Yazar Hakan Tahmaz'ın bugünkü köşe yazısında, 'Irak tecrübesiyle Suriye'ye odaklanmak' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Irak tecrübesiyle Suriye'ye odaklanmak
Türkiye, Esad sonrası yeni dönemde Suriye'nin yeniden inşasında ve yapılanmasında koyabileceği en önemli katkıyı Irak tecrübesinden hareket ederek öğrenebilir. Suriye demokratik Kürt güçlerinin Suriye'nin geçiş sürecinde etkin biçimde yer almasının önündeki takoz olma haline son vermelidir.
Suriye'nin kanlı diktatörü Esad 13 yıl süren iç savaş sonrası 12 günde yıkıldı. Böylesine hızlı çöküşü ve yenilgiyi hiçbir kesimin beklemediği ve buna hazır olmadığı anlaşılıyor.
Şam'da iktidarı devralanlar da koltuklarına hazırlıksız oturmuş durumdalar. Kasası boş, ordusu ve alt yapısı çökmüş, toplumu çatışmadan, savaştan yorulmuş, etnik, dinsel derin fay hatlarıyla bölünmüş Suriye’yi çok büyük ve derin sorunlar bekliyor.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in, salı akşamı Habertürk'te katıldığı programda "Suriye'de mesele şimdi başlıyor, söylenecek sözlerden daha çok atılacak adımlar önemli” sözleri bu durumu özetler nitelikte.
Aynı konuşmasında Çelik kötü senaryolara dikkat çekerek Yemen ve Libya'da yakın dönemde olanları hatırlatıyor. “Türkiye-İsrail arasındaki gerilimi YPG Suriye'ye taşımak istiyor. HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyorlar” biçiminde önümüzdeki dönemin kritikliğine, risklerine ve Suriye'yi bekleyen tehlikelere dikkat çekmiş.
Birçoğunun çözümü uzun zaman alacak, çok enerji harcanacak gibi görünüyor.
Bunlardan bir ve en başta geleni, Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) yeni Suriye'de nasıl, hangi yol ve yöntemle yer verileceği konuları oluşturuyor.
Bu, ABD ile Türkiye arasındaki derin çekişmenin çatışmanın temel bir konusu. 8 Aralık sabahına kadar SDG'nin arkasında ABD ve Rusya, SMO’nun arkasında ise Türkiye duruyordu.
Rusya artık devre dışı. Türkiye hali hazırda eski konumunu koruyor. ABD'nin ise yeni dönemde SDG’nin ne derece ve nereye kadar arkasında duracağı, bu konuda Türkiye ile çatışmasını ne derece sürdüreceği, Suriye'nin geleceğini belirleyecek en önemli konu olacak.
SDG sorunu ve Suriyeli Kürtlerin, Suriye’nin geleceği ile nasıl ilişkilendirilmek istendiği konuları Suriye'nin geleceğinin en önemli konusu.
İki NATO ülkesi Türkiye ve ABD'nin bu konudaki bilek güreşi büyük ölçüde Suriye’nin ve Kürtlerin geleceğini belirleyecek gibi görünüyor. Son bir kaç gündür Vaşington ve Ankara'dan yapılan açıklamalar buna işaret ediyor.
Donald Trump dört gün önce “İki taraftan söz ediliyorsa bir taraf yok edildi. Diğer tarafın kim olduğunu kimse bilmiyor, ama ben biliyorum. Kim olduğunu biliyor musunuz? Türkiye” biçiminde açıklama yaptı.
Bu açıklamadan iki gün sonra 17 Aralık 2024 salı günü ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, basın toplantısında, "Türkiye'nin PKK'nın oluşturduğu tehdit konusunda meşru endişelerini anlıyoruz. Görmek istediğimiz şey, Suriye içindeki tüm etnik grupları kapsayan bir Suriye ulusal hükümetinin kurulmasıdır. Sürecin sonunda, ayrı bayraklar altında silah taşıyan hiçbir "alt ulusal milis grubunun" olmaması gerekir” dedi. Bu vurgular, AK Partililerin bu konudaki açıklamalarıyla büyük ölçüde örtüşüyor.
