EĞİTİM SEN GENEL KURULUNA BAŞKA BAKIŞLA BAKMAK
28-29 Kasım da yapılan Eğitim Sen genel kuruluna ilişkin birçok kesim yazıp çizdi ancak yazılanların dışında birde yazılmayanlar var. Bu yazıda ne uzun siyasal çözümler yapıp konuyu gerçek bağlamından uzaklaştırmak ne de bilgi kirliliği yaratıp bazı şeyleri anlaşılmaz kılma amacım var. Çok daha sade bir şekilde konuya ilişkin bazı noktalara vurgu yapmak istiyorum. Bu alanın mücadele tarihinde ilk kez grup veya gruplar yürütme kurulları dışında kalmıyor. TÖB DER , Eğit Der, Eğit-Sen,Eğitim İş ve birleşme sonrasında Eğitim Sen genel kurulların da yönetimlerde yer almayan/alamayan sendikal dinamikler olmuştur. Bazı genel kurullarda aynı sendikal dinamikler farklı gruplara ayrılıp bir kısmı yer almış diğer kısmı yönetim dışında kalmıştır. Elbette bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok nihayetinde Eğitim Sen gibi sendikal yapılarda kendini farklı ifade eden kesimlerin bir ada bulunması bu sendikaların en büyük zenginlikleridir. Kutsallaştırılan iktidar olarak görülen 7 kişilik yürütme kurulları oldukça ve de sendikal dinamikler/gruplarda 7 den fazla olduğundan yürütmelerde yer alamamak işin doğası gereği hep var olacaktır. Kutsal iktidar olarak yürütmeler görülmese kararlaşma ve katılım düzeyi olarak meclisler esas alınsa sorunlar asgari düzeye inecektir.
Ancak bu genel kurula ilişkin bazı söyleyeceklerimiz zorunluluk olmuştur.
1-Pandemi gerekçe gösterilerek genel kurulun ertelenme isteği sağlık kaygısı olmayıp grupsal kaygılardan kaynaklanmaktır. Salgın hep vardı ve KESK e bağlı 9 sendikanın genel kurulu bu süreçte yapılmıştır. Herkesin malumu olan gerçek rakamlar saklanıyordu kongre kararı alınırken de bu biliniyordu ne zaman DSD ye yönelik eleştiriler söylenince-Genel başkanlık sorunu çıkınca-son 3 gün de örgüt manipüle edilmeye çalışılarak salgın dillendirildi. Salgına karşı her dinamik belli oranlarda delege ile temsil edilsin ve seyreltilmiş kongre yapalım önerisi neden kabul görmedi?
Kongre yapılmak zorunlu muydu? Evet. Çünkü örgüt kongre modundan çıkıp emekçilerin gündemiyle daha güçlü buluşması için hak gasplarına saldırılara karşı genel kurulda alınacak kararlarla önünü daha net görüp bir mücadele hattı çizerek emekçilerin, toplumsal kesimlerin umudu olma rol ve görevini yerine getirmesi gerekiyordu. Geriye çeken tereddütlü yaklaşımlara neden olan kongre baskısı MYK ve genel meclis üzerinden kalkmalıydı.
2-Genel kurula katılmamak veya çekilmek her grubun kendi takdiri olup kararlarına saygı duyulur ancak. Bu genel kurulda ilk kez Genel Başkan, bazı MYK, Denetleme ve Disiplin kurulu üyeleri kendi iktidarlarını, grupsal kaygılarını Eğitim Sen ortak kültüründen, geleneğinden daha önemli gördüklerini pratikleriyle çok net ortaya koydular.3,5 yıllık süreçte yaşanan kararlaşmalarının altında imzaları olanlar Delegenin eleştiri ve değerlendirmelerini dinlemeden İBRA olmadan Genel kurulu terk etmişlerdir. Grup gidebilir. Siz grubun MYK sı mısınız yoksa Eğitim Senin mi? İBRA olmadan o kuruldan ayrılmak şimdiye kadar sendikanın hangi genel kurulunda gerçekleşmiştir?
