Ve size rağmen tabii ki kadınlar 'haklarından da mücadeleden de vazgeçmeyecek'! Özellikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden bu yana, belli çevrelerden kadın haklarına yönelik sistemli ve dozu giderek artan saldırılar yapılıyor. Malum medya, güce sırtını dayamanın verdiği cüretkarlıkla montaj, yalan, çarpıtma, hakaret, iftira dahil en aşağılık yöntemleri kullanmakta hiç tereddüt etmiyor.
Özellikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden bu yana, belli çevrelerden kadın haklarına yönelik sistemli ve dozu giderek artan saldırılar yapılıyor.
Malum medya, güce sırtını dayamanın verdiği cüretkarlıkla montaj, yalan, çarpıtma, hakaret, iftira dahil en aşağılık yöntemleri kullanmakta hiç tereddüt etmiyor.
8 Mart yürüyüşündeki pankart ve dövizlerde bulunan yazıları fotomontajla değiştirerek, atılan sloganları çarpıtarak start verdikleri anlaşılan saldırılarını, köşe yazılarında hedef göstermek, çarpıtılmış haberlerle suni gündem oluşturmak gibi ‘Göbels tipi gazetecilik’in bütün araçlarıyla sürdürüyorlar.
Bunu sadece kendi siyasal toplumsal tasarımlarının dışında kalan, farklı gruplara duydukları öfke ve tahammülsüzlükten yapmıyorlar. Bugüne kadarki deneyimlerimiz gösterdi ki, son derece politik bir stratejiyle yürüyorlar. Önce kamuoyu oluşturma, oluşmazsa da oluşmuş gibi gösterme ve buna dayanarak kadınların büyük mücadelesiyle edinilmiş yasal hakların geri alınması için iktidarın elini rahatlatma var hedeflerinde.
Söz konusu malum medyanın hitap ettiği kitlenin asıl olarak muhafazakar kadınlar olduğunu da atlamamak gerekir. Önemli bir dertleri de, bütün ayrımları reddeden, her kesimden kadını “kadın sorunları” bağlamında kapsayan kadın hareketini bölmek, kadın hareketinin muhafazakar kadınlar üzerindeki itibarını da zedelemek.
Bugünlerde attıkları manşetler, gündemden düşürmedikleri haberler yeni dönemde iktidarın kadın hareketi üzerindeki olası operasyonlarının da habercisi gibi.
“6284 Sayılı Yasa kalksın”, “Yuva yıkan kanun”, “Mağdur babalar-kocalar” gibi pek yaratıcı başlıklar inmiyor artık manşetlerinden.
Nihayet sadede geldiler!
Konunun buraya geleceği, kadın cinayetlerinin araştırılmasını isteyen önerileri reddedip, boşanmaları önleme komisyonu kurulmasından belliydi.
Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin yüzde yüz değil, yüzde binler oranında arttığı ifade edilirken Kadın Bakanlığı’nın değiştirilerek Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, sonra da Çalışma Bakanlığı’na bağlı bir tali kurum haline getirilmesiyle başladı süreç.
Malum medyanın 6284 Sayılı Yasayı hedef alması, boşanmaların önlenmesi, arabuluculuk yöntemi, nafakanın sınırlanması, şiddetin belgeyle ispatlanması, imamlara nikah yetkisi, çocuk evliliklerinin önünün açılması gibi bir dizi geri öneride bulunan Boşanmaları Önleme Komisyonu’nun raporu ve Evlendirme Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikten bağımsız değil.
AKP’lilerin Meclis’te yürüttükleri kadın haklarını geri alma mücadelesiyle, malum medyanın saldırıları anlamlı bir paralellikle gidiyor.
Sözüm ona “aileyi koruma” derdinde olduğunu iddia eden bu zevatın karşı çıktığı, “6284” diye adeta suçlu gibi kod isimle anmayı tercih ettiği yasanın adı zaten “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”.
Bu yasanın en önemli iki unsuru, kadına, çocuğa ya da ailedeki başka bir bireye şiddet uygulanması veya şiddet görme tehlikesi durumunda 1- Koruyucu tedbir, 2- Önleyici tedbir sağlaması.
Sadece Haziran ayında 39 kadının öldürüldüğü ülkemizde, böyle bir yasanın yaşamsal önemini göstermek açısından şu birkaç madde bile yeterli:
İşte karşı çıktıkları bunlar.
Kısaca demek istiyorlar ki; “aile” dediğiniz erkekten ibarettir. Erkek, ailenin tüm bireylerine istediğini yapar ama kadın itaat etmek, katlanmak hatta çocuklarını da şiddete feda etmek zorundadır. Erkeğin ‘sahip’ olduğu kadın boşanırsa ‘aile’ dağılır, ‘ölürse’ sorun olmaz!