SİLAHSIZLANMAYA ŞANS VERİLMELİ, DEMOKRATİK KÜRT SİYASETİNİN ÖNÜ AÇILMALI
Bu açıklamalara paralel olarak, SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi'nin sanal medya platformu x üzerinden “Suriye' genelinde kapsamlı bir ateşkese bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz. Bu kapsamda. Kobane şehrinde güvenlik güçlerinin ABD gözetiminde ve varlığı altında dağıtılmasıyla birlikte askerden arındırılmış bir bölge kurulması için teklif sunmaya hazırız” dedi. Mazlum ABD’nin bu ifadesi müzakere, diyalog zeminine işaret ediyor.
Silahsızlanma önerileri gibi bazı pozitif sonuçlara ABD aracılığıyla yapılan müzakere yoluyla ulaşıldığına hiç kuşku yok. İktidarın ayağındaki ABD prangasından kurtulmasının zamanı geçiyor, daha fazla zaman geçirmeden dolaylı aracısız müzakere başlamalıdır.
Bunun gelişmesini sağlayacak olan demokratik Kürt siyasetinin Suriye'nin geleceğini belirlemede bir biçimde pozisyon sahibi olmasıdır.
Ankara’dan yapılan açıklamalar ise, her şeye rağmen Suriye'nin üçte birini bir biçimde kontrol eden, 10 yıla yakın bir süredir farklı bir çoğulcu yönetim modeli geliştiren toplumsal, siyasal Kürt varlığına karşı, eski politikalarda ısrar edilmek istendiğini gösteriyor.
Ankara yıllarca Barzani ve Talabani sözcüklerini postal yalayıcıları sözleriyle birlikte kullanarak Kürt siyasal güçlerini aşağılama, muhatap almama siyaseti izledi, böylece toplumda Kürt karşıtlığı yarattı. ABD tarafından Irak'ın işgal edilmesiyle başlayan süreçte bu türden davranışların politik zemininin bedeli birçok alanda ödendi, sorunlarıyla uğraşıldı, hala uğraşılıyor.
POSTAL YALAYICI SÖZLERİ UNUTULMAMALI
Bu, birinci Körfez savaşı sonrasında Irak'ta yaşanan gelişmelerden veya KDP ve YNK’ye karşı izlenen yanlış siyasetten hiçbir ders çıkarılmadığını gösteriyor.
Ankara yıllarca Barzani ve Talabani sözcüklerini postal yalayıcıları sözleriyle birlikte kullanarak Kürt siyasal güçlerini aşağılama, muhatap almama siyaseti izledi, böylece toplumda Kürt karşıtlığı yarattı.
ABD tarafından Irak'ın işgal edilmesiyle başlayan süreçte bu türden davranışların politik zemininin bedeli birçok alanda ödendi, sorunlarıyla uğraşıldı, hala uğraşılıyor.
Ankara’nın ABD’nin ayak izlerinden yürüdüğünü daha fazla gizlemeye çalışmasının bir karşılığı yok. Kişilikli bir siyaset, korkuları yenmeyi ve gölge boksuna son vermeyi gerektiriyor.
Türkiye, Esad sonrası yeni dönemde Suriye'nin yeniden inşasında ve yapılanmasında koyabileceği en önemli katkıyı Irak tecrübesinden hareket ederek öğrenebilir. Suriye demokratik Kürt güçlerinin Suriye'nin geçiş sürecinde etkin biçimde yer almasının önündeki takoz olma haline son vermelidir.
Tüm Kürtlerle barışın kapısını açmalıdır. Kürt demokratik güçlerini dışlayan bir yaklaşım, Suriye'nin yeniden yapılanmasına zarar verecek ve sürdürülebilir siyasal istikrara kavuşmasını imkânsızlaştıracaktır.
Parti sözcüsü Ömer Çelik'in “mesel şimdi başlıyor” sözleri sonrasında işaret ettiği tüm riskleri savuşturmanın yolu, Ankara'nın geçmişin tecrübesinden çıkaracağı doğru derslere bağlı.
Yoksa Donald Trump’ın Suriye'nin yeni patronu ilan etmiş olmasının ipine güvenerek, salt silahın devre dışına çıkarılmasına endekslenmiş bir siyaset komşudaki istikrarsızlığı kronikleştirir. Suriye baş ağrıtmaya sürdürür.
Kürtlerin şiddetsiz, çatışmasız ve silahsız bir yoldan kendi geleceklerini Suriyelilerle birlikte belirlemesine rıza göstermek Ankara’yı güçlü, korunaklı ve evrensel insan haklarıyla barışık kılacak tek çıkış yoludur.