Hukukçu Eylül Yaylacı, bugünkü köşe yazısında 'Sosyal medya ve çürüyen toplum gerçekliği' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
SOSYAL MEDYA VE ÇÜRÜYEN TOPLUM GERÇEKLİĞİ
EYLÜL YAYLACI 16.12.2024
Ulaşım ve kullanım kolaylığı, fikirlerin kolaylıkla ve kısıtlama olmaksızın paylaşılabildiği bir alan olması, dünyanın her yerindeki insanlarla kolaylıkla fikir alışverişinde bulunmayı sağlaması ve benzeri nedenlerle, internet ve sosyal medyanın kullanımı dünyanın her yerinde gün geçtikçe artmaktadır.
Teknolojik bir devrim olan internet, etki mekanizmaları ve araçları ile beraber kitle iletişiminde de köklü değişikliklere sebep olmuştur. Geleneksel medya araçları ile yarışır durumda olan günümüz sosyal medya araçları edilgen durumda olan izleyicileri, etken hâle getirmiştir (Özpolat)
İnternet ve sosyal medya kullanan kitleye bakıldığında bu kitlenin çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu görülmektedir. Sosyal medyanın gençler tarafından yaygın olarak kullanılmasının nedenleri, sosyal medyanın gençlere tamamen bağımsız ve herhangi bir sınırlama olmadan hareket edebilecekleri bir ortam sağlaması ve iletişime geçecekleri koşulları özgürce seçebilme imkânı vermesi olarak değerlendirilmektedir.
We Are Social’ın yayınladığı rapora göre Türkiye, birçok sosyal medya ağında kullanıcı sayısı bakımından dünyada ilk 10’da yer alıyor ve Avrupa’da da ilk sırada yer alıyor. Toplam Instagram kullanıcı sayısı ise dünyada 6. sırada bulunuyor.
Aynı raporda Türkiye’nin sosyal medyada geçirdiği süreler de yer alıyor. Rapora göre Türkiye’deki 16 ile 64 yaş arası sosyal medya kullanıcıları sosyal medyada günlük 7 saat 29 dakika geçirdikleri tespit edilmiştir.
Araştırmalar, aşırı sosyal medya kullanımının dikkat dağınıklığı, hafıza kaybı ve akademik performans düşüşüne neden olduğunu gösteriyor. Bu durumun "beyin çürümesi" olarak adlandırılan bir süreçle ilişkilendirildiği belirtiliyor.
Bu durum sosyal ilişkileri zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda yalnızlık ve depresyon oranlarını da artırıyor. Öte yandan sadece bilişsel gerilemeyi değil, aynı zamanda gençlerde empati yeteneğinin azalmasını da beraberinde getiriyor.
Sosyal medya, aynı zamanda enformasyon çağının en önemli günlük rutin ihtiyaçlarının dijital mekânı haline gelmiştir.
Medya sadece toplumda olup biteni yansıtan bir ayna olmaktan öte, toplumsalı şekillendiren bir kurumdur. (G.E. Atalay)
Sosyal medya hem bir sosyalleşme alanı olabilirken hem de gerçek hayattan uzaklaşıldığı için asosyalleşme alanlarıdır da aynı zamanda.
Sosyal Medyanın Topluma Kattığı; bağlantı ve iletişim kolaylığı, bilgi erişimi ve paylaşımında artış, iş ve kariyer fırsatları, toplumsal değişim ve aktivizm, eğlence ve boş zaman değerlendirme gibi pozitif etkilerinin yanında, sahte haberler ve bilgi kirliliği, mahremiyet ve güvenlik endişeleri, zaman yönetimi problemleri, sosyal kıyaslama ve düşük özsaygı ile görüş farklılıkları ve kutuplaşma gibi negatif etkileri de önemli düzeydedir. (Hiwellapp.com)
Sosyal medyanın hızlı akışı derinliği yok ediyor. Sanat, edebiyat, yazın başta olmak üzere her alanda verimliliği düşürüyor. Hormonlu besinler gibi tatsız ve içerikten yoksun tatmin etmeyen bir hal almıştır. Herhangi bir konuda araştırma ve sorgulamayı adeta unutturdu denilebilir.
