Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı
6-7 Eylül 1955 tarihinde, İstanbullu Rum yurttaşlarımıza karşı işlenen, cinayet, yaralama, saldırı, tahrip ve yağma suçlarının 64 yıl dönümündeyiz.
Olayların İngilizlerin Londra’da düzenlediği Uluslararası Konferansın ikinci gününde gerçekleşmesi manidardı.
Londra’da gerçekleşen Uluslararası konferansın arefesinde, “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” (KTC) adına deklarasyon yayınlanacaktı.
Ayrıca birçok öğrenci birliği de bildiriler yayınlayacak, Taksim Meydanında protesto mitingi düzenleyecekti.
Bu mitingin ardından, bazı gruplar İstiklal Caddesi’ne yönelerek Rum yurttaşlarımıza ait iş yerlerinin camlarını kıracaktı.
29 Ağustos 1955’de başlayan Londra konferansının bitmesinden bir gün önce, 6 Eylül 1955 tarihinde Londra’da konferans sürerken, Selanik’te Atatürk’ün evini Yunanlıların bombaladığı haberi bir anda ülkenin dört bir yanına yayılacaktı.
“Atamızın evi bombalandı” haberiyle motive olan halk, zincirlerinden boşanırcasına, kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülecek, Yurttaşları Rumlara ait ne varsa artık ev ve iş yerlerini yakıp yıkacaktı.
Toplumsal bilanço
Resmi kaynaklara göre, resmi 4 bin 214 ev, bin 4 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel vb. 5 bin 317 yeri tahrip edilecekti.
11 yurttaşımızda yaşamını yitirecekti (Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara geçecekti).
450 kişi yaralanacaktı.
60 kadına tecavüz edilecekti.
Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edilecek, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı ateşe verilecekti.
Saldırılar eş zamanlı olarak İstanbul’da Rumların yoğun olarak yaşadığı diğer semtlere; Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Balat, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek’e kadar, hatta Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy’e kadar uzanacaktı.
Olayların yarattığı en önemli sonuç, binlerce Rum yurttaşımızın Türkiye’den göç etmesi olacaktı.
1922 yılında Türk-Yunan nüfus mübadelesi sonucunda 100 bine düşen nüfusumuz 6-7 olayları sonrasında İstanbul'da 2 bin 500 kişiye kadar düşecekti.
Basının rolü: “Atamızın evi bombalandı”
Olayların patlak vermesinde ve giderek çığırından çıkmasında basının esaslı rolü olacaktı.
Nitekim olaylardan günler öncesinde gazetelerin ciddi bir kağıt stoku yapacağı gibi bu stokun tümünü üst üste iki gün de, yani 6-7 Eylül günlerinde tüketildiği iddia edilecekti.
Örneğin, İstanbul Ekspres gazetesinin ortalama tirajı 20 bin civarındayken, 6 Eylül’de 290 bin basılacaktı. Gazetenin 6 Eylül manşeti, “Atamızın evi bombalandı” olacaktı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar: Galiba Dozu fazla Kaçırdık
Olayların kontrolden çıkması üzerine sıkıyönetim ilan edilecekti. Olaylarla ilgili olarak önce 3 bin 151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5 bin 104'e yükselecekti.
“Olayların kontrolden çıkması” daha doğrusu çizilen sınırı aşması “ihale” ihtiyacını ortaya çıkaracaktı.
İçişleri Bakanı Namık Gedik, istifa edecekti. Onun yerine geçici olarak Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes atanınca ve Fuat Köprülü vekaleten Savunma Bakanlığı görevini üstlenecekti.
Milli Emniyet Hizmetleri şefi (MAH Reisi), İzmir valisi, İzmir’de bulunan birliklerin komutanları, İstanbul emniyet müdürü ve üç general, hükümet tarafından görevden alınacaktı.
Bir gurup polis memuru vb. olayların engellenememesinden sorumlu oldukları gerekçesiyle görev yerleri değiştirilecekti.
Cumhurbaşkanı Bayar’ın, İstiklal Caddesi’ndeki hasarı görünce, etrafındakilerin duyacağı bir sesle İçişleri Bakanı Namık Gedik’e şöyle diyecekti:
Galiba dozu kaçırdık
(Bayar’ın paylaşımı, İç işleri Bakanı Namık Gedik’in görevden alınmasının şike olduğunu da faş edecekti.)
Soğuk savaşın başlangıç yıllarıydı.
Türkiye Amerikan emperyalizminin öncülüğünde Sovyet sistemine karşı bir cephe ülkesiydi artık...
Muhalefetin eleştirilerine yanıt olarak 6-7 Eylül olaylarını komünistlerin üzerine atacaklardı.
Hükümetin, “Ülkenin ağır bir komünist düzen ve yakıp yıkmasının etkisinde kaldığı” açıklaması bütün gazetelerin birinci sayfasında süper manşetlerle yerini alacaktı.
Yetinmeyecekler, içlerinde Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo’nun olduğu 45 solcu, demokrat yazar olayları kışkırttıkları gerekçesiyle tutuklanacaktı.
