bu kadar insanın oy verdiği selahattin demirtaş’ı, görevini layıkıyla yapacağı ortamdan koparıp alan hukuksuzluğa verilecek cevap, onun yerine bir başkasını koymak değil. .
bu kadar insanın oy verdiği selahattin demirtaş’ı, görevini layıkıyla yapacağı ortamdan koparıp alan hukuksuzluğa verilecek cevap, onun yerine bir başkasını koymak değil...en karamsarımızın bile iktidara uzun ömür biçmediği bir dönemdeyiz. zaman zaman “gaz vermek” olarak da ifade edebildiğimiz, kendi kendimizi teselli ve kandırma adetini bir kenara bırakırsak, bu “kısa ömür” türkiye solunun özneleri arasında bulunmayacağı bir süreç olacak. diğer yandan, aynı şeyi rejim için söylemek güç; sistemin içinde yer alan ve iktidara geldiklerinde, büyük bir ihtimalle, hazır buldukları baskı araçlarını kullanmakta bir sakınca görmeyecek unsurların eliyle olacak bu değişim.
yani “onu başkan yaptırmamış” olacağız ama khk’lara, emekçilerin yaşama ve çalışma koşullarına, eğitim sistemindeki ve medeni kanun’la ilgili düzenlemelere karşı mücadele etme ihtiyacı sürecek. ama devrilen müzakere masasının kurulması neredeyse bunların tümü kadar acil ve ertelenemez bir mesele.
akp iktidarında başlayan çözüm sürecinin bir parçası olan çatışmasızlığı bitirdiği iddia edilen, ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi olayının ne kadar şaibeli olduğu malum. bu ve ardından gelen birçok hadise de tarafsız bir yargı ve tarafsız bir soruşturmayla aydınlığa kavuşturulmaya muhtaç. ama bunlar ileriki dönemlerde gerçekleşebilecek şeyler.
masanın tekrar kurulması, türkler ve türkiye siyaseti açısından kürtler için olduğundan bile önemli. kürtlerle çatışma bahane edilerek üretilen ve bir yönetim aracına dönüştürülen ırkçı-milliyetçi-ümmetçi söylemler ancak böyle boşa çıkartılabilir. gencecik askerlerin cenazelerinin memleketlerine ulaşması karşısında oluşan ve anaakımın propagandasıyla yanlış noktalara yönelen haklı infial ancak böyle diner. türkiye’nin, sonuçsuz, manasız emperyal hayaller uğruna insanlarını, kaynaklarını harcamaya bir son vermesinin ilk adımı da masadan geçiyor çünkü suriye’ye yönelik ilginin en önemli dayanağı olarak gitgide sadece kürtler kaldı. tekrar altını çizeyim, bunların ötesinde, kürt meselesi iktidar tarafından bir yönetim aracı haline getirildi.
bu meselesine sırtınızı dönebilirsiniz, görmezden gelebilirsiniz, bu lakayıt tavrınızı açıklamak için, kürt hareketine yönelik eleştirilerinize başvurabilirsiniz ama siyasal sonuçları yakanızı bırakmaz. “onlara” uygulanan her şey, bir süre sonra “size” de uygulanır hale gelir. vekiller hapse atılacaksa, belediye başkanları görevden alınacaksa, onlardan başlar. hayır, papaz hikâyesini anlatmayacağım. ama bunları göz önüne alarak, höh tabelası karşısında şaşırmamak gerektiğini söyleyeceğim.
o yüzden bu süreçte hdp’nin rolü, belki geçmişte olduğundan bile daha büyük, sorumluluğu, kendisine oy vermiş bulunan o yüzde 13’ün çok daha ötesine geçiyor. o masa kurulacaksa, o masanın kurulması önümüzdeki değişikliğin bir parçası olacaksa hdp’nin ve özellikle de kürtlerle ilgili sözünün duyulması gerekiyor. o yüzden hdp’in toplumsal işlevi, pek de sıcak bakmadığım radikal demokrasi programının ötesinde, bence.
burada bir parantez açacağım. özellikle hdp gibi bir partinin, halkın ihtiyaç ve taleplerini dile getirmesi ve çeperindeki entelektüelleri de bu taleplere göre yönlendirmesi gerektiğine inanıyorum; tam aksine değil. (bu, eli kalem tutanların partilerin, grupların aracı haline getirilmesi anlamına gelmiyor, tabii ki. entelektüelin ideolojik safının belli ama örgütsel anlamda bağımsız olması makbul bence.) o yüzden eşitlik, özgürlük ve adalet için verdiğimiz mücadelenin devasa saflarında kalemiyle de yer alan biri olarak, hdp’ye yol göstermek, akıl vermek aklımdan geçmez. partiyle ilgili en doğru kararları üye ve yöneticilerinin vereceğine şüphem yok. ancak özellikle çoğulcu yapılarda, zaman zaman iç işleyişin kendi işlevinin ötesinde şişip gündemleştiği ve toplumsal gündemi gölgelediği de vakidir. o yüzden, belki bazen bir dostun dışarıdan bakan gözünün gördüklerinin de önemi olabilir, diye düşünerek yazıyorum.
diğer yandan hdp bir türkiye partisi olduğunu söylese de, ana gövdesinin, gücünün, potansiyelinin kürt hareketinden ve kürtlerden geldiğini görmemek körlük olur. kürtlerin siyaset ve taleplerinin temsili hdp için tabii ki ayrı bir öneme sahip. ama yine de, bir seçmeni olarak, şu süreçte hdp’nin o vazgeçilmez işlevini yerine getirebilmesi için, türklere sesini ulaştırmaya devam etmesinin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmak istiyorum. ve bu noktada, o sesi en fazla duyurabilmiş olan selahattin demirtaş’ın başkanlığının sürmesi gerektiğini düşünüyorum. o yüzde 13’ün içinde, belki başka bir adayla çıksa hdp’ye oy vermeyecek insanlar da var ve özellikle hayır cephesinin genişliğini göz önüne aldığımızda, hepsinin başımızın üzerinde yeri olması icap eder.
bunlar bir yana, bu kadar insanın oy verdiği selahattin demirtaş’ı, görevini layıkıyla yapacağı ortamdan koparıp alan hukuksuzluğa verilecek cevap, onun yerine bir başkasını koymak değil, bu durumun ortaya çıkarttığı teknik sorunlara teknik çözümler üretmek olacaktır. demirtaş’ın yerine adı geçen arkadaşlarımızın hepsi çok kıymetli, belki başkanlığı ondan daha iyi yaparlar. ama mesele teknik ya da politik başarı değil, demirtaş’ın gerçekleştirebildiğine tanık olduğumuz işlev ve temsil ettiği irade. ayrıca, dünya solunun geleneğinde hapse atılan liderleri yeniden, hatta zaman zaman daha üst bir göreve seçmek var. 1981 yılında cezaevinde açlık grevindeyken britanya parlamantosuna aday gösterilip seçilen ira üyesi bobby sands’ı ve 2001 yılında fhkc genel sekreterliğine seçilen, 2002’de, israil turizm bakanına yönelik suikastı düzenlediği gerekçesiyle filistin yönetimi tarafından tutuklanmışken, 2006’da filistin yasama konseyi’ne seçilen ve kısa bir süre sonra israil tarafından kaçırılan ahmad sa’adat’ı hatırlatayım. bobby sands açlık grevinde öldü, sa’adat hâlâ hapiste ve hâlâ fhkc genel sekreteri. bize de yakışan hapiste olduğu için başkandan vazgeçmek değil, tam aksine ona sahip çıkmak olur bence.
Kaynak:https://www.artigercek.com