Konferansta, HDP’nin bir yandan siyasal iktidara karşı mücadele verirken, diğer yandan da kooperatifler, komünler gibi alternatif üretim örgütlenmelerini desteklemesi fikri ortaya konuldu. Hafta sonu Ankara’da son derece önemli bir toplantı gerçekleştirildi.
Hafta sonu Ankara’da son derece önemli bir toplantı gerçekleştirildi. HDP, Ekonomi Konferansını topladı. Eş Genel Başkan Sezai Temelli tarafından açılan toplantıda, Korkut Boratav, Cüneyt Akman, Aziz Konukman, Mustafa Durmuş, Serap Sarıtaş, Cem Somel, Haluk Levent gibi son derece değerli bilim insanları konuşmalar yaptılar. Yerellerden gelen ve kooperatif çalışması yürüten insanlar kendi deneyimlerini aktardılar. Sezai Temelli’nin açılışta ifade ettiği gibi “iyi kapitalizm yok” ve halklar yeni yaşamın ekonomisini yaratmak için örgütlenmek, mücadele etmek durumunda.
Hem 2020 Bütçe görüşmelerinin öngününde hem de uzayıp giden bir ekonomik krizin orta yerinde yapılması itibariyle önem arz ediyordu konferans.
EKONOMİK BUNALIM SÜRÜYOR
AKP iktidarının Türkiye’yi sürüklediği ağır ekonomik bunalım, sürgit devam ediyor. Her ne kadar TÜİK 2 Aralık’ta 2019 3. çeyrek verilerini %0,9 büyüme yönünde açıkladıysa da, muhtemelen bu rakam, konferansta Haluk Levent’in de dikkat çektiği üzere, sonradan revize edilecek.
Zira yatırımların beş çeyrektir küçüldüğü, dört çeyrektir ise %10’un üzerinde oranlarda[1] küçüldüğü bir ekonomide toparlanmadan, canlanmadan, hele de büyümeden söz etmek gülünç olur. Gelen verilerin içini kırıp baktığımızda, tıpkı Ocak-Mart 2019 döneminde (yerel seçim öncesi) olduğu gibi, devlet harcamalarının ve kamu bankası kredilerinin itici gücünü oluşturduğu talep yönlü bir hareketlenme görüyoruz. Bu da bize, bir erken seçimin yolda olduğunu düşündürüyor.
Dünya ticaretinin mutlak daralma sergilediği, 2020’de dünya ekonomisinin krize girmesinin beklendiği şartlarda, Güney Kore gibi yapısal olarak çok daha sağlam ekonomiler bile durgunluğa doğru giderken Türkiye için pembe tablolar çizmenin, buradan hareketle faizleri sürekli düşürmenin “iktisadi” bir izahı yok gibi. Bu daha ziyade otomobil ve konut satışlarını artırarak AKP’nin rıza çarklarını döndürmekle ilgili görünüyor.
İŞSİZLİK KANSER GİBİ YAYILIYOR
Korkut Boratav, Türkiye’de ekonomik krizin artık bir toplumsal krize dönüştüğünü söyledi konferansta. Bu iki krizin iç içe geçtiğini söylemek belki daha doğru olur. Ben de konferansta yaptığım sunumda krizin toplumsal sonuçları üzerinde durmuştum. Yandaş basının enflasyon ve GSYH verileri üzerinden pembe tablolar çizdiği bir dönemde, gerçek işsiz sayısı 7 milyon 364 bin, gerçek işsizlik oranı %21 düzeyinde (DİSK-AR). Ya da belki, Cüneyt Akman’ın yaptığı gibi, Türkiye işgücünü, benzer nüfusa sahip Almanya ile kıyaslayarak, aradaki fark kadar, yani 16 milyon işsiz bulunduğu sonucuna ulaşmak doğru olur. Zira uzayıp giden ve sonucunda pek çok gence iş de kazandırmayan üniversite eğitimi ve keza kadınların evlere (ücretsiz sosyal yeniden üretime) hapsedilmesi, Türkiye’de işsizliğin üstünü örten iki önemli etken. 2002’den bu yana istihdam 6,2 milyon artmışken, çalışma çağındaki nüfus ise 13,5 milyon artmış. Yani sistem, çalışma çağındaki insanların yarıdan fazlasını istihdam etmemiş.
