VAN ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan, yerel yönetim modellerini, çalışmalarını ve iktidarın kayyım zihniyetine ilişkin Ötekilerin Gündemi'nin sorularını yanıtladı.
'Türkiye'nin ihtiyacı sıkılı yumruklar, kayyımlar değil'
Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı #AbdullahZeydan, yerel yönetim modelleri, çalışmaları ve iktidarın kayyım zihniyetine ilişkin sorularımızı yanıtladı. @AbdullahZeydan @vanbuyuksehirbb https://t.co/sUKEckVPfp
⬆️ pic.twitter.com/udtxiNOnOP— Ötekilerin Gündemi (@OtekilerinG) November 24, 2024
Öncelikle röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sayın Zeydan, 8 aylık görev sürecinizde yaptığınız çalışmaları özetler misiniz? Bu süre zarfında hangi önemli adımları attınız ve neler söyleyebilirsiniz?
Hamza Bey, öncelikle hoş geldiniz. Hem sizi hem de Ötekilerin Gündemi’nde çalışan basın emekçisi arkadaşlarımızı ve bizleri izleyen tüm halkımızı saygıyla selamlıyoruz. Sizleri, böylesi tarihi bir kente, bu kadar çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı; birçok medeniyete beşiklik etmiş bir kente ve en önemlisi dayanışmanın ve direnişin kenti Van’a misafir etmekten mutluluk duyduğumuzu belirtmek isteriz. Sizler de hoş geldiniz.
Tabii biliyorsunuz, biz seçimlerden hemen önce kayyım gaspları nedeniyle belediyelerin büyük bir tahribata ve yıkıma uğradığını biliyorduk ve halkımıza anlatıyorduk. Ancak tahribatın daha büyük olduğuna görevimize başladıktan sonra şahit olduk. 31 Mart seçimlerinden hemen sonra, bize gelen bilgiler Van Büyükşehir Belediyesi’nin borcunun yaklaşık 4 milyar, eski parayla 4 katrilyon olduğunu söyleniyordu. Ancak göreve başladıktan sonra bu borcun VASKİ ile birlikte toplamda yaklaşık 12-13 milyar, eski parayla 12-13 katrilyon civarında olduğunu gördük.
“Kayyım Tahribatını Onarma Süreci ve Halk İradesine Saygı”
Maalesef halkın kaynaklarının, belediye bütçelerinin başka kurumlara ve yandaşlara peşkeş çekildiğine şahit olduk. Bunu tahmin ediyorduk ama bu kadar kapsamlı, belediyeyi etkisiz hale getirecek, hizmet üretemeyecek bir durumda bırakılacağını tahmin edememiştik. Kayyım anlayışı, bu kenti hiçbir zaman kendi kenti gibi görmedi. Burada yaşayan insanları da kendi halkı gibi görmedi. Bu anlayış, belediyeyi iş yapamaz ve hizmet üretemez bir hale getirmişti.
Kayyımlar yalnızca mali kaynakları değil, kentin kültürünü, tarihini, dilini ve halkın kazanımlarını da hedef aldı. Kürtçe kreşler, kültürel etkinlikler, kadın sığınma evleri, kadın kooperatifleri, sanat ve kültür merkezleri gibi halkın yararına olan tüm kurumlar kapatıldı. Kadınların yıllarca mücadele ederek tırnaklarıyla kazandığı haklar yok sayıldı.
Bunun yanı sıra kayyım gaspları, sadece Kürt halkına değil, burada yaşayan Türkmen, Ermeni, Arap gibi tüm halklara yönelik bir saygısızlıktı. Çünkü bu gasp, bir irade gaspıdır; halkın seçme ve seçilme hakkını elinden alan bir darbedir.
Bütün bu adaletsizliklere ve zulme rağmen halkımız, 31 Mart seçimlerinde iradesine sahip çıkmıştır. 8 yıllık kayyım gasplarına, rehin alınmalara, sürgünlere, baskılara ve AKP’nin devletin tüm imkanlarını kullanarak seçimlere müdahale etmesine rağmen halkımız, kendi partisine ve iradesine sahip çıkmıştır. Bunun sonucu olarak Van’daki 14 belediyenin tamamını kayyım gasplarına itiraz olarak tekrar bizlere emanet etmiştir.
Sayın Zeydan, partiniz belediyeyi kazanmadan önce bu kentte altyapının neredeyse hiç olmadığını ve çocukluğumda parklarda oynama şansı bile bulamadığımı hatırlıyorum. Çamurlu yollarda okula gidip geliyorduk. O zamanlar Van, bir kentten ziyade bir köy gibiydi.
2004 seçimlerinde AKP kazandı. 2016 ile 2019 yılları arasında ise kayyım atandı. 2024 seçimlerinde son 14 belediyenin 14'ünü kazandınız. Elde edilen bu başarı, AKP ve kayyım pratiğine bir cevap mı?