Günümüzde bu denli hızlı enformasyonu nasıl kullanmalı sorunu da önem arzetmektedir.
Örneğin cezaevlerinde işkence görüntüleri yayınlanıyor ve “bunlar gerçek değil yapay zeka ile yapılmış” denilerek, gerçek toplumsal duyarlılığın ortadan kalkmasına neden olunuyor.
Günlük hayatımızın önemli bir parçası haline gelmiş olan internet alışverişleri ise vasat tercihleri öyle yaygınlaştırdı ki (vasatın bilinçli pazarlaması yapıldığı için), adeta vasata teslim dönemi yaşıyoruz denilebilir. (E. Köroğlu)
Toplumda akademisyen, yazar, aydın kişilere olan saygının da, sosyal medya yüzünden dezenformasyona uğradığını görüyoruz. Bu kişilerin sayfalarındaki paylaşımlara yapılan yorumlara baktığımızda çok ergence sözlerle, içerik sahibinin itibar kaybına maruz bırakıldığına tanık oluyoruz. İnsani ilişkilerde insanın yüzüne ahlaki olarak söylenmeyecek her söz, ne yazık ki yorum olarak yazılabiliyor. Oysa olgun insanlar bu şekilde iletişim kurmazlar. İçerik sahiplerince bu tür yorumlara cevap vermeyerek baş etmeye çalışılıyor ise de, bu durumun aynı zamanda toplumsal dejenerasyona da bir veri olarak ele alınması gerekiyor.
Geleneksel medya ve TV’lerin ciddiyetini ve objektifliliğini yitirdiği günümüzde, son derece siyasallaşan ana akım medyanın da olumsuz etkilerinin ne yazık ki en az sosyal medya kadar yaygınlaştığını görüyoruz.
İlkeler ve kavramlar üzerinden gidildiği zaman bu kadar basitleştirilen değerler, bir takım ucuz metaforlarla tuzla buz ediliyor. Daha da kötüsü bunun bir arz talep meselesi olduğunu görmek daha acı vericidir. (A. Ozinian)
Cahillik bile doğallığından koparılarak, adeta “sınır tanımaz, meydan okuyan ve gereksiz özgüvenli bir cahillik” ile insanlığın karşı karşıya bırakıldığını söylemek sanırım abartılı olmayacaktır.
Bir şeyin kalitesini ortaya koyan derinliğidir. İyi ve başarılı olan ile gelecek nesillere doğru aktarımların derinlikli olması tabi olandır. Oysa bizim toplumumuzda okuyan insana yakıştırılan sıfatları sanırım burada tek tek yazmaya gerek yok!
Sonuç olarak dijital çağda tanıştığımız sosyal medyanın toplumsal etkilerine baktığımızda, olumlu etkilerinden çok olumsuz etkilerinin daha yaygın olduğunu görüyoruz. Özellikle 2000 doğumlu Z kuşağı olarak adlandırılan kuşağın, yarınların yöneticileri olarak nasıl bir dünya tahayyül ettiklerini bilmiyoruz.
Toplumsal duyarlılığı ortadan kaldıran, sosyal değerleri ve derinliği ucuzlatan, toplumsal olaylara karşı refleksleri körelten ama bunun yanında bencilliği ve şımarıklığı merkeze alan sanal bir dünyanın oluşturduğu böylesi zararlardan toplumu korumak için, sosyal medya kullanımına özgü önleyici tedbirlerin geliştirilmesi, özellikle dünya sıralamasında önlerde olan ülkemiz için elzem durumdadır.
Sosyalleşmenin gereği olarak insanlarla, doğayla, hayvanlarla temas, sadece huzur ve mutluluğun sebebini değil aynı zamanda sorumluluk sahibi ve toplumsal duyarlılığı yüksek bireyler yetiştirmenin de kaynağını oluşturmaktadır. Aksi durumda içine hapsolmuş bir sosyal medyanın oluşturduğu günümüz toplumunda, bu yeni dönüşümün olumsuz etkilerinden korunmanın yollarını aramakla meşgul olacağımız günlerden geçmeye devam edeceğiz.
Ruhumuzu ve benliğimizi temiz tutacağımız günlere…