GAZETECİLER Edkiden “ Gazeteci” denince bir havası vardı! Gazeteci dürüst ve kamu adına bir namus abidesi olarak bilinirdi! Kolay kolay kalemini satmaz ve her türlü haksızlığa direnirlerdi! İktidarların korkulu rüyalarıydılar ve öyle ki kimi zaman yaptıkları haberlerle iktidarları bile alaşağı etmişlerdi! Zaman değişti! İktidarlar işe kalem satın almayla başladılar. Kalemini satanlar iktidarların tüm nimetlerinden yararlanarak paraya ve şatafata boğuldular.
GAZETECİLER
Edkiden “ Gazeteci” denince bir havası vardı!
Gazeteci dürüst ve kamu adına bir namus abidesi olarak bilinirdi!
Kolay kolay kalemini satmaz ve her türlü haksızlığa direnirlerdi! İktidarların korkulu rüyalarıydılar ve öyle ki kimi zaman yaptıkları haberlerle iktidarları bile alaşağı etmişlerdi!
Zaman değişti!
İktidarlar işe kalem satın almayla başladılar. Kalemini satanlar iktidarların tüm nimetlerinden yararlanarak paraya ve şatafata boğuldular. Bu doğaldı, çünkü bunun için kalemlerini satmışlardı! Sonra bunlardan bir kısmı yaptıklarının karşılığını Milletvekilliği ile de taçlandırdılar!
Çıktıkları televizyon kanallarında aklına ve ellerine tutuşturulan ezbere laflarla hedeflerine saldırdıkça saldırdılar ve bu ülkede insanları ötekileştirmemin mihenk taşları oldular!
Diğer taraftan da gazeteciler vardı! Onlar her şeye rağmen bu ülkenin gerçeklerinden yana durdular! Eğilmediler, bükülmediler!
Peki şimdi neredeler?
Tabii ki çoğu cezaevinde!
İşte dünya da gazetecisi cezaevinde olan ve bu alanda derece yapan ülkemizde dün “ Çalışan Gazeteciler Günüydü!”
Sosyal medyada bununla ilgili geceler düzenlenmişti! Baktım, gerçek ve duruşlu gazeteci yok! “ Gazeteciyim” diye çorba içenlerin zavallığını gördüm!
Çünkü onlar asla ve asla bu ülkenin gerçekleri ile yüzleşemezler!
Sonlarının yüzleşenlerle aynı olacağından korkarlar! “ Ne me lazım” der çorbalarını içerler!
İki cümleyi ard arda getirip yazamayanlar “ Gazeteciyim” diyor!
Evet, onlar bu çağın Gazetecileri!
Çünkü bizler bir şeyler yazdığımız an da, sözcüklerimizi alıp mutlaka bir örgüte yapıştırıyorlar! Eskiden örgüt sayısı azdı ve sözler pek isabet etmezdi! Ama şimdi o kadar çoğaldı ki sözcüğü nereye sallarsan salla gidip bir örgütün kucağına düşüyor!
Sonra gel mahkeme, git mahkeme! Ardından da kesilen cezalar!
Sonrası malum!
Cezaevine düşüp yarım tas çorbayla gün dolduranlarla, şatafatlı mekanlar da ön atıştırmalık sıcak çorba ve ardın da gelsin kebaplar, gitsin çeşit salatalar...
İnsanı okumayan bir ülkede gazeteci olmak?
Ne acı şey biliyor musunuz?
Şu yazacaklarımdan dolayı sakın gazeteciyim diye bir ukalalık yaptığımı sanmayın!
Genç yaşımdan beri bulunduğum illerin yerel gazetelerine yarım yamalak makaleler yazıyordum! Kitap çalışmalarım da vardı ama bunları basmak gibi hiç bir zaman niyetim olmadı; çünkü bu ülke insanı okumuyordu! Bunu kendime bahane etmişken, arkadaşlarımın ve çocuklarımın baskısından kurtulamadım!
Madem öyle, diyerek başladım kitap çıkarmaya ve bu işe manyakça sarıldım, biliyor musunuz?
Ben yazacağım!
İster okunsun, ister okunmasın ve Haziran’a kadar en az on kitapla karşınız da olacağım!
Son nefesime kadar da yazacağım!
Ta ki Azrail bana “ Dur” diyene kadar!
Cezaevlerindeki tüm gazetecileri öpüyorum!
Diğerlerini zaten öpen öpüyor, bana sıra gelmez!