TÜİK, iş aramaktan vazgeçenleri, yani ümitsiz işsizleri işgücüne dahil etmiyor, yani ‘işsiz’ saymıyor. Son dört hafta içinde iş aramak için başvuruda bulunmamış insanları da işgücüne dahil etmiyor. Bu minimal hesaplama ile bulduğu işsizlik oranı dahi %14!
Genç işsizliği geçen yıldan bu yana %20’den %27’ye, genç kadın işsizliği ise %32,3’ten %41,2’ye fırlamış durumda! Kadın işsizliği %17’ye yakın.
Ali Rıza Güngen’in işaret ettiği üzere, Türkiye tarihinde ilk kez bir yıldan uzun süreli işsiz sayısı 1 milyonu aştı. Ki uzun süreli işsizliğin, açlık ve sosyal bozulma dışında, işgücü vasıflarının yitimi gibi bir yıpratıcılığı da var. İşini yeni (son 2 ay içinde) kaybetmiş insan sayısı ise yine Türkiye tarihinde ilk kez, 2 milyonun üzerine çıktı. Veriler, 2018 sonbaharında işini kaybedenlerin hatırı sayılır bir kısmının takip eden dönemde iş bulamadığını gösteriyor.
Ancak işsizlik eğilimi, kanser gibi, durmadan genişliyor. Sözde ekonomi ‘dengelenirken’ (!) işsizlik sürekli yeni rekorlar kırıyor. Ayrıca, OHAL bir işsizlik sebebi olarak rol oynuyor (ihraçlar, keyfi güvenlik soruşturmaları vb.)
İSTİHDAM DA GÜVENCESİZ
Kuşkusuz, işsizliğin karşıt kutbu olarak konulan ‘istihdam’da da büyük sıkıntılar söz konusu.
Taşeron çalışma diğer çalışma biçimlerini gerileterek sürekli genişliyor. Sadece kamu+belediyelerde 1,1 milyon taşeron çalışan var. İnşaatlar, AVM’ler gibi son dönemin gözde sektörlerinde güvencesiz çalışma esas. Asgari ücretli çalışma yayılıyor. Konferansta Mert Büyükkarabacak’ın da söylediği gibi, artık işçilerin %42’si asgari ücret alıyor, böylece asgari ücret artık işçi sınıfının ortalama ücreti haline gelmeye başlıyor. Mevcut istihdamın suyunu sıkarak kar etmeye çalışan şirketler yüzünden iş cinayetleri dur durak bilmiyor. 2019’un ilk 11 ayında 1606 işçi iş cinayetlerinde can verdi.
Sigortalı çalışan sayısı bir yılda 547 bin azaldı. EYT olgusunun, işçi sınıfı içinde sigortasız çalışma eğilimini geliştirdiği görülüyor. Emeklilik nasılsa imkânsız, sigortalı çalışmak yerine asgari ücretin biraz üstüne çalışmaya razı geliyor. EYT meselesinde Saray’ın tavrı, Serap Sarıtaş’ın da belirttiği gibi, “ekonomik değil ideolojik”, maliyet hesabına değil, sosyal hakları reddetme ideolojik tavrına dayanıyor. Emeklilikte yaş engeli, sigortalı çalışmayı gerileterek sermayeye hizmet ediyor.
İCRA-HACİZ, KARŞILIKSIZ ÇEKTEN HAPİS, ELEKTRİK KESME TERÖRÜ
Kapitalist krizin yarattığı sosyal yıkım muazzam ölçülerdedir. 2019’un başından bu yana 1,2 milyon kişi icralık oldu. Bunlar arasında KYK kredilerini ödeyemeyen 300 bin öğrenci de var. Örneğin, nüfusun 1,3 milyon olduğu Samsun’da, icra dosyası sayısı 407 bin. Her üç Samsunludan birisi icralık! (Yetişkin nüfusu esas alırsak, aslında, neredeyse 2 kişiden birisi!)
