DERSİM- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Öğretmen ve sanatçı Abidin Biter Gazeteci-Yazar Özlem Armen’nin sorularını yanıtladı. ' Biter: Xızır senin yüreğindedir. Bundan güzel felsefe olabilir mi? dedi.

 -Sanat ve edebiyatını çetin bir tarihi zorlu bir geçmişi var. Bugüne ulaşması kolay olmasa gerek! Dersimli sanatçılarımızın kılmaları ve şiirleri, kendi mısralarında; acı ve hüzün taşır. Bu toprağın ruhuyla bütünleşen sesler için neler söylemek istersiniz?

Acıların en yoğun yaşadığı coğrafyada yaşıyoruz. Biliyorsun, başta Dersim, olmak üzere Maraş, Çorum, Sivas gibi illerde yaşayan Alevi Kızılbaşlar; yaşanan acıları iyi bilirler. Keza, doğu ve güney doğuda son kırkbeş yıllda yaşayan her kes bu katliamları ve bu yaşayanların arka planlarını, yani işin aslı bu acıları bire bir yaşadılar ve biliyorlar. Ben bu acıları kendi dönemimde siyasi anlamda yaşayanlardan biriyim. 1993 liseyi yeni bitirmiştim. O dönemde burada Dersim’de çok yoğun acılar yaşanmıştı, dolaysıyla gençlik döneminde acıları yaşayan biriyim. Tamda acının tarifi yapılırsa coğrafik olarak doğduğumuzun yerin acıların göbeğinde olduğumuzu düşünüyorum.

Acının tarifi yapılmaz işin aslı ben, o yaşadığım dönemlerde acıları anlat tarif et dersen; anlatamam. O dönemleri yaşamak gerekiyor. 1937-38’de yaşananlar bize anlattılar, anlattıklarıyla kaldılar. Bizim, o soykırımda yaralı kurtulanları ne kadar anladıysak, bizim yaşadıklarımızı da yeni nesil anca o kadar anlar…

Lakin, şunu belirtmek isterim ki; Dersimde, yaşayan her insanın kast ettiğim acıları yaşadığına inanıyorum. Bu coğrafyanın her tarafı acılarla doludur. Bana göre Dersimli insanların her biri; gülüşlerin altında o acıyı fark edersin. Gülse dahi biri acıyarak gülen biridir. Dersimli insan tipi gerçekliği budur.

-Dersimin edebiyatında Kılmalarımız nasıl oluşmuş şairlerimiz kimlerdi. Bize neler söylediler geriye neler bıraktılar sizce?

Sanat anlamında toprağın acılarıyla ruhuyla birleşen benim çocukluğumda, gençlik dönemimde başlayarak anlatayım ben. Biz, o dönemde Metin Kemal Kahraman abileri çok dinlerdik. Emekçiyi dinlerdik. Hıdır Akgül vardı rahmetli oldu erken kaybettik maalesef. O, bana bu toprağın ruhuyla kültürüyle birleşen çok nadir sanatçılardan biriydi diye düşünüyorum. O, dönemde bunlardı. Bu güne baktığımızda ise sevgili Mikail ASLAN çok önemli olduğunu düşünüyorum… bu toprağın ruhunu kültürünü dilini yansıtan nadir sanatçılardandır. Yüreğinde bu konuya eğmiş ve akademik bilgilerini tamamlamış halende devam ediyor. Bu ruhu bir çok sanatçımız yaşatıyordur buna inanıyorum. İsimleri hepsini burada zikrederek sayamam ama  şuanda Mikail Aslan, Metin Kemal Kahram, toprağımızın sesi ve yürekleridir diye bilirim.

-Gerek yaşayan Ozanlarımız ve aramızdan ayrılan sanatçılarımıza yeterince değer veriliyor mu ya da unutuyor muyuz?

