Uzun zamandır tasarladığım fakat bir türlü yazmaya başlayamadığım yazı serisinin ilk Makalesi “Kadına yönelik Şiddette Kadının Rolü“başlıklı yazının ilk alt başlığında  Müslüman Ülkelerde Erkek çocuklarına yapılan “Sünnet Düğünleri“nın Erkek ve Kız çocuklarının kişilik şekillenmesi üzerindeki etkilerini sorgulayarak başlamak istedim.     Bu düzen  insan eliyle inşaa edildiğine göre var olan, yaratılan tüm yaşamsal sorunlar da insan eliyle yaratıldı.

 

Uzun zamandır tasarladığım fakat bir türlü yazmaya başlayamadığım yazı serisinin ilk Makalesi “Kadına yönelik Şiddette Kadının Rolü“başlıklı yazının ilk alt başlığında  Müslüman Ülkelerde Erkek çocuklarına yapılan “Sünnet Düğünleri“nın Erkek ve Kız çocuklarının kişilik şekillenmesi üzerindeki etkilerini sorgulayarak başlamak istedim.

 

  Bu düzen  insan eliyle inşaa edildiğine göre var olan, yaratılan tüm yaşamsal sorunlar da insan eliyle yaratıldı. Yönetim modelleri , Sistemler, Sermaye, Güç, zıtların savaşları vs. bir bütün halinde varoluştan bugüne insana ait olan her şeyin yaratıcısı yine  insan oldu ve olmaya devam ediyor. Sorun olarak gördüklerimizin yaratıcısı da  kendisi ise çözüm gücü de kendisi olmak zorundadır.

 

   Hayat Kadın  ve Erkek cinsinin eşit koşullarda,eşit haklarla yaşandığında anlamlı,yaşanılır olur. Her ne kadar biyolojik gerçekliklerimizle bu gezegende zıtların birliğini yaşıyorsakta, birimiz olmadan diğerinin varlığının  bir anlamı olmaz. Diğer taraftan birini tanrısallaştırıp diğerini köleleştirdiğimizde de yaşam yine anlamlı ve yaşanılır olmaz.

 

 Anaerkil ve Ataerkil yönetim ve çağlara baktığımızda ; ''daha önce 1 milyon yıl  boyunca Toplulukları Kadınlar yönetmiş, insan ırkının hayvandan insana geçişte en büyük rolleri Kadınlar oynamıştır. Dünya gezegenindeki ilk doktor, ilk çiftçiler, ve Bilim insanları kadınlardır. Toplumsal güdülerin gelişmesine cinsel ilişkiler değil,anaç ve anasal işlevler yol açmıştır. Dişi cins erkekleri hayvanlıktan çıkarıp insanlığa yükseltmiş,insanlık ırkını uygarlık eşiğine getirmiştir. Erkekler sürekli avlanip savaşta oldukları için , insanlığı hayvansı yaşantıdan kurtarıp insani özelliklerle donatma işi kadınlara kalmış ve kadınlar bunu tam 1 milyon yıl boyunca muazzam başarmışlardır.''(1)*.  Biraz daha açık söylemek gerekirse kadınlar , erkeklere birbirleriyle ve türdeşleriyle insani temelde geçinmeyi öğretti ta ki son 6 bin yıla kadar. Tüm Bilimsel ve tarafsız İnsanlık Tarihi kaynakları bu bilgileri doğrular. Çağımızda çoğunluk bu gerçekliği biliyor fakat farkında ve hassasiyetinde midir? İşte bundan emin değilim.

  

  Sorumuz ve sorunumuz şu: -Peki tüm hayatı barış, emek, üretim ve tüketim birliği ve Sevgi üzerine kuranlar , ne oldu da Barış bayrağını,Sevgi tohumlarını; Kılıca, kana , göz yaşına ,kendi ölümüne ,doğanın talanına, sevginin ve insanlığın alaşağı edilmesine kaptırdılar?

 Elbetteki gelinen noktada  yaşananların çok etraflıca,derin ve geniş kapsamlı  nedenleri var. Ama ben bizim payımıza düşen ,bizim bu yok oluşta Kadın kimliğiyle kendi coğrafyamızda , yaşadığımız çağ ve toplum gerçekliğinde yaşamlarımızın tam ortasından, davranış kökenlerimizden , bu eril zihniyeti nasıl farkında olmadan suladığımızı ,büyüttüğümüzü ve bizlere geri dönüşümü muazzam ölümcül tohumlarını nasıl ektiğimizi sizlerle birlikte sorgulamak istiyorum. Çünkü bizler bir şeylerin değişip dönüşmesine aday beyinler isek,değişim ve dönüşümü kendimizde gerçekleştirerek  yapmak zorundayız. Eğer bizler kendi kapılarımızın önlerini süpürmekten aciz, komşunun kapısının önüne müdahale edip söz söylemeye kalkarsa ki kalkıyoruz. O zaman ne sözümüzün, ne yaptıklarımızın bir kıymeti olmaz ve toplumda karşılığını  değiştirip  dönüştürme noktasında bulamaz ve kimsede zaten sözümüzü dikkate almaz, alanlarda sorgusuz sualsiz yaşayanlar olacaktır.

