dicle Kent, lüks alışveriş merkezleri kurulmamış, sokaklarda onlarca yıl önce akan kanlar kurumuş, umut yeşermişti. Diyarbakır yeni bir hayata, güzel günlere hazırlanırdı.

Dağ kapı, Mardin kapı, Hevsel bahçelerinin hikayelerini okurdum kütüphanede. Sümer Park’da çay içer, Sur duvarlarının üzerine tırmanıp gün batışını izlerdim.

Yıllar geçtikçe baktığım heryerin yavaş yavaş benim gibi, yorulduğunu hissederdim. Yaşlı neneler ve dedeler taşındıkça, demirciler, bakırcılar, kalaycılar birer birer dükkanlarını kapatmaya başlayınca bir hüzün çökerdi içime. Her gelişimde daha yaralı daha yorgun olurdu.

Ve şimdi 8. Diyarbakır Kitap fuarına geldiğimde, Sur duvarlarının yenileme çalışmaları, Hevsel bahçelerinin kaybolan güzellikleri, eski hikayelerini anlatan taş evlerin yerinde örneğini her şehirde göreceğimiz beton evler karşıladı beni. On Gözlü Köprü sislerin içinde kaybolmuştu. Hala girilmeyen dar sokaklar, taş evlerin duvarlarında kurşun izleri vardı.

Keşke Surların içindeki antik şehri koruyabilsek, binlerce yıl öncesinden günümüze uzanan tarihe sahip çıkabilseydik. Belleği kaybolan kentin belleğini yeriden verebilsek, yeniden umudu ve sevinci yeşertebilsek. Bir gün, belki bir gün biz de kentlerin belleğinin bizim belleğimiz olduğu bilinciyle barışı, güzeli yeşertebilir, güzel günler yaşayacağının sözünü Yorgun Diyarbakır’a verir, kucağımızda dinlenmesini sağlardık.

Sevgiyle,

Sevim Korkmaz Dinç

18 Aralık 2024, izmir