Meşhed’den başlayarak bütün İran’a yayılan halk ayaklanması, dünya gündemini belirliyor. 50 şehre yayılan, milyonlarca İranlıyı politik yaşama çeken ve büyük bir halk inisiyatifini açığa çıkartan bu ayaklanma, 1979 sonrası İran tarihinde benzersizdir.
Meşhed’den başlayarak bütün İran’a yayılan halk ayaklanması, dünya gündemini belirliyor. 50 şehre yayılan, milyonlarca İranlıyı politik yaşama çeken ve büyük bir halk inisiyatifini açığa çıkartan bu ayaklanma, 1979 sonrası İran tarihinde benzersizdir.Kimi analistler bu ayaklanmayı, 2009’daki seçim hilesi isyanına benzetiyor. Ne var ki, 2009’daki eylemler, molla rejiminin reformcu kanadının seçim hilesiyle saf dışı bırakılmasına karşıydı. Başını çekenler Musavi gibi “ıslahatçı” mollalardı. Eylemlerin perspektifi molla rejiminin içeriden dönüştürülmesiydi. Eylemlerin ağırlık merkezi başkent Tahran’dı. Eylemlerin ana gücü Tahran küçük burjuvazisiydi. Tabii ki, İran işçi sınıfı ve ezilenleri de mollalar tabakası arasında meydana gelen yarılmadan yararlanarak sokaklara çıkmışlardı. Ama rolleri, pozisyonları ikincildi.
Bugünkü isyan ise, doğrudan doğruya işçi sınıfı ve ezilenlerin eylemidir. Sokaktakilerin “reformist” mollalara dair bir umudu veya beklentisi olmadığı gibi, hatta eylemler Ruhani şahsında “reformistlere” karşı da gelişmiştir. 2009 eylemlerine öncülük eden “Reformistlerin” de bugünkü eylemlere desteği söz konusu değildir. 2018 ayaklanmasının özü, molla rejiminin bizzat kendisine karşı bir ayaklanma olmasıdır. “Kahrolsun İslam Cumhuriyeti”, “Mollalar defolsun” sloganları hareketin merkezindedir. Hareketin ağırlık merkezi yoksul “taşra”dır. Yaygınlığı bakımından 2009’u çok aşmıştır. Bir politik önderliği yoktur. Kamuoyunda görünür bir yüzü de yoktur. Kendiliğinden yönü öne çıkmaktadır. Eylem ve mücadele biçimleri, emekçi sınıflara özgüdür; dolayısıyla mollalar rejiminin zorbalık aygıtları da ezilenlerin şiddetinin hedefindedir.
2009 krizinden dört yıl sonra, “reformist” molla grubu, Ruhani devlet başkanı yapılarak, sisteme yeniden etkin biçimde entegre edildi. Ruhani’nin temel “başarısı” Batı emperyalizmiyle nükleer anlaşmayı imzalalayarak rejime ekonomik bakımdan nefes aldırmasıydı. Emperyalist ambargo ortadan kalkmadıysa da belli ölçüde hafifledi. Ama bu durum, İran’da sınıfsal çelişkileri hafifletmek bir yana keskinleştirdi. Zira “en alttakiler”in ekonomik durumu düzelmek bir yana kötüleşti. Tepedeki mollalar tabakası ise ölçüsüzce zenginleşti. Ülke kaynakları İran yayılmacılığı doğrultusunda, savaş harcamalarında kullanıldı. Nihayet İran işçi sınıfı ve yoksullarının isyanı Meşhed’den başlayarak tüm İran’a yayıldı. Kürt, Arap ve Acem halkların ulusal baskıya karşı isyanları da yoksulların başkaldırısıyla birlikte meydanlara çıktı.
Kapitalizmin varoluşsal bir bunalım içinde olduğunu daha önce de ifade etmiştik. Bu bunalım öyledir ki; herhangi bir bölgede yerel çatışmalar, savaşlar baş gösterebilir, herhangi bir ülkede halk ayaklanmaları patlak verebilir, askeri veya sivil darbeler yaşanabilir. Küresel kapitalist sistemin zinciri her an herhangi bir ülkeden kırılabilir. Bu bunalım, Ortadoğu bölgesinde özellikle yoğunlaşmaktadır. 2011 Tunus-Mısır ayaklanmalarıyla meydana çıkan bölgesel bir devrimci durum Ortadoğu’da halen hüküm sürmektedir.
İran’da mollalar rejimine karşı 2009’da düzen içi sınırlarda, 2018’de ise doğrudan devrimci sloganlarla meydana gelen isyanlar, bölgesel devrimci durumun bir parçasıdır. Eğer 2009 ayaklanması, İran siyasetini dönüştürmüş ve nihayetinde “reformist” mollaların hakimiyetine yol açmışsa, 2018 ayaklanması da İran’da devrimci mücadelenin yolunu yeniden açacaktır. Bugünkü halk ayaklanması belki mollalar rejiminin gaddar aygıtlarıyla bastırılacak, ama devrimci örgütlerin yeniden doğuşuyla sonuçlanacaktır. İran’da devrimci mücadele, 1979 Devrimi’nin ardından, mollaların faşist zorbalığıyla imha edilmiş, devrimci hareketler sürgünde yaşamaya zorlanmıştı. Şimdi artık İran devrimci hareketini sürgüne zorlayan esas etken, yani halk kitlelerinden yalıtılmışlık ortadan kalkmıştır.
Bugün yaşanan halk isyanı ne ABD tarafından çıkartılmıştır, ne de ABD ile herhangi bir ilgisi vardır. ABD başkanı Donald Trump’ın bu isyanı “destekleyen” açıklamaları, karşı devrimci bir müdahaleden başka bir anlam taşımaz. Aslında İran’da 1979 Devrimi’nin ruhu, bilinci, yordamları dirilmektedir. Bu devrimci gelişmenin paniğe sevk ettiği emperyalist gericilik, harekete daha başından müdahale ederek onu gerici bir eksene zorlamak istemektedir. Trump’ın açıklamaları İran halkında nefretle karşılanarak, gelişen halk hareketini zayıflatmış ve alanını daraltmıştır. Bunun yarattığı zayıflama da ancak, devrimci, sosyalist hareketlerin yeniden örgütlenmesiyle aşılabilecektir.