3-Eğitim Sen büyük bedeller ödeyerek bugüne kadar gelmiştir. Her organı ödenen büyük bedellerin temsilidir. Kürsüsü de aynı kutsallıkta olup kürsüye yaklaşım ödenen bedellere (şehitlerin,gözaltıları,ihraçların,işkencelerin,sürgünlerin….) toplamına yaklaşımıdır. DSD bunu çok iyi biliyordur.O zaman iktidarının kutsallığından daha az mı önemli görmüştür ? Divanın bütün uyarılarına rağmen kürsü filen işgal edilip açıklama yapılmıştır. Bunun vebalini ve böyle bir gelenek oluşursa sonuçları çok ağır olacağından hiçbir grup kaldıramaz.
4-Sendika MYK nın son zamanlarında çok iyi olduğunu belirtip duruyor ancak pandemi döneminde bütün şubelerin yaptığı üye çalışmalarının toplamından daha fazla üye yapıp sahada çok belirgin olarak başka sendikalardan istifa ile yeni katılımların olduğu sırada Diyarbakır Eğitim Sen şubelerinin önceki dönem ve şimdi ki yönetici ve aktisivistler ile başka sendikaya olan, sendika üyesi olmayan 26 Eğitim emekçisi gözaltına alınıyor Genel Merkez 2. Günde ancak yazılı açıklama yapıyor 2 gün neden beklenildi? DSD 40 Şubenin aynı dinamikten olduğunu ve örgütün % 40 nın dışarda kaldığını söylüyor. Peki bu 40 şubeden neden 5 tanesi bile 3 er cümle ile bu faşizan baskıyı kınayamamıştır? Bu da siyasal bir tercih miydi yoksa 6 Kasımda sendikadan mı çekinilmişti veya örgüt basın toplantısı yapamayacak durumdaysa Bu sürecin ortakları toptan neden özeleştirisini Genel Kurula vermemiştir?
5-Pedagojik açıdan çoktan geride kalan Anadilinde eğitim genel kuruldan çekiliyoruz bildirisinde 1 kere bile yazılmamış olması siyasal tercih mi ? Anadilinde eğitim, eğitim ve bilim emekçileri sendikalarında herkesin ortak noktasıdır. Kamusal,laik,demokratik eğitim diye başlanıp anadilinde eğitimin olmadığı bildirilere şahit olduk. Aynı bildiride demokrasi ve barış 1 kere geçiyor o da son paragrafta toplumsal mücadeleden bağımsız olarak yazılmış.
6-Nispi temsilde genel kurul sonrasında tartışılıyor ancak önerilen şekliyle nispi temsilde kapsayıcı değildir.( Tüzük kurultayında Nispi temsil (milli bakiye yöntemini) tartışalım.) tüzük gereği 517 delegenin olması gereken genel kurula 511 delege çağrılmış ( 6 delege şube/temsilciliklerden doğru seçilmemiş genel sorumlu MYK ancak 1.dereceden sorumlular Genel Başkan ve Örgütlenme sekreterliğidir. Buna ilişkin hiç hesap verilmemiş seçmeyen yerlere gidilip o yerlerde iradenin ortaya çıkarılması neden sağlanmadığının sorumluluk hesabı es geçilmiştir. Taban taban deniliyorsa önce buralardan başlamak gerekmiyor mu? 7 MYK üyesi seçileceği için nisp temsilde 511/7 : 73 olacak 73 oyu alan listeden 1 kişi seçilecek 35-40 delegeye hitap eden liste yine dışarda kalacak. Bu sistemde yurtsever emekçiler sayısal olarak çok daha güçlü temsil elde edeceklerdi koltuk ve iktidar kaygısı taşınsa,katılımın çok daha düşük olduğu genel kurullarda çok daha fazla temsiliyet olacaktı.Ancak temsiliyetleri en üst düzeye çıkaracak yöntemleri Tüzük ve program kongresinde tartışmak gerekiyor.
