Paranızı Dolara veya altına çevirin dediği için birisi Eylem'e bencil dedi. Ben de şöyle dedim: "Bir kişinin bencilliği ile ülke batıyorsa batsın zaten, çünkü öyle bir yer ülke değil ancak kabiledir.
Paranızı Dolara veya altına çevirin dediği için birisi Eylem'e bencil dedi. Ben de şöyle dedim: "Bir kişinin bencilliği ile ülke batıyorsa batsın zaten, çünkü öyle bir yer ülke değil ancak kabiledir.Devalüasyon enflasyonu tetikler, enflasyon faizleri tetikler. Bu ikisi hızla Ülkede yaşayan insanları fakirleştirir, şirketlerin değeri paçavraya döner, sonra kenarda bekleyen yerli yabancı aç kurt sürüleri saldırıp bu şirketleri ele geçirir. Bir hükümet bu kadar hızlı değer kaybeden ulusal para birimi için adım atmıyorsa, o zaman aç kurt sürüsü bizzat bu hükümet ve yandaşlarıdır. Bunların yurt dışına çıkardığı inanılmaz büyük paralar, TL iyice zibil olunca -ki çok kalmadı buna- sanki yabancı sermaye ve yatırımcı gibi gelip bu şirketleri ele geçirecekler. Bu da servet transferinin bir başka şeklidir. Sadece rejim değişmiyor, mevcut Türk iş dünyasından bu adama biat etmeyenlerin her şeyini ele geçirmek ve ekonomik sistemi de değiştirmek bu planın parçası."
Şimdi devam ediyorum teorime:
Bugün itibarı ile borsa şirketlerinin toplam değeri 781 milyar TL. Bugün de bu 144 Milyar dolar filan. (Her gün milyar dolar azalıyor) Bu iktidarın hedefinde çok önemli bazı şirketleri ele geçirip kendi yandaşlarına dolayısıyla kendi kontrolleri altına alma planı var. Sadece yönetimini değil Turkcell ve kayyum şirketlerinde olduğu gibi. Mülkiyetini ele geçirme. Ama paranız olsa bile bunu yapamazsınız, çünkü çoğunun borsaya açıklık oranı düşük, bir de pahalıya gelir böyle. Peki nasıl yaparsınız? Şirketlerin hepsinin borcu var, büyük krediler. Hem TL hem de yabancı paralarla. Önce TL değerini düşürmeye başlarsınız, yabancı para borcu olan şirketler bir anda zora girerler. TL kredi faizlerini yüksek tutup likiditeyi de kısarsanız bu şirketler TL kredi çekip döviz pozisyonlarını kapatamazlar. Zaten bankacılık sistemi bu kadar krediyi de veremez. Bu arada enflasyon arttığı için de satışlar düşmeye, şirketler nakit krizine girmeye başlar. Nakit krizi demek, önce işçi çıkarmalar, ardından varlıklarını nakite çevirmeye yol açar. Ama büyük krizlerde varlık satışı zordur, çok ucuza gider. Bankalar sıkıştırmaya başlar, sonunda default olursunuz yani kredileri ödeyemez duruma düşersiniz ve bankalar teminatları kullanır. Nedir bu teminatlar? Şirketin tüm varlıkları, hisse senetleri, malları, gayrimenkulleri filan. Her şey gider, bunların değeri bir anda çöp olur. Fakat, çok sayıda şirket bu duruma düşünce bu kez de bankalar nakit krizine girerler ve merkez bankasından, hazineden yardım isterler. Tabi efendim hemen veririz. Ama bunun sonu acıdır. Bir sonraki adım TMSF bankalara el koyar, yönetimlerine kayyum atar, arkasından bankaların el koyduğu şirketleri satışa çıkarır. Bilim bakalım bunları kim alır?
Fazla mı komplo teorisi oldu? Ama bunun teori olmadığını ne yazık ki çok geçmeden göreceğiz. Şu kadarını söyleyeyim: Hedefte Türkiye"nin en büyük özel holdingi başta olmak üzere onlarca dev şirket ve yine Türkiye'nin çok önemli birkaç bankası var. Eğer bu adamın iş yapma şeklini hala anlamadıysanız ben ne yapayım. Medyayı nasıl ele geçirdiklerini görmediniz mi? Ama medya ucuzdu, bu şirketler çok değerli ve pahalı. O yüzden önce değerlerinin çöp edilmesi gerekli. Bu plan, bunun başlangıcı işte.
1991 yılından beri her krizde iş hayatındaydım ve her krizin bir karakteri vardı. Ama bir planı yoktu. Bu krizin de karakteri var ama bu planlanmış bir kriz. Daha doğrusu önlenmesi mümkün olmayan bir krizi siyasi iktidarın bilerek derinleştirip bir plan dahilinde kendini güçlendirmesi senaryosu. Aynı 15 Temmuz darbe girişiminin önceden bilinmesine karşın bir şey yapmayıp sonra da bunun fırsata çevrilmesi gibi. Yani kontrollü kriz. Sonra ekonomik olağanüstü hal.