Ayrıca Mesut Öztürk, Şahabettin Özarlaner, Bekir Kaya başkanlar ile Bekir Kaya, Hatice Çoban, Bedia Özgökçe ve Mustafa Avcı eş başkanların dönemindeki yerel yönetim çalışmalarını ve yerel yönetim modelinizin kente yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
31 Mart seçimlerinden hemen sonra halkımız kendi iradesini ortaya koydu. Bizler aslında çok demokratik, şeffaf ve katılımcı bir anlayışla ön seçimlerde aday olduk. Yani bütün belediye eş başkanlarımız Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir demokratik anlayışla, çok katılımcı, yüz binlerce halkın gelip oy kullandığı; sadece halkın değil, bütün kentteki demokratik kitle örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin gelip çok şeffaf bir ortamda oylarını kullanarak seçildi. Eğer bugün gerçekten bütün bu AKP’nin baskılarına rağmen bir yerel yönetim başarısından söz ediyorsak, bunun etkisinin çok büyük olduğunu belirtmek isteriz. Dolayısıyla bugün yeniden
“Kayyım Politikasına Karşı Van Halkının Kararlılığı”
Colemêrg (Hakkâri)’den başlayan, sonrasında Esenyurt’a, ardından Mardin, Batman ve Halfeti’ye devam eden ve Cuma günü de maalesef Dersim ve Ovacık belediyelerinin gaspıyla sonuçlanan bu irade gaspını, bu siyasi darbeyi, bu tuzağı halk yeniden yaşattı. AKP’nin kayyım anlayışının en büyük sebeplerinden birinin hırsızlık ve yolsuzluk düzeni olduğunu bildiği halde yeniden böyle bir gaspa girişmesini hakikaten şaşırtıcı buluyoruz. Fakat bunu asla kabul etmeyeceğimizi belirtiyoruz. Bir dönem halk iradesini onur, haysiyet meselesi yapan bir siyasal anlayışın, bugün yargı sopası ve vesayetçi kurumlarla halkın iradesine saldırılar gerçekleştirmesi de şaşırtıcıdır. Ancak halkın kendisiyle mücadele etmek mümkün değildir. Siz demokrasiyi, adaleti, hukuku ve millet iradesini; belki yargı gücünü ya da vesayetçi kurumları kullanarak bir süre gasp edebilirsiniz ama bu uzun süreli bir siyasi tutum olamaz. Bunun bedellerinin siyaseten çok ağır olduğunu, geçmişteki seçimler bize göstermiştir. Örnek vermek gerekirse, 1980 darbesinden sonra Kenan Evren yüzde 90’ın üzerinde bir oyla referandumdan çıktı ve cumhurbaşkanı seçildi. Ancak vefat ettiğinde tabutunu kaldıracak dört insan bulamadılar. Eğer demokrasiyi, hukuku, insan haklarını ve halkın iradesini ayaklar altına alırsanız halk, bunun hesabını sandıkta sorar. Biz bu kayyım gasplarını doğrudan bir siyasi darbe, bir gasp olarak görüyoruz. Kayyım düzenini ise hırsızlık ve talan düzeni olarak tanımlıyoruz. Halkın seçme ve seçilme hakkını elinden alan bu uygulamaları kabul etmiyoruz. Bu, “Siz bu ülkeye ait değilsiniz; sizin seçme ve seçilme hakkınız yoktur. Siz seçseniz bile ben bir memurumu getirip oraya koyarım” anlayışıdır ve halk bunu kabul etmiyor. Çünkü bu, onursuzluktur. İnsanlar kendi iradesine sahip çıkar. Bu kayyım gasplarından bir an önce vazgeçilmesi, belediyelerin halkın belediyeleri olacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve belediye eş başkanlarımızın görevlerine iade edilmesi gerekiyor. Aynı şekilde belediye meclislerinin de göreve iade edilmesi önemlidir. Evet, sizde bahsettiniz, bizler de daha önce burada hizmet eden bütün belediye başkanlarımızı ve eş başkanlarımızı saygıyla selamlıyoruz. Özellikle şu anda zindanda rehine tutulan sevgili Bekir Kaya ve sürgünde olan sevgili Hatice Çoban, sayın sevgili, Bedia Özgökçe ve Mustafa Avcı eş başkanlarımıza da selamlarımızı iletiyoruz. Hakikaten eğer bugün Van bir hizmet görmüşse bu arkadaşlarımızın emekleriyle zamanında yapılan hizmetlerdir. Bunun üstüne bir taşın konulmadığını Van halkı da biliyor, yaşıyor. Aslında bunu bildiği ve yaşadığı için işte büyük bir cevap verdi AKP’ye. 14 belediyenin 14’ünü de kendi partisine teslim etti. Şimdi bizim temennimiz, bizim isteğimiz aslında AKP’nin buradan bir ders çıkarmasıydı. Bu kayyım gaspından arınmalı, vazgeçmeli ve yeniden demokrasiyi, hukuku, toplumsal barışı sağlamak adına adımlar atmalıydı. Ancak tam tersini yapmaya başladılar.
Eş Başkanım, Van’ın büyükşehir olmadan önceki dönemde var olan sorunlar, büyükşehir olduktan sonra daha da arttı. Acilen çözülmesi gereken sorunlar nelerdir? Genel anlamda kentin diğer sorunları nelerdir? Yaklaşık 8 aydır neler yaptınız? Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?
Kayyım pratiği aslında, söyledik yani, kentin tamamına, kültürüne, imanına, çevresine, doğasına ve karşıda. Sen zaten bir de depremi geçmiş bir kenttir aynı zamanda. Evet, sizin de belirttiğiniz gibi ya topyekûn kentin varlığına karşı da bir saldırıdır. Dolayısıyla bu 8 yıllık pratikte de burada aslında sevgili Bekir Kaya, Hatice Çoban zamanında yapılan çok katılımcı, çevreyi, doğayı elbette ki kalkınmayı, eşitliği, özgürlüğü, daha yaşanılabilir, daha erişilebilir bir kent yaratma adına çok güzel aslında planlamaları da oldu.
Geçmişte Van'a emek veren sevgili başkanlarımıza ve eş başkanlarımıza teşekkür ediyorum, arkadaşlarımızın bıraktıkları yerden devam ediyoruz.
