Yazar-Barış Vakfı Yöneticisi Hakan Tahmaz'ın bugünkü köşe yazısında,"Kürt sorununda biten bir şey yok ama her şey çok zor olacak" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kürt sorununda biten bir şey yok ama her şey çok zor olacak

Çatışmayı, şiddeti toplumsal yaşamdan çıkarmaktan, toplumsal değişim ve dönüşüm ekseninde geliştirmekten uzak yaklaşım ihtiyaç duyulan sonucu vermez. Bugüne kadar sürdürülen güvenlikçi politikalara başka araç ve enstrümanlarla devam etmek Türkiye yüzyılında Ankara’da Kürtleri daha da uzaklaştırma riski taşıyor. 

Ankara, Kürt sorununda adının üzerinde dahi tam mutabık olunmadığı veya açıkça ifade edilmesi konusunda imtina edilen zorlu günler yaşıyoruz.

Daha nasıl bir yoldan yürünecek tam netleşmiş değiller. Bir kavşakta beklenmekte.

Okların yönü, zorlu, meşakkatli ve riskli yoldan uzun bir zamanda barışa ulaşmanın mümkün olabileceğine işaret ediyor.

Bu süreçte riskleri ve zorlukları hafife almak yanlış olacağı gibi sürece önyargılar, ezberlerle yaklaşılarak barışa ulaşmamızı kolaylaştıracak veya elverişli siyasal zeminin oluşabilme ihtimalini ciddiye almamak da çok daha büyük yanlış olacaktır

Böylesi yanlışa düşmek için 2015 sonrasında yaşanan siyasal kırılmanın ve sapmanın daha da derinleşmesine yol açma potansiyeli taşıyor. Riskleri tek tek ayıklamak, temizlemek ve ayrıştırmak zorunluluğu hasıl olmaya başladığı bir eşikteyiz.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın salı günü parti grubu toplantısındaki konuşması, muhtemel risklerin birçok boyutuna işaret etti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM Parti'nin PM sonuç bildirisine gösterdiği tehditkâr üslup, tepki ve yaklaşımın çok ötesine geçti. Ama biten bir şey yok. Aceleyle karar veren en büyük kaybeden olacağı unutulmamalı.

Kürt Meselesindeki “terör ve güvenlik” parantezine İsrail de eklenerek “beka” siyaseti yeni bir boyuta taşındı, yeni bir içerikle sürdürmenin belirtileri görünür kılındı.

Bunların Ortadoğu'da bütün taşların yeniden dizilmesinin arifesinde olduğumuz bir süreçte yaşandığı mutlaka dikkate alınmalıdır. Kürt Sorununu uluslararası nitelik kazandığının daha fazla ortaya çıktığı ve önem kazanması birbirini tetikledi.  Kürt karşıtlığından beslenen Türk siyaseti fazlasıyla göze batmakta.

Cumhur İttifakı'nı 1 Ekim sonrası harekete geçiren, “dış güçlerin bölgesel planlarını bertaraf etmek için ülkede barışı sağlamak lazım” görüşünün, milli bir politika olmanın ötesinde, Türklüğü batı ve Hristiyan düşmanlığıyla, Cumhurbaşkanının açık ifadesiyle içeriyi tahkim etme siyaseti olduğu anlaşılmakta.

Çatışmayı, şiddeti toplumsal yaşamdan çıkarmaktan, toplumsal değişim ve dönüşüm ekseninde geliştirmekten uzak yaklaşım ihtiyaç duyulan sonucu vermez.

Bugüne kadar sürdürülen güvenlikçi politikalara başka araç ve enstrümanlarla devam etmek Türkiye yüzyılında Ankara’da Kürtleri daha da uzaklaştırma riski taşıyor. 

Sorunun çözümü, uzun bir süredir, değişik boyutlarıyla uluslararası nitelik kazandı. Barışı, çözümü inşa etmek savaşmaktan, çatışmaktan çok daha fazla zorlaştı. Toplumu barışa, çözüme kazanmak için daha enerjiye, sabra dünden daha fazla ihtiyaç var.

GEÇMİŞ ÇÖZÜM SÜRECİNDEN DERS ÇIKARILMALI

Terörle mücadele adı altında yürütülecek, Batı, İsrail karşıtlığı ve Gazze'deki soykırımcılarla işbirliği eksenli politikaların esas hedefi, Kürtleri kazanmak ve Kürt silahlı ve siyasal güçleri istendiği ölçüde dönüştürmek olamaz.

Bu olsa olsa ancak toplumdaki İsrail karşıtlığını araçsallaştırarak Kürt karşıtlığını güçlendirirken, Kürt muhafazakârların gönlünü almak ve Batıda Kürt karşıtlarını kazanmak stratejisi olabilir.

İktidar bunda belli ölçülerde başarılı olabilir, ama Türkiye’nin içteki ve dıştaki sorunlarının çözümüne katkısı olmayacağı gibi, Türkiye’nin bölgede ve dünyada yalnızlaşması daha hızlandırır.  

Çok boyutlu sorun, çoklu risk barındırıyor, çok yönlü yeni politikayı dayatıyor

Kürt sorununun çözüm bekleyen çok boyutluluğu derinleşti, artık hepten “terörle mücadele” parantezine alınamaz bir hal aldı.

Bölgedeki dört ülkenin sorunu olmaktan çoktan çıktı. Belli başlı bölgesel ve küresel güçlerin, devletlerin çomak soktuğu bir soruna dönüştüğü artık çok aşikâr, tartışılmaz bir gerçek.

Bütün devletlerin, siyasal dinamikleri kullanmak/değerlendirmek- yararlanmak istediği çatışmalı soruna dönüşmesinin üzerinden yıllar geçti.

Sorunun çözümü, uzun bir süredir, bir biçimde değişik boyutlarıyla uluslararası nitelik kazandı. Barışı, çözümü inşa etmek savaşmaktan, çatışmaktan çok daha fazla zorlaştı.

Toplumu barışa, çözüme kazanmak için daha enerjiye, sabra dünden daha fazla ihtiyaç var.

Silahlı yapıların toplumsal yaşama dahil edilmesi, toplumda güven ilişkilerini geliştirmek öncelikli mesele olarak ele alınsa da, sorunun demokratik, insan hakları, yasal, anayasal, bölgesel eşitsizlik, hukuki meşruluk, katılımcı siyaset ve sosyal doku bozukluğunu gidermek gibi bir dizi boyutu olduğu mutlaka hesaba katılmak zorunda. Bir netlik olmalı. Aksi halde çözümün önünü kesmek isteyen iç ve diş dinamiklerin harekete geçmesine fırsat yaratılır.

Çomak sokanı çok olacak

Güçlü dış destek almayan hiçbir bölgesel sorunu kalıcı çözüme doğru ilerletmek bugünün dünyasında ihtimal dahilinde değildir. Aynı biçimde dış güçlerin hiçbir projesin de iç toplumsal dinamiklere dayanmadan sonuca ulaştırılması mümkün değildir. Bu konudaki her türden hamaset yeni sorun alanlarının oluşmasının fitilini ateşler.

Unutmayalım ki, 2013- 2015 çözüm sürecinde olduğu gibi diyalogu bitirmek, konuşma haline son vermek ve ortak masaya tekme atmak, tarafların altlarından sandalyeyi çekmek kolay başarılacak bir şey.

Sonrasında yaşananlarda olduğu gibi, çoğu zaman yeniden konuşmaya başlamak, diyalog zeminini inşa etmek yılları alabiliyor, binlerle ifade edilecek yaşama mal olabiliyor. Çoğu zaman ve çoğu yerde barış savaşta daha zordur.