 

Şimdi gelin hep birlikte kendi yaşadığımız toplum  gerçekliğinde ,kişiliklerimizin şekillenme dönemlerinde , en saf, en insan halimizde kimlerin balta izleri var?  Tarihsel bağlantılarıyla, uygulama meşruyetlerini birlikte sorgulayalım.

 

İnsan 0-6 yaş arasıdır. Ondan sonrası ağacın dallarıdır. Eğer tohumun toprağa doğru temelde ekilmişse, ağacın yeşerecek , rengarenk çiçekler, meyveler verecek, bulunduğun ortama sana yolu düşen herkese  bir sihirli dokunuşun ,varoluş nedeninde yaşanılır katkın olacak. Dokunduğun tüm hayatlarda eksilten değil, tamamlayan, hor gören değil-hoş gören, nefreti yeşerten değil, sevgiyle iyileştiren, kucaklayan, eğilmeden -yamulmadan tüm yemyeşil ihtişamınla , hayatın her alanında ışık saçan,kendinle barışık yaşanılası  bir değer olursun .

Peki ya tohumun toprağa yanlış ekilirse? O zaman da; Ağacın gövdesi belki büyür ama içi çürüktür. Belki dal verir ama meyve veremez. Kısmi görünürde bir meyve verse de zehirlidir, dokunanı zehirler, ya o anda öldürür dokunuşun yada yavaş yavaş öldürür ama öldürür. Dokunduğun her yerde bir yara , baktığın her yerde bir çıkmaz sokak yaratırsın ve hayat denen oyunun son perdesinde adın “Lanet” olarak , belkide ardına bakma şansın bile olmadan sahneden ayrılırsın. Emin ol arkandan içtenlikle sadece annen ağlar, o da çoğu zaman sana verdiği emeklerden kendine ağlar. Ama kimse seni nasıl zehirlediğini, yaşanmaz kıldığını, pipiden birkaç kuruş kazanacağı hesabıyla seni nasıl pipine kurban ettiğini, kendine sormaz bile. En çok ta annen zehirlemiştir seni, hiç farkında bile olmadan. Çünkü sen herkesten önce onun elleriyle yoğruluyor, onun bedeninde ve dokunuşunda şekilleniyorsun. Ey Pipisinin gölgesinde bir  yaşama mahkum edilen karşı cinsim!.

   Örneğin en önemli zehirli kanallardan sadece bir tanesi olan Sünnet düğünleriyle başlayalım.

Sünnet; erkek çocuğun gerek sağlığı gerekse cinsel yaşamı için emin olmamakla beraber sanırım olumlu bir eylem. Fakat bu eylem gelenek,görenek, inanış bir “Pipi Kutsama Törenine” dönüştüğü anda tüm hastalıklı insan hallerine , eril mantalitenin en gaddar ekilme biçimine dönüşür.

 

Çünkü bu eylemin özü ; Kadını öldürüp, şiddetin üzerine Erkeğin heykelini dikip eline de Kılıcı,

başına Padişah tacı, sırtına hükümdar hırkası giydirerek ,yüzlerce insanın katıldığı meşrulaştırılmış  törenlerle çocuğun Pipisini kutsamayla, orada erkek çocuğunun insani yönüne en büyük balta darbesi indirilir. Bu eylem ile çocuk doğal olarak pipisinin çok kıymetli , her şeyin üstünde bir güç-değer olduğunu, kendisi olmasa da pipisinin varlığının yeterli olacağını , dünyayı pipisinin ihtişamıyla yönetebileceği düşünür, buna inanır ve bundan sonrası Pipisinin ihtişamın  gölgesinde , kendisinin değil,  pipisinin söz sahibi olacağı hayat denen merdivenin ilk basamağı örülmüş olur ve bununla çocuğun damarlarına ilk ölümcül zehir enjekte edilmiş olur.Burada en büyük rolü Anne üstlenmiştir, davranış kökeninin farkında olmayarak,neye hizmet ettiğini bilmeden kendi katilini ve bizlere yeni katil adaylarını kendi elleriyle yaratmış, allayıp pullayıp pamuklara sarıp , başına tacı, eline kılıcı kendisi vermiş, Padişah tahtı yatağını kendisi hazırlamıştır. Bu zehirli tohumlarla büyütülen çocuklar daha sonra  sevgililerimiz, eşlerimiz,hayat arkadaşlarımız olduklarında , bizlere yaklaşımları da  pipilerine olan güvenleriyle ters orantılı olur. Yani Pipisinin ona kazandırdığı mantalitesi onun iç ve dış dünyasında  ne kadar köklü ve derin ise biz kadınlara yaklaşımları da o denli değersiz ve yüzeysel olur...