Hem imar planları hem strateji takılanları, her alanda çalışmalarımızda çok katılımcı bir şekilde devam ediyor. Biz strateji planlama planlarımızı hazırladık. Hem imar, ulaşım, turizm, tarım, istihdam boyutlarının da tümünü kapsayan çalışmalarımızda devam ediyor.Yani buradaki en önemli sorunlardan bir tanesi katılımcılığın olmamasıydı. Çünkü bu merkezi tek adam anlayışının sonucu budur. Yani her şey tek elden, tek kişiden çıkar. E böyle olunca da sağlıklı hiçbir şey ortaya çıkmaz. Biz tam bunun tersine, kentin bütün dinamikleriyle birlikte kenti yönetme kararımız olduğunu hep söyledik ve bugüne kadar da hep bununla ilgili adım attık. Özellikle kent konseyini biz çok önemsedik. Evet, çok zorlandık, çok sıkıntılar yaşadık. Fakat işte bu ayın 26'sında genel kurulu topluyoruz. Bu kentte yaşayan bütün siyasi partileri, hiç ayrım yapmadan, bu kentte yaşayan bütün sivil toplum örgütlerini, meslek örgütlerini biz davet ettik. 26'sında inşallah kent konseyi eş başkanlarını ve yönetim kademesini de seçip, bu kente dair ne kadar sorun varsa; imardan ulaşıma, çevreden tarıma, kültürden diğer bütün sosyal sıkıntılara kadar, sağlıktan eğitime kadar, ilgili bileşenlerle orada oturacağız. Çünkü onların gerçekten bir birikimi var. Her STK’nın kendi alanıyla ilgili bir tecrübesi var. Biz bu birikime değer biçiyoruz. Biz zaten kayyımın bıraktığı bu tahribatı ancak ortak akılla, toplumsal akılla, güçlerimizi, aklımızı ortaklaştırarak, doğruyu bularak altından kalkabileceğimizi hep söyledik ve kalır da öyle. Altından kalktık yani. Bu ağır tahribatın, bu yıkımın, bu tahribatın altından kalkmak öyle kolay olmadı. Dolayısıyla biz bundan sonraki bütün planlama süreçlerinde katılımcı bir anlayışla kentimizi yeniden bir cazibe merkezi haline getirmek; bu sıkışmış alandan kenti daha da kentin çeperlerine yayacak, kenti de düşünen, yeşili de düşünen, çevreyi de düşünen, emeği de düşünen, kenti sadece betona boğmayan bir anlayışla, yatay mimari ve kent kültürünü ve mirasını, tarihini de, yaşam tarzını da ortaya çıkaracak bir kimlik anlayışıyla yeniden bir kent tasarımına biz giriyoruz. Elbette, siz de bahsettiniz, bütün bunlarla birlikte Van bir deprem kenti ve her an depremle, bir afetle karşı karşıya kalabiliriz. Ve hep söyledik. Evet, biz afetleri, depremleri engelleyemeyiz. Fakat bunların tahribatlarını, bunların ortaya çıkaracakları yıkımı en aza indirecek önlemler alabiliriz. Bu bizim sorumluluğumuz. Dolayısıyla bu yönüyle de biz hemen afet işleri daire başkanlığını kurduk. Hemen ilgili meslek örgütleriyle iletişimlere geçtik. Özellikle burada depreme dayanıklı olmayan, sağlıklı binaların tespiti ve onların işte yatay mimari ve çevre anlayışımız hassasiyetimizle birlikte yeniden, yerinde dönüştürerek çalışmalarımızı da o boyutuyla başlattık. Bu kadar yakın bir tarihte büyük bir deprem yaşamışız, iki deprem yaşamışız. 1000’e yakın yurttaşımız hayatını kaybetmiş. Fakat bu 8 yıllık kayyım gaspını süresince depreme yönelik tedbir alma, deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası yapılacak çalışmaları da bir milim adım atılmadı. Orada bir şey oldu, hiçbir hazırlıkları yok. Bizler gelir gelmez AFET işleri bir daire başkanlığını kurduk ve hemen talimatımızı verdik. Sevgili eş başkanımız Neslihan Şerdal ile birlikte burada bir AFET koordinasyon merkezini kurduk. Çok yüksek standartlarda, bütün haberleşme altyapı ağları, telsiz altyapı ağları ile birlikte belki Türkiye'de eşi benzeri olmayacak modern bir afet koordinasyon merkezini de şu anda hayata geçiriyoruz. Bunun müjdesini de halkımıza verelim. Burada, fidanlık parkımızda daha önce evlendirme binası olarak kullanılan fakat kayyım döneminde atıl durumda bırakılan bir binamızı hemen AKOM’a dönüştürerek çalışmalarımıza başladık. Bu ayın 10’unda inşallah bitiriyoruz. İleriki süreçlerde bu merkezimizi de açacağız. Halkımız artık daha da güvenli olacak.