Her gün 28 bin kişinin kapısına haciz ya da icra emri gidiyor.
Karşılıksız çeke hapis cezası sözde kalkmıştı. Onun yerine adli para cezası getirildi. Bunu ödeyemeyen ise 3 yıla kadar (eğer birden fazla çek yazılmışsa 5 yıla kadar) hapis cezası alıyor. 2019 Ocak-Kasım döneminde karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarı %60 artışla 25 milyar TL oldu. Konkordato ilan eden şirketlerden alacağını tahsil edemeyen esnaf davalık oldu. 180 bin kişinin ceza davası devam ederken, hapiste olan esnaf sayısı 10 bini aşıyor.
Elektrik dağıtım işinin özelleştirilmesinden bu yana, ülkede tam bir elektrik kesme terörü hüküm sürüyor. 2016-’18 arasındaki üç yılda elektriği kesilen abone sayısı 17.8 milyon, bunun 12 milyonu mesken. Elektrik dağıtım şirketleri bu 3 yılda “açma-kapama bedeli” adı altında 500 milyon TL topladı. 21. yüzyılda (doğalgaz ve su gibi) vazgeçilmez bir insan hakkı sayılması gereken tüketim amaçlı elektrik hoyrat biçimde kesilerek, bu da ayrıca bir soygun kalemine dönüştürülüyor.
2020 BÜTÇESİ SAVAŞA, FAİZE VE SERMAYEYİ KURTARMAYA ODAKLI
Bu şartlarda gündeme getirilen 2020 bütçesi, halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Aziz Konukman ve Mustafa Durmuş’un ayrıntılı biçimde anlattıkları üzere, savaşa, faize ve sermayeyi kurtarmaya odaklanmış bir bütçe. Sarayda hazırlanan bu bütçe, Meclis’te muhtemelen fazlaca değiştirilmeden yürürlüğe girecek. Ama ekonomik krize hiçbir biçimde çare olmayacak.
Devletin KDV tahsilatının %30’lara düştüğü (yani vatandaşın KDV’yi devlete değil şirketlere ödediği) şartlarda bütçede sermayeye tanınan vergi muafiyetlerinin 195 milyarı bulduğu; devletin (en az 36 milyar TL) yasal borçlanma sınırlarının çok ötesinde borçlandığı, askeri harcamalara 145 milyar gibi devasa bir bütçenin ayrıldığı konferansta yapılan önemli vurgular arasındaydı.
Bütün bu ve burada sayamayacağımız ölçüde çok etken, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ni gündelik olarak sürekli yıpratır, dağıtır ve parçalarken, muhalefetteki HDP’nin bu konuya ciddiyetle eğilmemesi düşünülemezdi.
HDP Ekonomi Konferansı, HDP’nin kapitalist sisteme dair konjonktürel olanın ötesinde, daha organik bir eleştiri yapma arayışını yansıttı. Bu hat, HDP’nin Türkiye halkları arasında bir köprü olma misyonunu güçlendirecek, iktidardan kopma eğilimindeki emekçi, yoksul yığınlara bir alternatif söylem sunacaktır.
Konferansta, HDP’nin bir yandan siyasal iktidara karşı mücadele verirken, diğer yandan da kooperatifler, komünler gibi alternatif üretim örgütlenmelerini desteklemesi fikri ortaya konuldu. Alternatifleri örgütlemek çok önemli. Zira ne denli krizde olursa olsun, hiçbir sistem ya da iktidar örgütlenme ve mücadele olmaksızın ortadan kalkmaz.
( Alp Altınörs Artı Gerçek'ten yazdı: HDP Ekonomi Konferansından notlar )