KADIN VE DOĞA Kadının sömürülmesi ile doğanın sömürülmesi arasındaki bağlantıyı iyi irdelemek gerekir. Eko feministlerin kadına ve doğaya bakışını iyi ele almak lazım.
KADIN VE DOĞA
Kadının sömürülmesi ile doğanın sömürülmesi arasındaki bağlantıyı iyi irdelemek gerekir. Eko
feministlerin kadına ve doğaya bakışını iyi ele almak lazım. Tarihsel olumsuzlukları yok sayarak, bir
kadın doğasından söz edemesek de, kadınsallığın, erkeksellikten belirli şekillerde ayrıştırıldığını
yadsıyamayız.
Kadınlar günümüzde sömürüye dayalı her sistemin bir parçası olmaktan asla kurulamamıştır.
Egemen toplumda insanın tanımlanış şekli bile bir baskı aracı haline getirilmiş. Toplumsal doğamızda,
kadınların kendi güçlerini keşfettikleri, kendilerini kendi için tanımladıkları bir yüz yıldan geçiyor.
Kadınsal değerler ile erkeklerin normlarını alaşağı etmenin zamanı gelmiştir. Tarihsel mücadele
birikimleri gösteriyor ki aslında erkek sorunundan söz etmenin vakti çoktan gelmiştir.
Varoluşunu sorgulama, cinsiyetini sorgulama ve erkekselliği baştan tanımlamak gerekir. 21 yüz
yılda biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet bir çok kadın hareketinde halen muğlaktır. Bu bağlamda
biyolojik cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyetin kapsamlı açıklayıcı niteliğine sahip bir şekilde cinsiyet
özgürlükçü kadın devrimini ele almak lazım. Kadını beden ve bilinç ayrımının dışında
kavramsallaştırmanın en zor olduğu yer katılımcı çevre tartışmasıdır. Kadını ve doğayı bir bütün
olarak ele aldığımızda insan ve üretimi doğru ele almış oluruz. Özünde toplumsal doğamızda hiçbir
varlık başka bir organik varlık üzerinde varlığın yöntemi olarak görülemez. Doğa asla insanı mutlu
etmek için organize edilmemiştir. Aynı durum kadın ve erkek için de geçerli fakat erkeğin absürt
doğası baskıya hakim.
Kadın ve doğayı anlamak ahlaki bir kader olduğu açıktır. En açıklayıcı şekliyle her türlü ayrıştırıcı
karakteri ortaya çıkaran kapitalist sistemi iyi değerlendirmekten gerekir. Tıpkı insan ve hayvan
arasında spesifik farkı gibi. Akıl ve üstünlük ayrıcalığını verdiği anlamına da gelmez. Neolitik
dönemden günümüze kadını hem hizmetkar, hem idol olarak görenler var. Hakikatin, özgürlüğün
sembolü olarak tanrıçalaştıranlarda vardır. Dedikodu, yalan, büyücü diye şeytanlaştıranda vardır.
İnsanı kadın erkek olarak ayıranlarda vardır.
Dünyada feminizm gerçekten kadına yapılan baskıya karşı çözüm arayışı içine girmekse en
başında somut belli başlı dayakları olmalı. Dünyada kadının baskı altına alınmasında, ırkçılık, dincilik,
ekonomi, savaşlar ve cinsiyetçilik ve bu sistemlere karşı ayrımcılık olmaksızın mücadele edilmeli.
Feministler ev içi şiddetten cinsel istismardan saldırılardan korumaya yönelik değerli mücadeleleri
vardır. Fakat buna göre feminizm en temel anlamda cinsiyet eşitliğini savunmalı ve dünya savaşlarını
karşı başkaldırması gerekmez mi?
Feministlerin göz ardı ettiği ve kendi temel argümanlarıyla çeliştiği eylemler içerisinde belli ülke
ve kültürlerin dışına çıkamadığı son tahlillerde görülmüştür. Örneğin feministler bugün orta doğu
özelinde Suriye ve Rojava daki vahşetler ve mülteciler için temel gündemleri savaş olması gerekmez
miydi? Özünde ekofeminizm ataerkilliği eleştirisinde şu kesinlik vardır doğa ve kadın ilişkisini
merkezine alır. Bu naçizane önerime karşılık olarak, kadınların kendi gerçekleştire bilmeleri için
dünyada ortak mücadele ağı kurmalı ve her türlü ekolojik tahribata ve savaşa karşı durmalı.
Kadın ve doğa evrensel baskı aracı olmaktan bıktılar. Lütuf olarak devletler ve sistemler zorunlu
çıkarları için, yasal düzenleme değişikliğinde bulunması düşündürücüdür. Kadın, erkek arasındaki
tarihsel ilişki şiddet içerikli süre geldi. Buna karşı kadın ve doğa toplumsallığımızın en demokratik
ilişkisinin örneğidir.