Hem deprem öncesi acil müdahale ekipleri, arama kurtarma faaliyetleri sadece Van’la değil; Van’ın çeperindeki bütün iller, ilçeler, oradaki insanların da eğitimi, donanımı, kolektif bir çalışma yürütmek ve lojistik desteklerden tutalım, acil ekiplerine kadar çalışmalarımız devam ediyor. Bununla birlikte deprem günü ya da deprem sonrası oluşturacağımız rezerv alanlarla, geçici barınma alanlarıyla ilgili planlamalarımız da devam ediyor. Elbette bunlar için de çok yüklü miktarda para ihtiyacı var. Fakat işte parayı maalesef götürmüşler. İşte Milli Eğitime peşkeş çekmişler, Sağlık Bakanlığı’na peşkeş çekmişler. Yani burada onu da ifade edelim çok kısa: Burada 12 milyarlardan bahsediyoruz, bir borçtan bahsediyoruz. Peki bu kadar büyük bir borç varken hiç mi hizmet üretilmedi? Peki ne oldu bu para? Şunu şöyle söyleyelim: Evet, bir borç var, aslında üretilen bir hizmet de var fakat o hizmet belediyenin asli görevleri arasındaki hizmetler değil. Mesela gitmiş 150 tane okul yapmış, Milli Eğitim Bakanlığı’na. Bunu belediye bütçesinden yapmış. Biz baştan belirtelim, biz okul yapılmasına karşı değiliz, elbette ki okullar yapılacak. Ama bunun için devlet, Milli Eğitim Bakanlığı’na katrilyonlarca bütçe ayırıyor, para gönderiyor. Yani siz bunca yapılması gereken köy yolu varken, bunca içme suyu altyapı sorunları varken, kanalizasyon sorunları varken, deprem hazırlık konusunda atılması gereken bunca adım varken, burada kanalizasyon altyapıları, biyolojik arıtma tesisleri kapasiteleri bu kadar düşükken ve atık suyun kayyım döneminde yapılan tesisin yetersizliğinden dolayı %20’sinin Van Gölü’ne akıtılıyorken; Van Gölü’nün geleceği bu şekilde tehdit altındayken, Van Gölü’ndeki canlıların ekosistemi ve nihayetinde toplumsal sağlığı ilgilendiren bunca yapılması gereken hizmet varken, kayyım gitmiş, iki katrilyon para Milli Eğitime okul yapmış. Gitmiş, 500 milyon TL Sağlık Bakanlığı’na sağlık ocağı yapmış. Sağlık evi yapılsın, yapılsın ama o Sağlık Bakanlığı’nın işi. Yani peki Sağlık Bakanlığı şunu yapıyor mu ya da Milli Eğitim, endişesini belediyeye taraf yol yapıp, kanalizasyon yapıp, park bahçe yapıp, parasını verip onu belediyeye devrediyor mu? Hayır. Yani bu aynı zamanda kabul edilecek bir şey değil. Tabii biz açık söyleyelim; bu tarzda zaten buna ilişkin bir dava açma durumumuz oldu. Hemen ondan bahsedelim: Şimdi bu iki katrilyon, 200 trilyon bütçe bu işlere harcanmış. Şimdi o dönem para yokken de gitmişler kredi çekmişler. Şimdi bu kredilerin geri dönüşü 5 katrilyona yakın paramızın bütçemizin çoğunun yüzünden kesiliyor. Bunun üstüne bir de kayyım döneminde kalan sosyal güvenlik kurumunun borcu, vergi borcu; bunları da kesilmeye başladı ve şu anda gerçekten sadece kuru maaş ödeyecek para bırakmışlar. Buna rağmen çok hizmet üretiyoruz, bunu bir bahane yapmıyoruz. Şimdi zaten bir tane okullar var, parası ödenmiş. Biz o paraları yeniden geri istiyoruz. Biz yazılarımızı yazdık, o süreci başlattık. Şimdi bununla birlikte biz geldiğimizde halen devam eden işler de vardı. Biz 500 milyona yakın, 500 trilyona yakın Milli Eğitim’de devam eden işlerin parasını ödemeyeceğimizi ve protokolleri iptal ettiğimizi belediye meclisi kararlarıyla hemen bildirdik. Önce kabul etmediler, “Hayır, ödemek zorundasınız.” Biz dedik ki: “Asla ödemeyeceğiz. Zaten yeterince bu halkın kaynaklarını talan etmişsiniz. Biz halka hizmet üretemiyoruz, yol yapamıyoruz, kanalizasyon yapamıyoruz. Biz 5 kuruş ödemeyeceğiz.” En nihayetinde gelip bizimle yeniden bir protokol yaptılar. O 500 milyonu kendileri ödeyecek şekilde bir kazanım elde ettik. Küçük de olsa en azından bunu yine Kültür Bakanlığı’yla da yaptık ve Spor Bakanlığı’yla da yaptık. Toplamda 850 milyona yakın bir paranın belediyenin kasasında kalacağı şekilde biz yeni protokoller yaptık. Fakat ödenen kısmıyla ilgili biz hem o parayı geri istedik hem de dava açtık. Hukukçularımız çünkü bu aynı zamanda bize göre bir suçtur. Siz belediyenin asli işlevleri dururken belediyeyi etkisiz, yetkisiz, hizmet üretemeyecek bir konuma bilerek ve isteyerek getirmişseniz, siz bir suç işlemişsinizdir. Dolayısıyla o dönemin hem kayyımı hem ilgili bürokratları hakkında biz suç duyurusunda bulunduk ve o paraları da geri istedik. O süreç devam ediyor. Bununla birlikte, yine özellikle BOTAŞ dosyası vardı. Yani, belediyeye ait aslında tarımın, üretimin yapıldığı çok büyük bir, yüz binlerce metrekarelik bir alan yine kayyımın imzasıyla BOTAŞ’ın bir şirketine tahsis edilmiş. Orada da büyük bir yolsuzluk var. O yolsuzlukla ilgili yine hem kayyım, hem buradaki bürokratlar, hem Van Ticaret Odası’nın ilgili başkanı ve Van Asya Şirketi’nin yönetim kurulu hakkında da biz hem suç duyurusunda bulunduk, hem de o belediyenin kasasından, kaynağından çıkan o kazanımın, o arsanın yeniden belediyeye verilmesi konusunda adımlar attık. Dolayısıyla, böylesi mani bir kıskaca rağmen biz çalışmalarımızı sürdürdük. Şimdi yaptığımız hizmetler...