Çok güzel bir soru! O, eski dönemlerde insanların müzik yapması şu şekilde olmuştur. Köy köy dolanmış, almış sazı eline derviş hane bir usulle dolanmış ve orda çalıp söylemiş kılamları. Genelde de toplumun saygı duyduğu; dedeler, pirler ve rayberlerin sanatsal tarzıdır. Sanatkarlar, birde zanaatkârlar. Sanatkarlar dediğimiz işte ozanlarımız köyden köye dolanıp müzik yapan ozanlarımızdırlar.

Bitlis tarihi kimliğine kavuştu mu? Bitlis tarihi kimliğine kavuştu mu?

Ben onların değerini, o dönemde bilindiğinin inancındayım. İşte köye geldiğinde bize çaldı söyledi manevi olarak çok büyük bi değerleri vardı. Örneğin Hüseyin Doğanay, bu söylediğim tarzdan bölgenin kadim sanatçısıdır. Bize anlatırlardı Hüseyin Doğanay’ın, köyden köye dolanırken gördüğü saygıyı ve hürmeti. Tabi şu an bizde ki; onun biraz daha modernleşmiş halidir. İnternette üzerinden yani yutubeden dinleyiciler hem dinliyor ve hemde görüntülü olarak izliyor. Bu durum aslında sanatçı ile dinleyici arasında bir kopuklukta söz konusudur.

O dönem düşünsene herkes Hüseyin Doğanay’ın etrafına toplanıyor, üç telliyle çalıyorlar işte muhabbettin dili tamda bire bir sözlü alışveriş konuşma halidir. O, dönemlerin rayberleri, pirleri, sanatkarların ve değerinin bilindiğinin inancındayım. Asıl şuanda bilinmiyor diye bilirim

-Bir yanımız Krmanciki bir yanımız Kırdaski dillerimiz artık konuşulmaz hale gelmiş. Unutulmayla yüz yüzeyiz neler söylemek istersiniz.

Şu an konuştuğumuz krmançki dilimiz; biliyorsun Dersimin bir çok yerinde krdaşki konuşanlarda var. Bu dillerimizin, yok olması anlamında çok çaba sarf edenlerde var. Tam tersi zaten çaba sarf edenleri de biliyoruz. Sonuçta bu düşünceye bu dile düşman olan bir siyasi anlayış bunun tam tersi yaşatmaya çalışanlarda var. Yani ebetteki bu dili yaşatılması için çaba sarf eden bir çok insan ve derneklerde vardır. Ama bu tarzdan bir dile ne kadar sahiplenirsen sahiplenilsin yeterli gelmiyor. Yok olmaya yüz tutmuş olduğu için ne kadar çaba sarf ederseniz edin başarılı olamayız. Ömrünü uzatırız. Mutlaka eğitim dili olmalıdır bizim dillerimiz.

Benim kendime ait bir çabam var. Ve ben bu çabayı elimden geldiğince göstermeye çalışıyorum. Bununla ilgilide sahnede yaptığım açıklamalar da yaptığım. Zazaca son albümü ‘hal sebeno’ albümü bu krmançki dilin yok olmaması içindi. Yani kişisel olarak elimden ne geliyorsa yaptığımın inancındayım. Hem konuşmalar hem yaptığım müziklerle bunu yaşatmaya çalışıyorum. Her kesinde bu konuda bir adım değil iki adım değil üç, dört, beş adım atması gerekiyor. Bütün insanların çocuklarına anlatması ve yaşatması gerekiyor canı gönülden. En büyük çabamız, bu dillerin yok olmaması için eğitim diline kavuşturma mücadelesi vermeliyiz.

-Dersimde insan doğa ve çevre ilişkisi ve insan inanç kültür ilişkisini anlatır mısınız?

Teyna diye bir eser doğan munzuroğluna ait bir eser. Diyor ki, “teynao kul dınık teyna zere hode izam boyna teberde ma teyna mendim teyna” yani bu sözlerde de söylendiği gibi”, “ma imam zere hode poya” diyor.