 

   Sünnet düğünlerinin tüm tarihsel dilimlerine baktığımda sünnetin ve sünnet düğünlerinin kökeninin din endeksli, devlet destekli olduğunu görüyorum. Özünde erkek ve kadın yaşamının özünün nasıl boşaltıldığını bireylerin nasıl kendi insani özlerine küstürüldüğünün, yabancılaştırıldığının, bireylerin din ve devletin ayakta kalmaları için nasıl  piyonlaştırıldıklarını , özlerinden nasıl uzaklaştırıldıklarını rahatlıkla görebiliyoruz. Ve bu

toplumların  öylesine kabullerine sunulup meşrulaştırılmış ki, insanlar bunu neden yaptıklarının ,neye hizmet ettiğini sorgulama gereği bile duymuyorlar. Öyle ki;  din karşıtı Ateist, Devlet eril zihniyete ve uygulamalara karşı Devrimci,Demokrat,Solcu,Sosyalist, Kadın Hakları savunucusu Feministe bu törenleri büyük bir heyecan,meşruluk,ve özveriyle ne yazık ki  hala kutlamaya devam etmekte, karşısında durdukları zehirli, insanca yaşama duygu ve düşüncelerini ortadan kaldıran eril zihniyete , nasıl çanak tutanların, hizmet ettiklerinin farkında bile olmadan toprağa zehir ekmeye devam ediyorlar. Toprağı zehirli olan bir tarladan sağlıklı herhangi bir ürün almak mümkün değildir. Eğer bizler devletlerin ve dinin eril zihniyetli, ayrıştırıcı ,tüketici, Politika ve praktiklerinin karşısında  isek ; kendi güçlerini ayakta tutmak için bizlere kodladıkları  davranış köklerimize inmeli,sorgulamalı, yanlışların yerlerine , yaşanılır, tüm çatıştıran ayrıştıran ve bu güçsüzlüklerin üzerinden kendini yaşatan , zehirli davranışlarımızdan vazgeçme, yerlerine yeni ve daha yaşanılır  olanları koyma cesareti göstermek zorundayız.

Yoksa bir bütün halinde tüm toplumda ellerimizde “Kadına Şiddette Hayır” pankartlarıyla sokaklarda protestolara daha çok devam edeceğiz.

 

Örneğin Kürt Halk Mücadelesinin Kadın ve Erkeğin eşit yaşamı üzerine kurulu 40 yıllık mücadele pratiğinde, bizler Kürt halkı olarak şimdiye kadar bu  sünnet düğünlerini çoktan yasaklanmış,kaldırmış  olmamız  gerekiyordu. Ama ne yazık ki en devrimcilerimiz, en eşitliklerimiz bile bu törenlerde hala halay başıdır . Türkiye’de ve Kürdistan'da kutladıkları yetmiyormuş gibi dünyanın neresine gitmişler ise bu zehirli davranışlarını devam ettirip, kötülük ekmeye devam etmişlerdir.  Hiç bir Anne sünnet düğünlerini desteklememeli, kızlarına ve oğullarına bu kötülüğü, hayatlarının temellerine bu dinamitleri koymamalıdır.

   Bu bir Gelenek değil, başta da belirttiğim gibi bu ; özelde Kadını sonra erkeğin insani yönünü öldürüp kendilerine gönüllü süvariler yaratıp , bu şekilde devranlarını sürdürmek isteyen Din ve Devletin alenen Tarihi antlaşmasıdır. Bu yönüyle hiç olmazsa bundan sonrası için çocuklarımızı de haklar misali güçlere kurban olarak sunmaktan vazgeçmenin  zorunluluğunun farkına varmalıyız!..

.

Bu Makalemde sizlerle erkek çocuğunu hep birlikte nasıl zehirlendiğimizi anlatmaya, davranış kökenlerimizin zehirli yanının  farkına varmaya çalıştık. Gelecek Makalede kız çocuğunu nasıl zehirlendiğimizi hep birlikte  sorgulayacağız.

 

 Yarın Mayıs'ın  2. Pazar gününün “ Anneler Günü” olması vesilesiyle tüm Annelerin ve Anne adaylarının  Anneler gününü en içten dileklerimle kutlar, Dünyaya getirdiğiniz canları, emeklerinize değer anlayış ve farkındalıklarla büyütmenizi diler, tüm Annelerin yüreğinden öpüyorum.

 

Sağlıcakla kalın, mutlu kalın....

 

Kaynak (1)*: Kadının Evrimi1- Evelyn Reedk