Evet, bizim en büyük hizmetlerimizden bir tanesi, dediğimiz gibi bu katılımcılığı, bu kenti kentin dinamikleriyle birlikte yürütme, yönetme politikamızı hayata geçirdik. Bununla birlikte, belediyeler halkın belediyeleri olduğu için 24 saat biz halkımızla birlikteyiz. Halkımızla birlikte kararlar alıyoruz, birlikte çalışmalarımızı yürütüyoruz. Tabii ki dil ve kültür konusunda çalışmalarımız çok dilli belediyecilik temelinde yürüyor. Bununla birlikte, yine kayyım döneminde kapatılan kadın kurumları tek tek açılmaya başlandı. Kadın yaşam merkezleri, kadın ilk yardım istasyonlarından tutalım; kadın sığınak evlerinden kadınların her boyutuyla, kooperatifçilik üretim alanında desteklenmesi... Bununla birlikte, yine kadınlara yönelik destekler sağlanıyor. Örneğin, bir köyde kadınlar mezrada kalıyordu ve ilk defa bizim dönemimizde köyün yolu yapıldı. Hep atlarla gidiliyordu. Belediye evet, şimdi... Tabii imkanlarımız kısıtlı, çok borç var fakat buna rağmen o küçücük imkanları bile halk için seferber ettiğimizde, halkı kaynakları halk için seferber ettiğimizde gerçekten çok güzel hizmetler de ortaya koyuyoruz. İşte siz de bahsettiniz; özellikle bu köy yolları, yayla yolları, mezralar... Hem tarımsal kalkınma daire başkanlığımızla ilgili boyutunda, hem yol yapım daire başkanlığımızla ilgili boyutunda çok önemli çalışmalarımız oldu. Şöyle bir örnek verelim: Yani bu 8 yıllık kayyım döneminde bütün Van’da, bütün bu park yaptıkları kilometre 400 km. Yani BSK, bütünlü sıcak karışım dediğimiz bu sıcak asfalt, halk diliyle söylediğimiz bütün Van’da 8 yılda 400 km yapılmış. Biz 3 ayda 200 km yaptık. Bakınız, 3 ayda 200 km! 8 yılda 400 km, 3 ayda 200 km... Bunu 5 kuruş para olmadan yaptık, parasız yaptık ve bu, ileride daha neler yapabileceğimizin de kanıtıdır. Bununla birlikte, bizim yıllardır açılmayan yayla yolları, köy yolları var. Biz şunu söyledik: Her ilçemizde biz bu BSK sıcak asfaltımızı yapacağız. 11 ilçemizde hayata geçirdik. Şimdi Özalp’ta da döküyoruz, Gürpınar’da da inşallah başlayacağız. Yani halkımız şunu çok net bir şekilde görüyor: Bizden ne geliyorsa yaptığımızı görüyor. Bu önemliydi. Elbette daha yapacak çok şey var ama o hizmetlerimize devam ediyoruz. Yine VASKİ ile ilgili şunu ifade edebiliriz. Biz yıllardır çekilmeyen kanalizasyon hatlarını, içme suyu hatlarını çekmeye başladık. Her ilçemizde çalışmalarımız var. Fakat özellikle Başkale ilçemizde, yani yarım asırdır, 50 yıla yakın bir su sorunu vardı. Biz işte o su sorununu çok şükür çözdük. Haziran ayında başladık isale hattına ve büyük sorunlarla da karşılaştık. Ancak hem eş başkanımız Sayın Şemsettin Dağ’ın fedakarlıkları, VASKİ Genel Müdürümüzle ilgili genel müdür yardımcıları, daire başkanlarının fedakarlıkları, yine Başkale belediye başkanlarımız Cengiz Başkanım, Fevzi Başkanım... Gerçekten o işte biz Başkale’ye 30 km uzaklıkta, 3.000 rakımda Şiveş Yaylası’ndan getirdik. Hakikaten o su çok şifalı bir su, çok bereketli bir su ve insanların hep hayal ettiği, “Ya bu su keşke bir gün Başkale’ye gelse,” diye hayıflandığı bir suyu biz işte 5 ay gibi kısa bir sürede... Burada yüklenici firmaya da gerçekten teşekkür ediyoruz. Yaklaşık 30-35 km isale hattını çekerek, merkezde 1000 metreküplük bir depo, yine o isale hattı üzerinde maslaklar, depolarla birlikte 300’lük çelik ve çok sağlıklı borularla o içme suyunu biz ilçemize getirdik. Geçen hafta gittik, açılışını yaptık. Hayırlı olsun, halkımıza afiyet şeker olsun. Demek ki siz halkın kaynaklarını halk için seferber ettiğinizde işte böyle hizmetler de üretebiliyorsunuz. Biliyorsunuz, halk toplantıları açtık. O boyutuyla hem merkezde hem ilçelerde çalışmalarımız son hızıyla devam ediyor. Şey çok önemli: Bugüne kadar olan büyükşehir belediyesi bir tane Van’lı gence, üniversiteli gence eğitim desteği vermedi. Ama biz, keşke daha fazlası elimizden gelseydi. Çünkü bu kadar ekonomik krizin olduğu, enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda, biz öğrencilere 50.000 TL de ayda ödesek azdır, onu biliyoruz. Fakat belediyenin imkanları da ortada. Gerçekten batırmışlar burayı. Buna rağmen biz 320 Van’lı gence ayda 3.000 TL olmak üzere eğitim desteği de vermeye başladık. İlk iki aylık ödemelerini de yaptık. Helal hoş olsun! Keşke imkanımız olsaydı daha fazlasını da yapabilseydik. Yine biliyorsunuz, halkımızın refah düzeyini yükseltene kadar biz sosyal hizmetler daire başkanlığımız tarafından halkımızın hakkı olan desteği de sunuyoruz. Hem market kart, hem diğer JIN Kart başta olmak üzere halkımızın en azından 45.000 TL marketten alışveriş yapabilecek gücü olsun diye katkılarımız devam ediyor. Biliyorsunuz, burada büyük bir işsizlik var. Van, hem jeopolitik durumu hem de stratejik konumu açısından... Aslında burada hem turizm potansiyeli, hem tarım-hayvancılık potansiyeli, hem de sanayi-ticaret potansiyeli çok yüksek bir kent. Fakat bu yüksek potansiyeline rağmen büyük bir işsizlik ve yoksullukla karşı karşıyayız. Bu bizi üzüyor, üzüntünün haricinde gerçekten yani onurumuza dokunan bir duruma gelmiş. Çünkü biz burada nasıl derin bir yoksulluk olduğunu, nasıl gençlerin üniversite okuyan gençlerin işsizliğe mahkum edildiğini, göçe mahkum edildiğini birebir şahidiyiz. Burada biz bu 8 aylık süreçte emin olun 10.000'den fazla insanımız gelmiş, burada bizden iş talebinde bulunmuş. Haklarıdır, gerçekten... Biz hissediyoruz, görüyoruz; ihtiyaçları olmazsa asla tenezzül etmezler, aslında gelmezler. Ama çok çaresizler ve geliyorlar. Elbette bizler de bir derman olmak istiyoruz, bir çare olmak istiyoruz. Fakat imkanlarımız kısıtlı. Bunun için işte özel sektör yatırımlarıyla ilgili çalışmalarımız da var. Hamza Bey, bununla ilgili özellikle buradaki turizm potansiyeli olması gereken noktaya çıkarmak... Şimdi, bu ayın 28'inde bizim bir uluslararası turizm fuarımız var. Çok önemsedik, çok da iyi hazırlandık, çok da iyi katılımcılar gelecek. Van’ı, kentimizi, tarihimizi, tarihi-kültürel güzelliklerimizi, doğal güzelliklerimizi o insanlara gösterme fırsatımız da olacak. Dolayısıyla buradaki işsizliğe bir nebze derman olabilme açısından bizim buradaki turizm potansiyelini yükseltmemiz lazım. Hem kış turizmi boyutunda büyük bir potansiyele sahip, hem tarih, inanç ve kültür turizminde... Türkiye'de olmayan bütün tarihi yapılar, kiliselerden tutun manastırlara kadar, kalelerden camilere kadar... Bununla birlikte doğal güzelliklerimiz, işte Van Gölü, yani bizim göz bebeğimiz.