Doğayı da bitirdik! Kızıl başlık felsefesinde zaten doğanın yok olması demek, inancın yok olmaması demek… Doğayla özleşen bir inanç ve böyle bir inancımız var bizim. Yani güneşin doğduğu yeri öpen bir toplumuz. Ve bu inanca sahibiz işte güneş battığında, “ya mıhemed sonu verde hurduno ho” dersiz. Dolayısıyla biz doğayla beraber, doğayla bütünlüklü yaşayan inanca sahibiz.

Ve kızıl başlık felsefesinin tam göbeğinde yaşayan biri olaraktan, orda da belirttim burada da belirteyim; kendimi şanslı his edenlerdenim. Kızıl başlık felsefesi sadece bu coğrafyada değil, dünyanın genelinde bence korkulacak bir felsefe bir inanç anlayışıdır. Çünkü insanlar bundan korkar şu anda ki sistem bundan korkar, her şeyi kalpte bitiren bir anlayış çok maddiyattan uzak tamamen maneviyatla, ruhun arınmasıyla ilgili bir inançtır. Bunu acaba Dersim’de ki yaşayan ve dışarda ki insanların kaçı biliyordur. Her zaman bunun konuşması ve muhabbetti yapılmalıdır.  Ne kadar biliyoruz ne kadar çocuklarımıza anlatıyoruz. İşte ben çocuklarıma anlattığımın inancındayım. Ama birçoğumuz sahip olduğumuz inancın zenginliğini farkında değiliz diye düşünüyorum.

-İnsan yaşadığı yere benzer, o yerin toprağına, o yerin suyuna benzer, der şair. Yaşadığımız Coğrafya şairin dediği gibi benziyor muyuz?

Tabi ne demek, bana bak, suya bak birde; doğaya bak. İşte ben ta kendisiyim.  Sana bak keza sende de öyle! Bu bölgede yaşayan insanı tarif ederken, işte esmer, kara kaş, kara göz ha dağı tanımlamışsın ha bur da ki insanı tanımlamışsın.

Biz Dersim’de ki insanlar bilmiyorum belki diğerlerinde çok benziyordur.  Ama bir toplumun içinde de yürürken ben, bile ya o Dersimli’dir ya Erzincanlıdır, diye biliyorum.  Çok belli yani, insan fiziğiyle, konuşmasıyla, diliyle, gözleriyle anlattığı bütün düşüncesiyle, anlattığı insan coğrafyasına benziyor.

Ve biz Dersimliler, kendi yaşadığımız coğrafyaya çok benziyoruz.  Bu inanılmaz bir zenginlik bence. Ben, kendimi buraya ait his ediyorum, ruhumla, ruhumla zevk anlayışımla her şeyimle ben, diyorum ki; ben, burada doğdum, burada ölmeliyim. Buraya ait his ediyorum kendimi. Almanya, Fransa yani Avrupa’da çok kalıyorum ama ben kendimi oraya ait his etmiyorum.

Benim ait olduğum yer İstanbul, Gazi mahallesinde yaşadım şimdi Kartalda, azda olsa kalıyorum, bazı dönemler sabah uyandığımda birine “sodro tu xervo” demedikten sonra sekena demedikten sonra ben tat alamıyorum, keyif alamıyorum ve yerimi değiştiriyorum.

Dolayısıyla ben, nasıl ki kendimi bu doğaya ait his ediyorsam bütün Dersimliler, kendini buraya ait his etmeli. Biz, gerçekten hem fiziksel olarak hem biyolojik olarak hem düşünce olarak her şeyimizle bu dağlara, bu suya benziyoruz. Yeter ki farkına varılsın ben gerçekten inancımla, dilimle, Dersim toprağına, laik olmaya çalışıyorum, demek önemli bunun altını doldurmak önemli. Bir çok insan dışarda ben, Dersimliyim diye biliyor insan gururlanıyor. Ama bence altı boş, muhabbet ettiğinde kızıl başlıktan bas ediyoruz. O, inançtan dilden bas ediyoruz ama oturup konuştuğunda bilgisi olmadığını düşünüyorum.  Ama şu bir gerçek Dersim insanı hem dağına hem suyuna hem toprağına çok benziyor. Bu kadar doğasıyla uyumlu olan insanlar varsa da ben bilmiyorum. Senin gibi benim gibi biz bu dağların kendisiyiz.