Hükümete göre, 6-7 Olayları Kominform ve Komintern tarafından NATO’ya sabotaj amacıyla düzenlemişti.
Ne mutlu bize ki daha yeni girdiğimiz NATO’yu korumuş ve kollamış bir hükümetimiz vardı.
Komünizme karşı cansiperane bir cephe ülkesi olacağımız daha o ilk balayı yıllarından belliydi.
Amerikan, İngiliz, Avrupa emperyalistleri bize güvenebilirlerdi...
İngiliz Sömürgeciliği: Böl Yönet
16 Ağustos 1954 tarihinde Yunanistan’ın Birleşmiş Milletler’e başvurusunda, Kıbrıs’ın kendi kaderini tayin hakkı yazıyordu. Buna paralel 1 Nisan 1955’de EOKA Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yönetimine karşı silahlı mücadele başlatılacaktı.
Kıbrıslı Rumların ENOSİS istemleri karşısında, Kıbrıs’ı 1914 tarihinde Osmanlılardan ilhak etmiş olan İngiliz emperyalizmi, Kıbrıs Türk liderliğini kullanarak “ünlü” böl-yönet politikası ile Türkiye’yi Londra Konferansı ile Kıbrıs’ta taraf yapmak isteyecekti.
Londra Konferansından önce Bakanlar Kurulunu yöneten İngiltere Savunma Bakanı Selwyn Llyod, İngiltere’nin çıkarlarını koruyabilmesi için Türkiye’nin ENOSİS karşıtı tutumunu kullanmaları gerektiğini şöyle ifade edecekti:
Müzakereler süresince amacımız, Yunanları, ENOSİS’i kabul etmeyi reddeden Türklerle karşı karşıya getirmek ve böylece hakimiyeti bırakacak bir çözümü kabul etmelerini sağlayacak bir ortam yaratmak olmalıdır.
İngiltere Dış İşleri Bakanı Antony Eden Konferanstan önce, Ankara hükümetine gönderdiği telgrafta, “Türkiye’nin Kıbrıs’ı Yunanlılara bırakmayacaklarını açık açık söylemesini” isteyecekti.
Türk Dış İşleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu, Konferansta bu doğrultuda davranacaktı.
Londra konferansında Türkiye soruna taraf yapıldığı gibi, bir İngiliz sömürgeciliği sorunu olmasına rağmen, dünya ve Türkiye kamuoyu önünde Kıbrıs bir Türk-Yunan sorunu olarak yerini alacaktı.
Böylece İngiliz sömürge yönetimi ile Kıbrıs Rum EOKA arasındaki çatışma, iki toplum arasındaki çatışmaya dönüşecekti. Aradan sıyrılan İngiliz sömürge yönetimi, Kıbrıs'taki çıkarlarını iki toplum arasındaki çelişki ve çatışmaları körükleyerek sağlayacaktı.
6-7 Eylül olaylarının, İngiliz sömürge politikasına yararlı olduğu açıktı, ama doğrudan yönlendirenlerin İngilizler olduğuna ilişkinde güçlü veriler vardı:
... Görünürdeki Türk-Yunan dostluğunun kırılgan olduğu çok açık, çok küçük şok bile yetebilir.
Atatürk’ün Selanik'teki doğduğu evine tebeşirle slogan yazmak gibi önemsiz bir olay bile bir kargaşanın çıkmasına yeter.
(Ağustos 1954, İngiltere Atina Büyükelçisi)
“Şecaat arz ederken merd-i Kıpti şirkatin söyler” *
İşte Özel Harp Dairesi (ÖHD) başkanı, Genelkurmay İstihbarat başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulunda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu’na söyledikleri:
- Bak ben sana bir örnek daha vereyim:
1974’teki Kıbrıs Harekâtı.
Eğer Ö.H.D. olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? (...)
Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler.
Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular.
Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...
- Pardon Paşam anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?
- Tabii. 6-7 Eylül’de, bir Özel Harp işiydi.
Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı.
Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
- E, evet Paşam!..
Yararlanılan kaynaklar:
- Ahmet An, Kıbrıs nereye gidiyor, Everest yay. 2002
- Niyazi Kızılyürek, Kıbrıs sorununda iç ve dış etkenler, Işık kitapevi yay. 1983
- Salih Öztoprak, Kıbrıs’ta hasıraltı belgeler, Yazır yay. 2006,
- Dilek Güven, 6-7 Eylül olayları, Yurt vakfı yay. 2005
- İsmail Tansu, Aslında kimse uyumuyordu. Mirpa yayınları.2001
- Türkiye solunun Kıbrıs çıkmazı, Abdullah Korkmazhan, 2017
- “Türk Gladio’su İçin Bazı İpuçları,”Tempo Dergisi, S. 24, 9-15 Haziran 1991
- Günlük gazeteler, türlü dergiler vb.
* Çingenenin merdi kendini överken hırsızlığını söyler
** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.