Gazeteci ve Yazar Özlem Armen, bugünkü köşe yazısında, 'Kadın mücadelesi geleceğin umududur' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kadın mücadelesi geleceğin umududur

EMEĞİMİZ BİZİM, 
BEDENİMİZ BİZİM, 
KİMLİĞİMİZ BİZİM!
 
Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye’de doğurganlık hızının düşüşüne çare olarak bir demografik nüfus kurulu kurulacağını ilan etti. 
Bunu, Cumhurbaşkanı kararnağmesiyle kurulacağını ekledi. 

Türkiye’de birçok şey biliyorsunuz cumhurbaşkanı karanağmesiyle yapılıyor. Aile ve sosyal hizmet bakanı doğurganlıkta ki düşüşe dair bir sunum gerçekleştirdi kabinede ve buna çözüm olarak ne yapabiliriz diye oluşturulan kurulda eylem planı ailenin korunmasında odak noktası oluşturuyordu. 

Peki nedir bu Türkiye’de doğurganlık hızının düşüyor olması; Türkiye’de nüfus yaşlanıyor. Orta nüfus otuzlara doğru gelmiş vaziyette, doğum oranlarında her geçen yıl azalıyor. Bunun nedenleri üzerinde düşünüyorlar. Buda daha çok genç işgücü üzerinden tartışıyorlar.
Biliyorsunuz sermaye genç ucuza çalıştırılacak işçi lazım… 

Peki bu işçiyi kim üretecek; elbette Kadınlar. Cevdet Yılmaz Kadın doğurganlık hızının düşme nedenlerinin şöyle açıklıyor konuşmasında,
“Eğitim düzeyi ve gelir düzeyi yükseldikçe, Türkiye’de Kadınlar iş gücüne katıldıkça gelir düzeyi yükseliyor ve doğurganlık bu nedenle de düşüyor” diyor. 

Biz kadınlar daha güvencesiz işlerde, genellikle hizmet sektörünün de erkeklerle ücretler kıyaslandığında çok da ucuza çalıştırılıyoruz. Emek piyasasına girebildiğimizde şuaınki hükümetin gözüne batmış vaziyette. Kadınların katıldığı işin doğurganlık hızı düşüyor diyor. İki binli yılların sonuna doğru Mehmet Şimşek, Türkiye’nin işsizlik nedeninde kadınların istidama katıldığını açıklamıştı.

Nüfus politikaların çocuğu Kadın bedeni ve kadın doğurganlığı ve kadınların hayatın içerisinde nasıl konumlanacağı üzerinden planlıyorlar. Bütün bu aile bakanlığı eylem planında kadınların doğurganlığı hayat içerisinde nasıl konumlanacağı ve kadınlar üzerine bırakılan bakım hizmeti ve o bakım hizmeti bütün ücretsiz bakım işleri belirleyen politika söz konusu.

Hem kadınların kazanılmış haklarına saldırarak zorlaştırılan boşanma nafakaya dair düzenlemeler aile ara bulucuları ile sürekli gündeme getiriyor olmaları çok temel haklarımıza olan kürtaj haklarımız kürtaj yasaklayıcı girişimleri ile kadınların aile içerisinde çocuk yapma onlara bakım veren bu konumda olmasını bu temelli yürütülen politikaları çok net görüyoruz.

Kadına yönelik şiddetin bu temelli yaygınlaşması ve kadın cinayetlerin çok yakıcı ve bir kadın kırımı düzeyine vardığı bir dönemden geçiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı nüfus planlamasını kadınlar üzerinden yapıyor. Aile koruma adı altında kadınlara aile bakanlığı pozisyonlar biçiyorlar bütün bu planlamalar içerisinde sağlık bakanlığı, üreme haklarına dair çalışmalarını kadınlar üzerinden yapıyor.

Kadınları kuşatan bir yapı ortaya çıkıyor. Kadınların bedenlerini kontrol altına alınması ve o bedenin doğurup doğurmayacağına  ya da nasıl doğuracağına ve o bedenlerin nasıl emek harcayacağına kontrol altına alınmasını ev içerisindeki ücretsiz emeğine güvencesiz işlerde çalışarak eklenen ücretli emek sömürüsü kadının emeği ve bedeni denetlendiği politikalar kadının aile içerisinde hapis edilmeye çalışılması politikaların hayata geçiriliyor. Keza çocuk istismarı, işsizliğin yoksulluğun kadınların emek sömürüsünü yoksulluğunda görmezden gelerek üzerini örttüğü bir yapı ile karşı karşıyayız.
Bütün bu gelişmeler içerisinde iktidarın, kadınlara neler reva gördüğünü ve ne vad ettiğini görüyoruz.

Kısaca böyle bir ülkenin -Erk-yöneticilerin zihniyetlerin, hakkımızdaki düşünceleri karar altına aldıkları bir dönemde; 25 Kasım’ı karşılıyoruz.
Bilindiği gibi 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele günüdür.

Kadınlar, erkekler tarafından hem hane içerisinde hem sokakta öldürüldüğü bir süreci yaşıyoruz. Öyle ki; şiddet kadınların hayatından çok uzak olmadığı bir hale gelmiş durumda. Kadın örgütlerinin bu yılki verileriyle cinayetlerin yüzde doksan dördüne yakınları tarafından katledildiğini işaret ediyor. 
İşlenen cinayetlerin yüzde yetmişi de evlerde ev içlerinde gerçekleşiyor. Bu zihniyet, Kadınların kendi evlerinde dahi can güvenliği olmadığını göstermektedir. Erk bir zihniyetin eğitimden tutalımda yönetime kadar, bu anlayış ile toplum eğitiliyor. Kadınların yaşama hakkı ancak Erkeğe hizmet olarak ele alınıyor.

Bütün bunlara rağmen Kadın Mücadelesi geleceğin umududur. Bu umut, sadece Kadınları değil, Erkeklerinde özgürleşmesini beraberide getriecektir. Dünyamız bir doğrugan yer küredir. Barındıran, besleyen..hayata anlam kazandırandır. Kadın da tıpkı Toprak gibidir…Özgür düş dünyasının gerçekleştirecek olan Kadınlar olacaktır.

25 Kasım’ı bu anlayış ve ruhla kutluyorum.