Yazar-Barış Vakfı Yöneticisi Hakan Tahmaz'ın bugünkü köşe yazısında, "CHP, barış yolunda daha cesaretli ve etkili olmalı" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
CHP, barış yolunda daha cesaretli ve etkili olmalı
Özgür Özel'in Diyarbakır, Van, Hakkâri ve Batman illerini kapsayan Kürt bölgesi ziyaretinin dikkatle izlenmesi gerekir, bu gezi fazlasıyla önemli arz ediyor. Bir tür önümüzdeki döneme dair güçlü emarelerin ortaya çıkacağı bir gezi olacak. Ortada kuyu var yandan geçelim taktiğiyle Türkiye'ye daha fazla zaman kaybettirilemez.
1 Ekim 2024 tarihinde MHP lideri Devlet Bahçeli'nin DEM Partililerle tokalaşması hamlesiyle kamuoyuna ilk sinyali verilen yeni tip barış arayışı, bu hafta da partilerin liderlerinin Meclis gruplarındaki konuşmalarıyla sürdü.
Doğal olarak son on beş günün en fazla merak edilen konusu, CHP'nin ne yapacağı ve nasıl tutum takınacağıdır. İki nedenle bu çok fazla önemliydi.
İlkini, iktidar yürüyüşü başlatan partinin tutumunun, gelişmeleri toplumsal olarak en fazla etkileme gücüne sahip olması oluşturuyor.
İkincisini ise CHP'nin yeni lideri Özgür Özel'in “CHP değişecek Türkiye Değişecek” hedefine göre ne kadar tutarlı politikalar geliştirme kapasitesi olduğunun anlaşılması oluşturuyor.
CHP'nin yönelimi ve iç yapısı açısından en kritik birkaç konudan birisini hiç kuşkusuz Kürt sorununun oluşturduğu, bilinir bir gerçek.
Salı günü CHP Genel Başkanı Özgür Özel, on beş gün sonra ilk kez konu hakkında partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. CHP'nin sahaya indiğini duyurdu.
Özel, önümüzdeki hafta içinde Diyarbakır, Batman, Van ve Hakkâri’ye gidecek. Özel, grup konuşmasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye “Devlet Bey iyisini yapıyorsunuz, el uzatmak iyidir, barışmak savaşmaktan iyidir. Dün bana yaptıklarını sana yapmıyorum, seni eleştirmiyorum. Milletin seçilmiş temsilcisine uzatılan el millete uzatılan eldir” ve “üzerimize düşen ne varsa cesaretle yapacağız. Kimsenin şüphesi olmasın” diyerek seslenmesi önemlidir.
Yönünü esas olarak netleştirmiştir. Gelişecek barış sürecine destek vereceğini ilan etmiştir.
2013-2015 çözüm süreci başladığı ilk günlerde, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun “çözüm süreci konusunda kredi açıyoruz” sözlerine karşın, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “senden kredi isteyen kim” diyerek CHP'nin desteğini geri çevirmişti.
AK Parti çözüm sürecini kendi denetiminde yürütmek istemişti. Bu çözüm sürecinin büyük yanlışlarının başında gelen tutumlardan biriydi. Ana muhalefeti dışlamak, herhangi bir kesimden verilecek desteği önemsememek hem kendine güvenmemektir hem de çatışma çözümü konusundan bihaber olmaktır. Farklı kesimlerden barış süreçlerine destek ne kadar güçlü olursa ve barış çalışması toplumsallaşırsa, sürecin başarıya ulaşma ve sağlıklı sonuçlanma ihtimalinin de o derece yüksek olacağı, çeşitli dünya deneyimleri sonucunda gözlenmiştir, artık tartışma konusu değildir. Aksine taraflar bu konuya özel önem verirler, sürecin paydaşlarını çeşitli aşamalarda çoğaltırlar.
İktidarın ve Cumhur İttifakı'nın aynı yanlışı tekrar edip etmeyeceklerini, CHP ve diğer siyasal toplumsal kesimlerin sürece ilişkin yaklaşımlarını ne derece önemsedikleriyle bir kez daha göreceğiz. Umarım aynı yanlış bir kez daha yapılmaz. Süreç partilerin küçük hesaplarına heba edilemez, yeşermeye yüz tutan umutlar bir kez daha kırılamaz.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, aynı konuşmasındaki “tüm vatandaşlar anayasadaki gibi fiilen de özgür olsun” vurgusu ise, CHP’nin bütün kötülüklerin ve sorunların kaynağını aslında mevcut iktidar partisiyle açıklama veya sorunların devlet yapısından kaynaklanan boyutlarını kabul etmeme politikasını ve tutumunu hatırlatıyor.
Anayasanın Kürt sorunu bağlamında tek kimlikli olmasından kaynaklı ağır siyasal yükün taşınmaya devam edileceği işareti verilmişe benziyor.
Keza “Biz siyasetin kısır tartışmalardan uzaklaşmasını, halkın gerçek sorunlarının konuşulmasını istiyoruz” sözleriyle ya barış konusunun halkın gerçek gündemi olmadığı söylenmiş olunuyor. Ya da Kürt halkının varlığını inkara devam ediliyor.
Her iki durumun da CHP'nin veya CHP'lilerin çok sevdikleri “kendi kalelerine gol atmak” olduğunun hala kavranmadığını gösteriyor. Bu durumda CHP'nin değişmesi, Türkiye'nin demokratik değişiminin imkansızlığıyla yüzleşmek zorunda kalacak.
Bu konu, iktidara yürüdüğünü sanan CHP'nin büyük bir handikapı. Ülkenin sorunlarını doğru tahlil etmekten, iç tutarlığa sahip demokratik çözümler üretmekten hala çok uzak.Bu sadece Kürt sorunuyla veya barışla sınırlı değil.
BU KONU CHP’NİN BÜYÜK HANDİKAPI
Daha da ötesi iktidara yürüdüğünü iddia eden partinin; demokratikleşmenin, adaletin, eşitliğin, hukukun ve özgürlüklerin gelişmesinin önündeki en büyük tıkaç olan Kürt sorununda, iktidarın arkasından nal toplayan politikalarla, temel insan hakları konularında nasıl ilerleme sağlanabileceği sorusu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bu konu, iktidara yürüdüğünü sanan CHP'nin büyük bir handikapı. Ülkenin sorunlarını doğru tahlil etmekten, iç tutarlığa sahip demokratik çözümler üretmekten hala çok uzak.
Bu sadece Kürt sorunuyla veya barışla sınırlı değil. Dış politika konusunda “biz yurtdışında Türkiye'nin politikalarını savunuruz” ya da “Cumhurbaşkanını yurtdışında anlatmamıza gerek yok” veya Özel'in “anayasanın ilk dört maddesine dokunmaya kalkanın elini kırarız” söylemi gibi yaklaşımların toplamı, CHP’nin geleneksel devletçi millici politikalarında ısrarını gösterir nitelikte.
Bu bakımdan Özgür Özel'in Diyarbakır, Van, Hakkâri ve Batman illerini kapsayan Kürt bölgesi ziyaretinin dikkatle izlenmesi gerekir, bu gezi fazlasıyla önemli arz ediyor.
Bir tür önümüzdeki döneme dair güçlü emarelerin ortaya çıkacağı bir gezi olacak. Ortada kuyu var yandan geçelim taktiğiyle Türkiye'ye daha fazla zaman kaybettirilemez.