Kasım Süleymani’nin öldürülmesi yaklaşan seçimlerde avantaj elde etmek ve azil olma halini bertaraf etmek için Beyaz Saray'ın, daha doğrusu Trump’ın fevri bir kararı mı acaba?

ABD gibi güçlü kurumlaşmış yapılara ve çoklu oturmuş dengelere oturan bir dünya devletinde, başkan da olsa ağır sonuçları olan bir kararın alınması ve uygulanması ne kadar mümkün?

İran dünyanın en eski ve en köklü birkaç devletinden biri.

Gelişkin acem kültürünün mirasçısı.

Savaş potansiyeli azımsanmaz bir ülke.

İran bir İslam devleti ama türlü ittifaklara ve ilişkilere açık.

İslam-siyaset ilişkisinde son derece pragmatik.

Siyasi gelenekleri var.

“Ünlü” Sasani siyasetinin de mirasçısı.

Öncesinden başlayarak, özellikle Arap Baharı ve sonrasında yürütülen güç mücadelesinde, bölgede gündemleri tayin edici etkinlikler kazandı.

Aslında Rusya’nın, Suriye’ye gelmesinde ön açan ülke de İran oldu.

Rusya-Amerika çelişkisi ve dengesi, Amerika, İsrail ve Körfez ülkeleri karşısında İran’a hareket kabiliyeti kazandıracaktı.

Kazandırdı da…

Gelinen noktada İran sadece İran’da değil; Ortadoğu’da Şii halkın merkezi.

İran’ın bir kolu Bahreyn üzerinden Körfez’e, bir kolu Yemen’e; Yemen üzerinden Afrika’ya, bir kolu Suriye’ye, bir kolu Hizbullah üzerinden Lübnan’a, bir kolu Hamas üzerinden Filistin’e uzanıyor.

Bütün bunlardan çıkan sonuç:

Amerika gibi kurumlaşmış, stratejik düşünmenin ötesinde düşünce kapasitesine sahip bir ülkenin karar vericileri, İran gibi savaş ve direnme potansiyeli yaygın olan bir ülkeye dönük derin bir operasyon kararını Trump’a bırakmaları anlaşılır değil…

Böylesi hassas durumlarda başkanın karar vermesi çoğu kez işin şekli olur.

“Kirli” bilgi bombardımanı altında başkanların da yönlendirileceği ise anlaşılır.

Özellikle Amerika’da…

Ortadoğu’da İran engeli

20 yıl önce 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika, İkiz Kuleler hadisesi gerekçesiyle dünya çapında ‘anti-terör’ kampanyası açmıştı.

Başlangıç olarak Afganistan’da Taliban rejiminin yıkılması ve Irak’ın işgali ile başlayan bu sürecin bakiyesi Ortadoğu’da çok şeyin değişmesi oldu.

Saddam’dan Kaddafi'ye rejimler yıkıldı.

Geniş Ortadoğu’ya kaos ve kargaşa hâkim oldu.

Amerika, Ortadoğu’da yeni bir tesis düzen tesis etmek istemişti ancak, bu düzende yeri olmayan “şer” ülkelerden İran, başta Irak’ta olmak üzere, daha etkin bir ülke oldu.

Ve bugün Ortadoğu’da Amerika ve işbirlikçi rejimler önünde en temel engel İran’dı.

Rusya’nın Akdeniz’e ve Ortadoğu’ya açılma eğilimi vardı.

IŞİD karşıtı koalisyon ve Amerika’nın Esad karşıtı politikası yön değiştirince, Rusya’nın doğan boşluğu doldurma olanağı ortaya çıktı.

Suriye ile geçmiş “sosyalist” dönemde ittifak ve iş birliği ilişkisi içinde olmuştu zaten.

Yıkılmamak için Suriye’nin desteğe duyduğu ihtiyaç, İran’ın ön açma zorunluluğu ile birleşince, Rusya Ortadoğu’da Amerika’yı dengeleme eğilimi gösteren bir güç olarak artan ölçü de aktifleşecekti.

Trump faktörü

Bu arada dünyada ekonomik güç ilişkilerinden doğru başka değişimler ortaya çıktı.

Çin, Amerikan ekonomisini ciddi olarak tehdit eden büyük bir küresel güç adayı oldu.

Buna paralel Amerika’nın stratejik çıkarları, dünya ölçeğinde yeni boyutlar kazanıyordu.

Amerika’nın emperyalist çıkarları, Çin’e karşı pasifikte, Rusya’ya karşı; Kuzey Avrupa’da ya da Rusya’nın batısında ittifaklar ilişkisini yenilemeyi, yeni ittifaklar ilişkisini zorunlu kılıyordu.

Amerika’nın çıkarları gereği Çin'in, Rusya’nın ve İran'ın sırayla ve kademeli bir programla çevrelenmeleri, dengelenmeleri ve zayıflatılmaları gerekiyordu.

Emperyalist tekellerin Ekonomik çıkar boyutu ile düşünen Trump’ın tavrı buna tekabül ediyordu.

Trump, bu durumun gerektirdiği ittifaklar ilişkisine Türkiye’yi de dahil etmek istiyordu.

Rusya’ya ve İran’a karşı Türkiye’yi kazanmak istiyor, giderek Türkiye üzerinden İran’ı dengelemeyi, Rojava’da Şii hattının önünü keserek Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas ile olan ilişkisini koparmak istiyordu.

ABD güçlerinin petrol bahanesiyle Rakka ve Kamışlı’ya çekilmesinin esprisi buydu.

Trump’ın Amerikan askerlerini Kürtler aleyhine Kuzey Suriye’den çekmesini, Erdoğan Türkiye’sinin önünü açmasını bu yönlü emperyalist tercihlerde aramak gerekiyordu.