Son olarak ne söylemek istersiniz vermek istediğiniz mesaj nedir?

Net olarak yıllardır bu mesajı veriyorum. Vermeye de devam edeceğim, hiçbir zamanda şaşmayacağım son nefesime kadar. Muhabbetlerde, konserlerde, düğünlerde her zaman beş olguyu mesaj olarak insanlara vermeye çalışıyorum. Diyorum ki artık önümüzde ki kuşağı boş verelim yeni doğacak olan çocuklara yeni doğan her ferde bir kesinlikle ana dilinizi öğretin bu söylediklerimin hepsinin özetidir.

 Bu yemek kültürü, düğün kültürü, cenaze kültürü bunların hepsinin bunların altını dolduran bu kültür, Dersimin, yani kızıl başlık kültürü, dili,  toprağı sevme bastığı her yerde, yürüdüğü her yolda kendi geçmişiyle ilgili ejdatıyla ilgili kimler burada ölmüşse kimler burada   nasıl kanlar dökülmüşse, o toprağı sevmeyi, toprağa basarken onları düşünmeyi o ejdatını düşünmeyi neler  yaşadığını düşünmeyi ha buda bizi nereye götürüyor, toprağını sevme, dil, kültür, toprak, merhamet, merhametli insan dünyada çok azalıyor neden?

Ay pet çocuğu yetiştirirsek bütün o duygusal boşluklardan duygusal yaklaşımlardan hepsinden uzaklaşırız. Maneviyattan uzaklaşırız. Ve dolayısıyla robot bir insan oluruz. Ve robot bir insandan merhamet arayamazsın. Merhamet bizi nereye götürüyor insanlığa insanlık bizi nereye götürüyor o felsefeye Kızı başlık felsefesine nereye teraziye kalpteki teraziye bütün bu beş olgu dil, toprak, merhamet, kültür insanlık bizi nereye götürdü bizim inancımıza felsefemize Kızıl baş inancımıza o da özünde terazi diyor ki önünde eğil her kesin önünde kimseye haksızlık yapma tanrı xızır senin yüreğindedir.  Bundan güzel felsefe olabilir mi her anne babada bunu anlatsın benim mesajım bu beş olgudan ibarettir...

Abidin Biter Kimdir? 
Abidin Biter Kimdir? Nereli? Kaç Yaşında? Kısa olarak Biyografisi
Abidin Biter’in doğum tarihi 10 Şubat 1977 olup doğum yeri Tunceli Dersimdir.  Tam olarak Tunceli Dersim Burnak Köyündendir. Bugün 41 yaşında olan öğretmen ve sanatçı Abidin Biter, Sanatçı Arzu Şahin ile evlidir. 2 çocukları bulunmaktadır. Burcu Kova olan sanatçının kariyer yolculuğu ise şu biçimde başlıyor.

Babası Hıdır Biter’in çocukluk senelerında kendisine aldığı Bağlama ile müzik kariyeri başlar. Eğitim ve öğrenim yaşamı Ovacık, Dersim’de başayan sanatçının üniversite senelerı Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi’nde geçer. Mezuniyetinin hemen sonrasında öğretmen olarak ilk ataması İstanbul’a Gaziosmanpaşa’ya yapılır.

Bir öğretmen maaşı ve yüreğindeki türkülerle ilk albümü olan “Türkü Gözlüm” albümünü kendi maddi olanakları ile çıkartmıştır. Türkü Gözlüm albümü ile yolu açılan sanatçı 2. ve 3. Albümünü de yaptı. Bu albümlerin sırasıyla isimleri ise şöyle; “2. albümü Ertelendim” ve” 3. albüm İsyan”.

Abidin Biter şuana dek birden fazla konser ve organizasyonun içinde yar aldı. Televizyon programlarına katıldı. Günümüzde eşi Arzu Şahin ile müzik kariyerlerini sürdürmektedirler.