BİR KUŞ KONDU KALBİNE SENİN (Oğlum MU’ya ve kalbini yanında taşıyan tüm çocuklara) benim olmayan bir kalabalıkta büyüyorum. bedenimde tanıyamadığım çocukluğum, denize düşen yüzün bir kandilde susmuş gibi, eriyor gözlerin… benim olmayan bir kalabalıkta çoğalıyorum.
BİR KUŞ KONDU KALBİNE SENİN
(Oğlum MU’ya ve kalbini yanında taşıyan tüm çocuklara)
benim olmayan bir kalabalıkta büyüyorum. bedenimde tanıyamadığım çocukluğum, denize düşen yüzün bir kandilde susmuş gibi, eriyor gözlerin…
benim olmayan bir kalabalıkta çoğalıyorum. tanrının, ellerine dair hiç bir suçu yoktu. dağ susmuş gibi. hayatı bir nehirde üflüyorlar yüzüne. bir nehirde doğdu sana seslenen ilk düş, ilk ses, ilk yolcu, ilk yaralı bahçe… ilk yolu bir nehirde tanıdık. yüzündeki güller bir nehre düşmüştü. denizden ödünç aldığımız yakamozu bir nehre armağan eden parmakların, bir yaslı parıltı nefesimde…
seni kalbimde çoğalttım bir çim tohumunda alıp düşlerini bir cumartesi akşamın tılsımında tarttım.
çok çocuk gördüm, çok çocuk gördüm de ilk defa senin soluğundaki derin kuyuda düşündüm. annemin yüreğini ilk defa senin kalbinde tarttım, uykundaki derinliğe bakarken…
nasıl da bir ıssızlıksın sen oğul, nasıl da bir ıssızlık. pencereyi aç göğsünde bir nefes var, göğsünde bir anne seli… göğsünde fiyakalı sözcükler dağılıyor…
harflere sığındım, yağmurlara sordum, nedir bu kalbinde düşen senin, bir boncuk gibi düşünce kalabalıklara dağılan cam parçaları… bu akşam bir başka dağılıyor yüzün senin, bir başka soluyor nefesin…
şu havra’nın ortasında duran şu beşikte sancılı hikayeler doğuruyor adamın biri, dünya çok küçük diyor ellerin senin, ağlasan kırgınlıkların yitmez, sussan sözcükler hüzün doluyor.
mülksüz bütün düşler bizim. bütün anneler, yaslar, mendiller, bütün aşklar bizim oğul. açtım pencereyi perdesinden habersiz, bir kuş kondu kalbine bu sabah.