Bununla birlikte yine Başkale'deki işte travertenlerden tutun Kufiraz'da peri bacalarına, Muradiye Şelalesi'ne kadar her yerinde aslında tarih akan, güzellik akan bir kente saygısı... İşte bu turizm potansiyeli olması gereken noktaya çıkardığımızda bu işsizliğe büyük bir çare olacağını düşünüyoruz. Yine tarım konusunda Van bir tarım kentidir; tarıma elverişli Türkiye'nin ilk 5 ilinden biridir. Buradaki işte mera alanları, yaylalar dolayısıyla da milyonlarca küçükbaş ve büyükbaş hayvanın yetiştirilmesine uygun bir coğrafyaya sahibiz. Fakat bu potansiyeli de biz hiçbir zaman olması gereken noktaya getirmedik. İşte sizin de bahsettiğiniz kooperatifçilik... Kooperatifçilik başta olmak üzere yerel çiftçinin, yerel köyünün, gençlerin orada desteklenmesi, üretim olanaklarının artması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi... Bununla birlikte hem işte ekim zamanı hem hasat zamanı çiftçilerimize belediyelerin katkısı; işte gübreden ilaç desteğine kadar, tohum desteğine kadar... Bütün bunlarla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor.
Ulaşım konusunda bizim şu anda bir ulaşım çalışmamız var, bitmek üzere; orta, kısa da uzun vadede yapacaklarımız var. Yani otobüs sayılarımızın yetersiz olduğunu belirtelim. Yine geçmişe döneceğiz fakat işte farklı resmi kurumlara bu kadar paralar peşkeş çekilirken keşke bir 50 tane otobüs alsaydık. Şimdi yetiştiremiyoruz. Yani köylerden talepler var, ilçelerde talepler var. Bir de şu var mesela Bahçesaray’a biz gelmeden önce servis yoktu, yani belediye otobüsleri oraya gitmiyordu. Sanki orası bana ait değil, sanki bura insanlığın belediye hizmetlerinden yararlanma hakkı yokmuş gibi. Ya da Erciş... Şimdi biz bu iki ilçemize de otobüs seferleri başlattık ve otobüs alımı için belediye meclisimizden karar da çıkardık; bir 30 otobüs alımı açısından. İnşallah para bulabilirsek hızlıca alacağız. Elbette yani bu üniversite ile merkez arasındaki ulaşım sıkıntısı var, yetersiz. Onların da o otobüs seferlerini artırma çalışmalarımız var. Yine işte ulaşımla ilgili 5 yıldır atıl durumda bırakılan bizim deniz otobüslerimiz vardı, iki tane. Deniz otobüslerini biz faaliyete geçirdik. 4 yıl, 5 yıl sonra işte Edremit - Akdamar Adası hatta Edremit - Üniversite arası da... Biz bu çalışmalarımızı da başlattık. Üniversiteyle de iletişime geçtik; oradaki limanda bir sıkıntı var, oradaki dip çamuru çok birikmiş, limanda şeyler yanaşamıyor, otobüsler yanaşamıyor. Bunun çaresine bakacağız. Bununla birlikte özellikle Van Gölü’nün işte temizlenmesi konusunda, oradaki dip çamurun temizlenmesi konusunda da büyük çalışmalar yaptık. Bekir Kaya döneminde aslında başlatılan bu çalışma kayyum sürecinde de devam etmiş. Biz de geldiğimiz günden beri toplamda 2 milyon metreküpe yakın bir dip çamuru temizliği yaptık, daha temiz bir hale getirdik. O boyutuyla çalışmalarımız devam ediyor. Yine Van Gölü’nün hep temiz kalması açısından, Van Gölü’ne akan akar suların önünün küçük de olsa o arıtma tesisleriyle, o ekipmanlarla kapatılması... Yine Van Gölü’nün etrafındaki belediyelerle ortak bir Van Gölü Belediyeler Birliği’ni kurmak... Çünkü siz kendi sorumluluğunuz altındaki sahayı ne kadar temiz tutarsanız tutun, eğer Tatvan’da, eğer Ahlat’ta, eğer Adilcevaz’da göl kirletiliyorsa, o sirkülasyon buralara kadar da yansıyor. Dolayısıyla bu çalışmalarımızı da yürütüyoruz. Dediğimiz gibi, istihdama yönelik hem tarımda hem turizmde, bununla birlikte yine diğer sanayi, tekstil alanlarında uluslararası firmalarla görüşmelerimiz var. Hakikaten burada her ne kadar hükümet bizim elimizi ayağımızı bağlıyorsa, hizmet üretememe konusunda aslında bizim şahsımızda Van halkını cezalandırdığını bilmiyor. 