Örgütü bu tartışmalardan kurtarmak için 1 Yıl içinde Tüzük ve program kurultayı önergesi geliştirilmiş ve genel kurulda kabul edilmiştir.
7-15 Temmuz sonrası kamuda yaşanan tavsiyeye/ihraçlara karşı Eğitim Sen diğer sendikalardan farkını KHK ihraçlarını sahiplenme olarak söylüyor ve ihraçları onuru olarak kabul edip en son arkadaşımız dönene kadar mücadeleye devam diyor. Yetersizde olsa gerçekten dayanışma ile ortak mücadele zeminini güçlendiriyor. Buna rağmen İhraçların seçme ve seçilme hakkına muhalefet edip İhraçların olduğu listede yer almama ve oy vermeme iradesini beyan etmek AKP-MHP blokunun ihraçları toplumda görmek istediği noktaya ne kadar denk düşüyor değil mi ? Yerel seçimde Mazbata işgalleri ile seçilme hakları ellerinden alınan ihraçların durumunu hatırlatmanın ötesinde başka bir anlamı var mı ? Kamu emekçilerinin bu değerlendirmeleri unutacak kadar hafızası zayıf olamaz.
8-Genel kurul sonrası tartışılan başka bir durumda Sendikadan yapılan ihraçlara ilişkindir. Hemen belirtelim bu karar Merkez Disiplin Kurulu tarafından oy birliği ile alınmış o kurulda DSD nin başkanlık düzeyinde temsiliyeti vardı. Bildiride farklı şeyler Yazmak en basitinden kendi kararına/pratiğine sahip çıkamama küçük burjuva kurnazlığına yatmadır.
Bu grubun saldırıları eleştiri olarak ele alına bilinir mi ? Eleştiri geliştiren, eksik ve yanlış yönleri gideren, güçlendiren ve kazandıran tarzda olmak zorundadır.
…Faşist, AKP-MHP iş birlikçisi,çete,mücadele ihanetçisi söylemleri en basit ifadeyle eleştir değil siyasal küfürlerdir. Seçilen kurulları tanımama kurumları işgal etme, yöneticileri teşhir etme,halka teşhir ediyoruz hesap verecekler bildirilerine karşı soruşturma açan Disiplin kurulunun savunma isteme yazısını yırtıp atan ve en sonunda fiziksel tehditlere başlayanlara eleştiri olarak bakmak mümkün mü ? Böyle bakılırsa çok büyük bedellerle yaratılan kurumların asıl sahipleri olan değerlerimiz ise bu değerlere ne diyeceğiz? Birileri eleştiri olarak görüyorsa buyrun bunlar kişisel olarak size söylenilse/yapılsa samimice tavrınız ne olur ? Bütün bunlara rağmen genel kurulda öz eleştiri verip delegeye bırakmak yerine siyasi eleştiri deyip geçiştiren yaklaşıma karşı bir delege olarak ne zaman olursa tavrım aynı olacaktır.
Sonuç olarak sendika genel kurulu sonrası her zaman değerlendirme ve eleştiriler olmuştur. Bunlar doğaldır ancak 100 yıllık mücadele geleneğinin hepimize ortak sorumluluk olarak yüklediği tek adam rejimine karşı anti faşist bloku güçlendirmek ve mücadeleyi daha ileriye taşımaktır.Bu dönem de zayıflatılan iş yapması ve rolünü oynamasına karşı güçten düşürülecek her birey ve kurum nihayetinde bu zor dönemin mücadelesinde hepimizi zayıflatacaktır. Hiç bir grup veya kişinin buna hakkım yoktur. Genel kurul sonrası değerlendirmelerde her dinamik işyeri işyeri direnişi geliştireceğiz diyor burası çok değerli olup hepimiz söylediğimiz sözün gereği olarak mücadeleyi büyütmek zorundayız. Birlikte kazanacağız.06/12/2020
Sadrettin KAYA Diyarbakır 1 Nolu Şube Eşbaşkanı