SAVAŞ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR Başlığımın sahibi sevgili Mustafa Sütlüaş’ın söylediği gibi savaş bir halk problemidir. Savaş çığırtkanlığı yapmak ve yürekli televizyoncuların, gazetecilerin olmaması bu çığırtkanlığın giderek büyümesine ve körü körüne hareket etmemize olanak sağlıyor.

SAVAŞ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR

Başlığımın sahibi sevgili Mustafa Sütlüaş’ın söylediği gibi savaş bir halk problemidir.
Savaş çığırtkanlığı yapmak ve yürekli televizyoncuların, gazetecilerin olmaması bu çığırtkanlığın giderek büyümesine ve körü körüne hareket etmemize olanak sağlıyor.
Her zaman anlamadığım bir şey vardır. Altmış yaş üstü kuşağı elinde kumandaları karşılarında televizyonunu izlerken neden savaş çığırtkanlığı yaparlar?
Ömrünü tüketmiş artık bir avuç toprak olmasına az kalmışken daha yeni yirmilik dişleri çıkan gençleri neden savaşa sürüklerler. Cevabı basit tabii ki ama sözlerim bitmeden içeri atılmak istemiyorum. :)
Türkiye vatandaşı herkes bir şekilde Türkiye’ye olan ödevlerini yerine getiriyorlar. Kadınlar gerek devlet dairelerinde çalışarak gerek devlete bağlı başka kurumlarda görev alarak bunu yapıyorlar, erkekler ise askerlik ve türevleriyle bu ödevlerini yapıyorlar.
Kendi sınırlarımızı korumak gereken bu dönemde üstelik bizim sınırımız olmayan, bir yerde Afrin de ne işimiz var? Sizler televizyonlarınızın, telefonlarınızın başında “ haydi savaşa “ , “ gazamız mübarek olsun “ gibi çığırtkanlıklar yaparken eksi onlarda nöbet tutan ve her an ölüm tehlikesiyle burun buruna olan daha kendi düşüncesi bile olmayan gençleri hiç düşünmediniz.( Bu sözüm kendi fikri ve bilinci yerinde olup da isteyerek savaşan gençler için dahil değildir.)
Afrin de ne işimiz var dediğimde beni yuhaladığınızı, hakaret ettiğinizi ve yüzüme karşı asla söyleyemeyeceğiniz kelimeleri kurduğunuzu biliyorum. Karakter meselesidir ancak sizlere söylemek isterim ki emin olun bu savaştan hepimiz zararlı çıkacağız ve emin olun ki bu savaşın Fırat Kalkanı diye adlandırılan savaşla ve orada ölen yetmiş iki gencimizle hiç mi ama hiç alakası yok.
Tarih diye bir şey var. Yaşadığımız dönemi asla doğru düzgün yazamaz, eğer bu makaleyi okuyan sizler ve ben yaşıyor olursak bundan elli yıl sonra demek istediklerimi çok iyi anlayacağınızdan eminim. Tabi iş işten çoktan geçmiş olacak.
Barışı savunmanın suç sayıldığı bu dönemde bu makaleleri yazmak gerçekten çok güç ancak geçtiğimiz günlerde ölüm yıl dönümü olan sevgili Mehmet Ali Birand’ın da dediği gibi koyun sürüsünden birinin başının kaldırması gerekiyor. Belki başını kaldıranlar olarak başımız kesilecek ancak onurlu bir şekilde ölmüş olmak insanı her zaman gururlandıracaktır.
Her söylediğim sözün bitiminde, her yazımın sonunda olduğu gibi bunun sonunda da vatan haini ilan edileceğimden eminim ama kendi doğru bildiğim yolda yazdığım zaman ve özellikle de bana kısıtlamalar getirmeye çalıştığınızda aslında ne kadar doğru ve gerçek bir yolda adımlar attığımı görüyorum.
Demekten dilimizde tüyler bitti ancak, yine yineleyeceğim.
Biz Türkiye de barışı savunanlar olarak hiç bir terör eylemini desteklemiyor ve yaşadığımız sınırlar içinde barışçıl, demokratik ve vicdanı hür gençler yetiştirmek istiyoruz. Ordumuzun kendi güvenliğimizi sağlanmasını, mazlum insanlara gerektiğinde yardım etmesini ve canlıya değer veren hukuk devleti temellerini güçlendirmek istiyoruz. Barış istiyoruz ve bu dileğimizden asla vazgeçmiyoruz, geçmeyeceğiz.