200 bin insanın cezalandırdığını da belirtmek isteriz. Her ne kadar hükümetin bu kadar etrafımızı daraltma girişimleri varsa da dünyada da bize büyük bir sempati var. Buralara gelip bize destek sunmak isteyen, özel sektör yatırımları yapmak isteyen firmalar da var. Biz bunlarla da iletişim hâlindeyiz. Dolayısıyla burada istihdama yönelik yatırım yapacak tüm işverenleri de bekliyoruz. Her zaman onların destekçisi olacağımızı, onlara kolaylaştırıcı bir pozisyonda olacağımızı hep belirttik. Sadece iki hassasiyetimiz var: bir, ekoloji; çevreyi tahrip etmeyecek, çevreyi koruyacak ve aynı zamanda emekçiyi de koruyacak, emekçinin hakkını da koruyacak bir anlayışla buradaki tüm yatırımları destekleyeceğiz. Bu boyutuyla da evet, yapacak çok işimiz var. İnşallah bundan sonraki süreçte de bu kolektif akılla çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Sayın Zeydan, son olarak sizin mazbatanızla ilgili yaşanan kriz, halklar arasında kitlesel ve sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Partinizle birlikte CHP, TİP, SOL Parti, EMEP ve diğer partilerin tepkisiyle, günlerce direnen Van halklarının yanında yer aldılar. İktidar geri adım attı. Van'la başlayan kayyum tepkisi, her geçen gün daha da büyüyerek bir direnişe dönüştü. Atanan kayyumların geri çekilme olasılığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gasp girişiminden önce de aslında halk kendi konumunu ortaya koymuştu. Yani 14 belediyenin 14'ünü de partisine kazandırarak aslında kendi iradesini sahiplenme konusunda ne kadar kararlı olduğunu ortaya koymuştu. Hemen akabinde AKP'li adayın il başkanıyla birlikte gidip mazbata gaspı girişimini denemesi sonrası halk yeniden iradesine sahip çıktı ve hakikaten çok tarihi, çok görkemli bir demokrasi sahiplenmesi, bir irade sahiplenmesi, bir adalet sahiplenmesi ortaya çıktı. Elbette bunu beklemiyorlardı. Yani hem AKP'nin adayı hem hükümet hem de bu kararı alan yargıçlar herhalde şunu bekliyorlardı: "Ya, biz yine bu halkın iradesini, onurunu gasp ederiz, biz yine hırsızlıklarımıza, yolsuzluklarımıza kaldığımız yerden devam ederiz, kimse de sesini çıkaramaz." Ama öyle olmadığını bu halk gösterdi. Bu halk onuruna sahip çıktı, bu halk iradesine sahip çıktı, bu halk demokrasiye sahip çıktı, bu halk hukuka sahip çıktı, bu halk adalete sahip çıktı. Ve bu sahiplenme hakikaten büyük bir dayanışmayı da ortaya çıkardı. Yani burada Van'da bizim partimizin dışındaki neredeyse bütün partiler bu hukuksuzluğa, bu gaspa karşı çıktılar. Demokratik haklarını kullanmak için sokağa çıktılar. Bununla birlikte sadece siyasi partiler değil, buradaki bütün sivil toplum kuruluşları, bütün demokratik kitle örgütleri de bu dayanışmanın içerisine yer aldı. Ve açıkçası, bu artık sadece Van'la da sınırlı kalmayan, Türkiye'nin tamamına yansıyan, neredeyse 85 milyon yurttaşımızın ve bütün siyasi partilerin, STK'lerin dayanışmasına dönüştü. Neyin dayanışmasıydı? Halk iradesinin sahiplenilmesi, demokrasinin sahiplenilmesi, hukukun sahiplenilmesi ve adaletin sahiplenilmesinin bir dayanışmasıydı. Ve bu dayanışma Yüksek Seçim Kurulu'nun kararıyla da yerini buldu. Şimdi burada şu önemliydi: Eğer sizin hakkınız yeniyorsa, eğer adalet, hukuk, anayasa, yasa ayaklar altına alınıyorsa, eğer halkın iradesi ayaklar altına alınıyorsa, siz demokratik tepkinizi, itirazınızı ortaya koyduğunuz zaman hakkınızı alabiliyorsunuz, size ait olanı alabiliyorsunuz. Dolayısıyla bu önemli bir eşikti bana göre. Yani demokrasiyi sahiplenme konusunda bizim beklentimiz yine bunu ifade ediyoruz: Van'da ortaya çıkan bu dayanışmanın, bu hukukun, adaletin, insan haklarının, demokrasinin etrafında buluşan bu dayanışmanın sadece Van'la sınırlı kalmaması ve Türkiye'nin tamamına yayılması. Çünkü hep söyledik: Bugün Türkiye toplumunun, Türkiye halklarının ihtiyacı kutuplaştırma, ötekileştirme, çatışma, kayyum gaspı, kavga değil. Biz bunları çok çektik; canlarımız gitti, ekonomi çöktü, insanlar perişan oldu. Dolayısıyla bunların ortadan kalkması için en acil şey nedir? İşte toplumsal barıştır. Bu nasıl sağlanacak? Bu, eşitlikçi, çoğulcu, özgürlükçü bir anayasayla ve demokrasiyi, hukuku, adaleti sahiplenerek başarılır. Dolayısıyla büyük bir umut yarattı aslında. Herkesin o süreçten de dersler çıkarıp yeniden Türkiye toplumunun hak ettiği demokratik, kurumsallaşmış bir yönetim anlayışını; demokratik cumhuriyetin inşasını, ortak cumhuriyet inşasını yeniden hayata geçirme olanakları da doğmuş oldu. Maalesef bu olmadı. Yani hükümet bunu istemedi ama Türkiye toplumunun geneli yine bu hassasiyeti taşıyor, ona inanıyoruz. Ve bu son dönem kayyum atamalarının hiç kimseye bir faydasının olmadığını yeniden belirtmek istiyorum. Kayyumların meşruiyeti kalmadı. Yani eskiden de haklı bir gerekçeleri yoktu fakat tırnak içerisinde o gerekçelere