İstekleri bununla da kalmıyor. Çocuğunu bırakıp gitmekte zorluk çekeceğini bildiklerinden kadın boşanmayı başarabilse bile velayetin anneye verilmemesi gerektiğini savunuyorlar. Asıl ‘sahip’ sayılan baba, malı olan çocuğa da istediğini yapabilir.
Bu zihniyete karşı mücadele veren kadınları da, aileyi bölmekle, “ahlaksız” olmakla suçluyorlar.
Bütün sansüre rağmen medyaya yansıdığı kadarı bile altta devasa bir aysbergin yattığını gösteren tarikat, yurt, kuran kursu gibi dini eğitim veren kurumlardaki tecavüz ve türlü istismar söz konusu olduğunda sessizliğe gömülen bu ‘ahlak düşkünleri’ne söylenecek tek şey kalıyor:
Gerçekten çok ahlaksızsınız!
Ve size rağmen tabii ki kadınlar “haklarından da mücadeleden de vazgeçmeyecek”!
Kadın haklarını budamaya yönelik gerek Meclis’te gerekse malum medyadaki çabanın yoğunlaşması üzerine 500’e yakın kadın oluşumu ortak bir açıklama yayınlayarak, “Haklarımızdan da mücadelemizden de vazgeçmeyeceğiz!” dedi.
Kadın mücadelesine ilişkin tarihsel bir hatırlatma da yapılan açıklamada bir de çağrı vardı:
“Türkiye’nin tüm siyasetçilerini, siyasi partilerini ve sivil toplum bileşenlerini siyasal/toplumsal sorumluluk almaya ve kadınları eşit yurttaşlar olmaktan çıkarmak, kadınların emeğini sömürmek ve kadınları güçsüzleştirmek isteyen söylem ve politikalara karşı çıkmaya ve kadın örgütleriyle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Biz kadınlar, Türkiye’nin tarih boyunca değişen erkek egemen yapılarına her zaman karşı durduğumuz gibi, bugün de karşı duracağız.
Biz kadınlar, binlerce yıllık ortak mücadele tarihimizin bize kazandırdığı bilgi, deneyim ve dayanışma ile diyoruz ki ‘haklarımızdan da mücadelemizden de vazgeçmeyeceğiz!’”
Açıklamanın tam metni...
Malum medya, güce sırtını dayamanın verdiği cüretkarlıkla montaj, yalan, çarpıtma, hakaret, iftira dahil en aşağılık yöntemleri kullanmakta hiç tereddüt etmiyor.
8 Mart yürüyüşündeki pankart ve dövizlerde bulunan yazıları fotomontajla değiştirerek, atılan sloganları çarpıtarak start verdikleri anlaşılan saldırılarını, köşe yazılarında hedef göstermek, çarpıtılmış haberlerle suni gündem oluşturmak gibi ‘Göbels tipi gazetecilik’in bütün araçlarıyla sürdürüyorlar.
Bunu sadece kendi siyasal toplumsal tasarımlarının dışında kalan, farklı gruplara duydukları öfke ve tahammülsüzlükten yapmıyorlar. Bugüne kadarki deneyimlerimiz gösterdi ki, son derece politik bir stratejiyle yürüyorlar. Önce kamuoyu oluşturma, oluşmazsa da oluşmuş gibi gösterme ve buna dayanarak kadınların büyük mücadelesiyle edinilmiş yasal hakların geri alınması için iktidarın elini rahatlatma var hedeflerinde.
Söz konusu malum medyanın hitap ettiği kitlenin asıl olarak muhafazakar kadınlar olduğunu da atlamamak gerekir. Önemli bir dertleri de, bütün ayrımları reddeden, her kesimden kadını “kadın sorunları” bağlamında kapsayan kadın hareketini bölmek, kadın hareketinin muhafazakar kadınlar üzerindeki itibarını da zedelemek.
Bugünlerde attıkları manşetler, gündemden düşürmedikleri haberler yeni dönemde iktidarın kadın hareketi üzerindeki olası operasyonlarının da habercisi gibi.
“6284 Sayılı Yasa kalksın”, “Yuva yıkan kanun”, “Mağdur babalar-kocalar” gibi pek yaratıcı başlıklar inmiyor artık manşetlerinden.
Nihayet sadede geldiler!
Konunun buraya geleceği, kadın cinayetlerinin araştırılmasını isteyen önerileri reddedip, boşanmaları önleme komisyonu kurulmasından belliydi.
Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin yüzde yüz değil, yüzde binler oranında arttığı ifade edilirken Kadın Bakanlığı’nın değiştirilerek Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, sonra da Çalışma Bakanlığı’na bağlı bir tali kurum haline getirilmesiyle başladı süreç.
Malum medyanın 6284 Sayılı Yasayı hedef alması, boşanmaların önlenmesi, arabuluculuk yöntemi, nafakanın sınırlanması, şiddetin belgeyle ispatlanması, imamlara nikah yetkisi, çocuk evliliklerinin önünün açılması gibi bir dizi geri öneride bulunan Boşanmaları Önleme Komisyonu’nun raporu ve Evlendirme Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikten bağımsız değil.
AKP’lilerin Meclis’te yürüttükleri kadın haklarını geri alma mücadelesiyle, malum medyanın saldırıları anlamlı bir paralellikle gidiyor.
Sözüm ona “aileyi koruma” derdinde olduğunu iddia eden bu zevatın karşı çıktığı, “6284” diye adeta suçlu gibi kod isimle anmayı tercih ettiği yasanın adı zaten “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”.
Bu yasanın en önemli iki unsuru, kadına, çocuğa ya da ailedeki başka bir bireye şiddet uygulanması veya şiddet görme tehlikesi durumunda 1- Koruyucu tedbir, 2- Önleyici tedbir sağlaması.
Sadece Haziran ayında 39 kadının öldürüldüğü ülkemizde, böyle bir yasanın yaşamsal önemini göstermek açısından şu birkaç madde bile yeterli:
- Şiddete uğrayan kişiye ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması,
- Hayatî tehlike söz konusu ise, talep üzerine veya kolluk kuvvetlerinin kendiliğinden kadını (ve varsa çocuklarını) koruma altına alması.
- Geçici maddi yardım,
- Psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal destek,
- Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığın olması hâlinde, hastaneye yatırılması
İşte karşı çıktıkları bunlar.
Kısaca demek istiyorlar ki; “aile” dediğiniz erkekten ibarettir. Erkek, ailenin tüm bireylerine istediğini yapar ama kadın itaat etmek, katlanmak hatta çocuklarını da şiddete feda etmek zorundadır. Erkeğin ‘sahip’ olduğu kadın boşanırsa ‘aile’ dağılır, ‘ölürse’ sorun olmaz!
İstekleri bununla da kalmıyor. Çocuğunu bırakıp gitmekte zorluk çekeceğini bildiklerinden kadın boşanmayı başarabilse bile velayetin anneye verilmemesi gerektiğini savunuyorlar. Asıl ‘sahip’ sayılan baba, malı olan çocuğa da istediğini yapabilir.
Bu zihniyete karşı mücadele veren kadınları da, aileyi bölmekle, “ahlaksız” olmakla suçluyorlar.
Bütün sansüre rağmen medyaya yansıdığı kadarı bile altta devasa bir aysbergin yattığını gösteren tarikat, yurt, kuran kursu gibi dini eğitim veren kurumlardaki tecavüz ve türlü istismar söz konusu olduğunda sessizliğe gömülen bu ‘ahlak düşkünleri’ne söylenecek tek şey kalıyor:
Gerçekten çok ahlaksızsınız!
Ve size rağmen tabii ki kadınlar “haklarından da mücadeleden de vazgeçmeyecek”!
Kadın haklarını budamaya yönelik gerek Meclis’te gerekse malum medyadaki çabanın yoğunlaşması üzerine 500’e yakın kadın oluşumu ortak bir açıklama yayınlayarak, “Haklarımızdan da mücadelemizden de vazgeçmeyeceğiz!” dedi.
Kadın mücadelesine ilişkin tarihsel bir hatırlatma da yapılan açıklamada bir de çağrı vardı:
“Türkiye’nin tüm siyasetçilerini, siyasi partilerini ve sivil toplum bileşenlerini siyasal/toplumsal sorumluluk almaya ve kadınları eşit yurttaşlar olmaktan çıkarmak, kadınların emeğini sömürmek ve kadınları güçsüzleştirmek isteyen söylem ve politikalara karşı çıkmaya ve kadın örgütleriyle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Biz kadınlar, Türkiye’nin tarih boyunca değişen erkek egemen yapılarına her zaman karşı durduğumuz gibi, bugün de karşı duracağız.
Biz kadınlar, binlerce yıllık ortak mücadele tarihimizin bize kazandırdığı bilgi, deneyim ve dayanışma ile diyoruz ki ‘haklarımızdan da mücadelemizden de vazgeçmeyeceğiz!’”
Açıklamanın tam metni...