Erdoğan bunu farkedince, önünün açık olduğu duygusuyla, belirli bir denge gözetmeden Kuzey Suriye’ye, Rojava’ya yüklenmeyi deneyecekti.

Ancak Trump’ın beklediğinin aksine, İran’a karşı ise istenen hareketlenmeyi göstermediği gibi, Putin Rusya’sı ile olan ilişkilerini bozmayacaktı.

Ötesi Suriye Milli Ordusu kisvesi altında, Savunma Bakanlığı'na bağlı, maaşlı bir cihadist bir ordu kuracaktı.

Trump Amerika’sının çekilme hali, IŞİD’in yeniden toparlanma koşullarını da yaratacaktı.

İttifak olduğu YPG’yi yüzüstü bırakmasının yarattığı güvenilmezlik bir yana, YPG, ABD’ye dirsek göstermeyecek; ama Rusya ve Suriye rejimi ile de ittifak ve iş birliği ilişkisine içine girecekti.

Ortadoğu'yu kaybetmenin anlamı

Ortadoğu bir yerde dünyanın merkeziydi.

Ortadoğu’da kaybeden dünyada kaybederdi.

Trump Amerika’sı Ortadoğu’da önemli mevziler kaybediyordu.

Amerikan kamuoyunda tepkiler yüksek perdedendi.

İran’ın kollarını kesme operasyonu(mu?)

Amerikan karar vericileri, Trump’ın yanlış kararları sonucu, Ortadoğu’daki ortaya çıkan gerilemeyi durdurma ve giderek aşma moduna gireceklerdi.

İran’ın, Irak’tan, Suriye’ye, Lübnan’a, Filistin’e, Körfez’e, Yemen’e kadar uzanan kollarını kesmeleri gerekiyordu.

Neticede, sistematik bir programla adım adım İran’ı kendi sınırlarına hapsederek çevreleme, ekonomik ambargolarla iç çelişkileri kızıştırma ve halk ayaklanmalarının koşullarını yaratarak rejimi içeriden çökertmeyi tasarlayacaklardı.

Artan yoksulluk, yoksunluk ve yolsuzluklar sonucu bir süredir İran’da, Irak’ta ve Lübnan’da halk ayaktaydı zaten…

Amerika’nın 31 Aralık 2019’da Bağdat’ta, Haşdi Şabi'ye bağlı Hizbullah Tugayları üssüne düzenlediği saldırı sonucu 28 kişi hayatını kaybetmişti.

Bu saldırıyı protesto etmek için Amerikan Büyükelçiliği önünde toplanan kalabalık bir grup, sloganlar ata ata hükümet binalarının bulunduğu korunaklı Yeşil Bölge'deki ABD elçiliğinin duvarını ateşe verecek, ardından kapısını kırarak elçiliğe girecekti.

Amerika’nın saldırı tehdidinde bulununca grup geri çekilirken, Irak’taki halk ayaklanmalarından huzursuz olan Kasım Süleymani, duruma müdahale etmek için bulunduğu Şam’dan Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mühendis ile birlikte Bağdat havaalanında inecekti.

3 Ocak 2020’de Bağdat Havaalanının çıkışında Amerika’nın düzenlediği füze saldırısında, Süleymani ve Mühendis’in yanı sıra aralarında İranlı subaylarla Iraklılarında bulunduğu 10 kişi hayatını kaybedecekti.

Görünen Amerika’nın, Kasım Süleymani şahsında, İran’ın Ortadoğu’daki kollarını kesme operasyonunun başladığıydı.

Süleymani’nin cenazesi dolaşırken… Amerika’yı bekleyen; İran’dan beklenen

İran Devrim Muhafızları, Donald Trump’ın 'İran saldırırsa çok önemli kültür mirasları dahil 52 hedefi vurma' tehdidine rağmen Irak’ta Amerikalıların kullandığı iki üsse 22 füze fırlattı.

İran ‘80 kayıp verdirdik’ derken; Trump ‘Hiç kaybımız yok’ diyor, ama bu noktada kayıp olup olmamasından daha önemlisi İran’ın cevap verme iradesini ve kapasitesini göstermiş olmasıydı.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesi İran için ziyadesiyle büyük bir kayıp oldu elbette.

O soğukkanlı İran devlet erkanının sarsıldığı o kadar açıktı ki…

Hele de Hamaney’in gözyaşları.

Yüksek teknoloji ile gelen Amerika’yı, Kerbela'da zulmedilen İmam Hüseyin’in intikamı ile karşılayan bir İran var.

Süleymani’nin cenazesinin şehir şehir dolaştırılması, Şiilerin anlam dünyasında Kerbela şehitlerine karıştırma duygusu oluşturmanın derin anlamı buydu!

Nitekim ufukta Amerikan yüksek teknolojisi karşısında, İran’ın cayması türünden bir eğilim görünmüyor.

Şu aşamada tarafların gerginliği aşağıya çekme eğilimi gösterdikleri de belirginleşiyor.

Ancak Amerika’nın, Ortadoğu’da daha bir sertleşeceği; İran’ın da karşı darbelerle Amerika’nın Ortadoğu’daki planlarını ciddi olarak zora sokacağı günlerin uzak olmadığını da bir kenara not edelim…

Ortadoğu’dan çekilmekten cayma durumunda kalan Trump, seçimleri kazanma potansiyelini yakaladı mı bu konuda konuşmak şimdilik erken…

Ancak Amerikan ‘derin karar vericilerin’ eline verdiği oyuncak bir silahla çocukvari özgüven patlaması yaşadığını dünya kaygıyla izliyor.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.