inanan küçük bir kesim olabilirdi. Şimdi o da yok. Hep iftira, hep yalan. Yani hiçbir dosyanız yoksa bile, işte Ahmet Özer’in dosyası mı vardı? Profesör, rektör yardımcısı. Hepimiz pırıl pırıl insanlarız, tertemiz. Eğer bizim bir suçumuz varsa, biz barış istemişiz. Biz bunun Türkiye toplumunun geleceği için savunuyoruz, savunmaya da devam edeceğiz. Ama yargıya talimat vererek yeniden hırsızlık ve yolsuzluk düzenlerinin belediyelerde devam etmesi için arkadaşlarımıza iftira atarak, bizlere iftira atarak, talimatla bizi suçluymuş gibi göstermelerinin kamuoyu nezdinde hiçbir haklı gerekçesi yok. "Haklı gerekçesi yok, kendi başkanları bile artık isyan ediyor, inanmıyor, 'Bu nedir?' diyor yani. Bu nedir? Yani demin de söylediğim gibi, bir dönem siz halk iradesini aldığınızda, düşürmüyordunuz, onur meselesi yapıyordunuz. Ne oldu? Yani, size hak olan bize hak değil mi? Biz gelelim, sizin iradenizi teslim alalım, gasp edelim, siz kabul eder misiniz? Gidelim, deneyelim. Yani bırakın, gidelim işte AKP'nin en küçük beldesini, en küçük beldesini, gidelim zorla zapt ederim uydurma bir mahkeme kararıyla, ederler mi? Eğer kabul ediyorsa, biz de edelim ama hiç kimse, insan onurunu taşan bir şey kabul etmez. Dolayısıyla, bizim arkadaşlarımızın hepsi pırıl pırıl. Bu 8 aylık pratikte ortaya koyduğumuz şey sadece ve sadece hakkımıza hizmet etmektir. Bunu Allah tabiriyle, halkımız da buna şahit. Dolayısıyla bu iftiralarla, bu ithamlarla kimseyi lekelemesinler. Değişik bir ifadeyle de bizler en demokratik bir şekilde, çok şeffaf bir şekilde, mesela Van’da 10.000 insanın oyuyla biz ön seçimden eş başkan olarak seçildik. İlk defa da demokratik seçim, evet, Dersim de öyle, Mardin’de öyle ve Türk bu yaşında gitti, ön seçime girdi. Devrim Demir arkadaşımızla birlikte yine Amed’te, şimdi bu kadar şeffaf halkın bağrından çıkmış adaylara, siz bunlar işte kızmak içerisindeymiş, kim inanır size? Kim inanır? Dolayısıyla önce, eğer gerçekten bu ülkenin selametini düşünüyorlarsa ve gerçekten siyaseten bir çözüm görmek istiyorlarsa, en azından iyi kötü işte halk takdir etti, halkın takdiri bu yönde, ne yapalım? 22 yıldır ikftara getiriyor. Yani biz burada halkı suçlamıyoruz ama halkın takdiri bu yönde ve buna saygı duyuyoruz. Ama onlar da bu 22 yıllık emeklerine biraz olsun saygı duyuyorlarsa, artık bu halk iradesini gasp etmekten vazgeçsinler, çünkü tarihte kara bir leke olarak üzerlerine yapışır, asla bunun hesabını demokratik bir süreçte sandıkta veremezler, halk bunun hesabını sorar.
'Ben bu çatışmalı süreci siyasi ve hukuki sürece çevirecek teorik ve pratik gücün var ama bu tecritti kaldırın.'
Dolayısıyla bizim temennimiz, bir an önce işte bu son süreçlerde MHP lideri bazı açıklamalarda bulundu, eş genel başkanlarımızın elini sıktı, bazı söylemlerde bulundu. Yani Türkiye'nin ihtiyacı sıkılı yumruklar değil, kutuplaştırma, ötekileştirme, kayyım gaspı değil. Türkiye'nin herkesin şapkasını önüne koyması, herkesin derslerden geçmişten dersler çıkararak Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşa daha iyi bir gelecek hazırlamak konusunda emek sarf etmesi, bu potansiyeli var mı ülkenin? Eğer biz gerçekten yumruklarımızı açarsak, empati duygumuzu geliştirirsek, birbirimizi anlarsak, birbirimizle oturup konuşursak, bütün bu sıkıntıların üstesinden gelebileceğimize inanıyoruz. Dolayısıyla bu son süreçte bunu kıymetli buluyoruz. Bu tecrittin bir an önce Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrittin kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Bahçeli bir çağrı yaptı, evet, o çağrıya olumlu bir cevap verdi, dedi ki, 'Ben bu çatışmalı süreci siyasi ve hukuki sürece çevirecek teorik ve pratik gücün var ama bu tecritti kaldırın.' Tecrit var. Dolayısıyla kendi örgütü de liderinin arkasında duracağını ve onun söylediklerine kıymet biçeceğini açıkladı. Bu bir fırsattır, Türkiye'nin geleceği adına, birlikte onurlu özgür yaşamı sağlama adına bir fırsattır. Umarız, isteğimiz bu fırsatın doğru temelde ve onurlu bir barışla sonlandırılması, sonuçlanması hepimizin ihtiyacı. Bu isteğimiz de budur."
Sayın Zeydan, sorularımıza verdiğiniz cevaplar ve bizi misafir ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Ben teşekkür ederim, saygılar sunarım