Kürtler, HDP‘den önce çok sayıda parti kurdular ama ömürleri uzun sürmedi. Hemen yasaklanıp kapatıldılar.
Kürtler, HDP‘den önce çok sayıda parti kurdular ama ömürleri uzun sürmedi. Hemen yasaklanıp kapatıldılar. Kürtler barışa ve halkların kardeşleğine angaje politika yaptıkları için, hemen yenisini açtılar. Bu partilerde her etnik ve dinsel gruba yer verdiler. Rojava‘da ki uygulamaları hayata geçirdiler. Kadın erkek eşitliğine ve halkların etnik ve dinsel özgürlüğüne büyük değer verdiler. Yahudi asıllı Alman tarihçi Prof. Michael Wolfsohn, Süddeutsche Zeitung‘da yazdığı bir makalede Ortadoğu halklarına Rojava modelini övgü ile tavsiye ediyor.
HDP‘de Türk bileşenlerin olması bu nedenle doğal ve halkların yararına bir davranıştır. HDP ve bileşenleri seçimden öyle büyük bir zaferle çıkmasalar bile, devletin ırkçı, baskıcı, militarist anti Kürt yapısıyla, üfürükçü, çocuk tecavüzcüsü İslami cemiyetlerin propagandası ve ağır baskılarına rağmen baraj altına düşmediler. Şüphesiz bunda bileşenlerin payı vardır. Ancak ağır bedeller ödeyen Kürtlerin geniş omuzları olmasaydı barajaltı
kalmaları mukadderdi. Realite bunca açıkken, bizim bileşenlerin ayakları daha yere basmadan HDP‘den ayrılıp tarih olmuş eski partilerine geçme arzularını anlamak oldukça güçtür.
Mademki HDP‘den seçildin, sana o oyu veren Kürde ve Türk emekçiye saygı gereği orada kalmak birliği daha güçlendirmiş olur. Kaldı ki çoğunlukla Kürtlerin oyu ile oraya gelmişsen onlara karşı vicdani sorumluluğun var. Eğer daha başında böyle bir niyetle girmişlerse, kimsenin bir diyeceği olamaz. HDP‘yi Türkiye partisi yaparken, Kürtler mırıldanıyor ama sessizliğini sürdürüyor. Türk İslam faşizmine karşı halkların güçbirliğini yükseltmenin hayati olduğunu biliyor.
Öbür yandan sistemin kalıcılığı artık iyi görülmüş olmalı ki, Türk demokratlar sistemle anlaşma yoluna giriyorlar. Fazıl Say, açıktan konuşuyor. Yüksekova‘da anne ve bebeği katleden daha bilinmezken Oya Baydar‘ın yazdıkları oldukça düşündürücü. Saray 2015 Haziran seçimini kaybederken öldürülen iki polisi bahane etmiş Kürtlere seferberlik açmıştı. Hani FETO darbesi dedikleri de bir çeşit „Allah!ın lütfu“ görülmemiş miydi? Bu kadın ve bebeğini katleden bilinmezken, çocuğunun adı Bedirhan ve kadının köylülere yakınlığı basına bunca yansımışken, neden Kürtler öldürsünler? Acaba yeni bir „Allah‘ın lütfu“ olarak SS derin devleti yapmış olamaz mı? Önceki örneklerine bakınca pekala olabilir. Oya Hanım oldukça subjektif davranıyor, mağdura vurmayı marifet görüyor veya Sisteme, bak ben buyum demek istiyor. Oya Hanım‘ı bir panel için Zürich Havaalanından alan Kürtler kendi aralarında Kürtçe konuşunca „Of Kürtlerin arasında kaldım“ deyip sıkıldığını, bir arkadaşım nakletmişti.
Başa dönersek HDP de herhangi bir plan program yapılmamış olmalı ki, vekilleri parti disiplinine uygun beyanatlar vereceğine, kafasına eseni söylüyorlar. Müslüm Doğan‘ın ABD‘ye yönelik söyledikleri anlaşılır gibi değil. Bu arkadaşın ne dünyadan ne politikadan haberi olmasa gerek. HDP-Bileşenleri, kendilerini seçen halka saygılı tavır sergilemiyorlar. Bu partinin organları yok mu? Bu dağınıklığın, her kafadan bir ses çıkmanın önüne geçilemiyor mu?
Haydar Işık Ağustos 2018