Gazeteci ve Yazar Özlem Armen, bugünkü köşe yazısında, "Maraş!" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Maraş!


Ülkenin genel siyasi ve ekonomik yapısına baktığımızda; 1960 sonrası gerek ülkemizde gerekse de dünya genelinde ortaya çıkan devrimci gençlik uyanış söz konusu. Özellikle gençlik hareketlerinin güçlenmesi, dünya da ki iki kutup olması ve sosyalist kalelere yeni mevziler kazanmış olması sonucu bir aydınlanma süreci daha yaşanıyordu.

Dünyadaki gelişmeler elbette ülkemize yansıyordu. İsçi sınıfı içerisindeki, hak arama mücadelesi giderek daha da örgütlü sendikalar ve toplumsal muhalefet örgütlenmesine dönüşmeye başladığını görüyoruz. Giderek ülke genelinde dalga halinde yayılan grevler artıyor, işçi sınıfları ile devrimci gençlik arasındaki bağ sokaklarda birleşemiyordu. Böyle bir ortamda uluslararası sermayenin çıkarları ülkemizde tehlikeye gidiyor.
İktidardaki sermayenin temsilcileri artık, geniş halk kitlelerini yönetemez duruma gelmişlerdi. Gerici egemen güçlerin başvurdukları bu çıkmaz her zamankinden daha da korkunçtu.

Kardeşi kardeşe kırdırmak siyaseti!
Siyasal ve ekonomik olarak girdikleri krizi aşma ve sokaktaki kitlesel gösterileri bastırmanın yegane yolu; “Kardeşi kardeşe kırdırmaktı…” 

İşte tamda bu ortamda pilot bölge olarak Maraş seçilmişti.

Devletin kara eli yeni bir yönteme baş vurmadan önce onun alt yapısını oluşturması gerekiyordu. Bu ihtiyaç mıydı? gerici Türk burjuvazisi ve bağımlısı olduğu emperyal güçler açısından evet. Nitekim fazla bir zaman geçmeden adına 12 Eylül Askeri Faşist Cuntanın ayak sesleri gelmeye başlamıştı.

Bu cunta; toplumsal muhalefetin üzerine karabasan gibi çöktü ve sildir gibi ezerek geçti.

Önce ülke genelinde bir kaos yarattılar. Toplum tarafından bilinen ve sevilen aydın, yazarlar, siyasetçiler ve gazeteciler suikastlar yapılarak katledildiler. 
Etnik çatışmalar, geri toplum için en uygunu bu idi. Nitekim eli kanlıların baş vurdukları yöntem; Sünni ve Alevi kavgası idi. Bu kavgaya Alevileri eklemek doğru değildir. Aleviler, gelişmelerden bihaber olduklarını tarih bize göstermiştir. Nitekim savunmasız ve mahsun halleriyle gelişmelerden haberi olduklarını saldırıya uğradıkları vakitlerde savunmasızdırlar.


Daha toplumsal çatışmalar etnik kimliklerin alevi ve Sünnilerin ya da Kürtler ile Kürtlerin her an karşı karşıya getirebileceği hassas dengelerin olabileceği şehirler seçiliyordu. Elâzığ, Sivas, Malatya, Çorum ve Maraş’a kadar uzanan bir halka ve devlet bu şehirler üzerinde iç çatışmaları körükleyerek propagandalar yapmaya başlamıştı. 

Ankara ve hükümeti 76 ve 77 yıllarında artık kitleleri yönetmez duruma geldiğinden ötürü değişik inançlara mensup toplumları karşı karşıya getirmek için hız vermişti.

Kara ellerin çizdikleri yeni pilot bölge; Maraş idi. Bundan ötürü Maraş’a özel bir sevkiyat başlanmıştı. Alevi evleri, katliam öncesinden kırmızı boya ile işaretlenmeye başlanılmıştı 
Bu durum, MİT içerisinde bazılarını rahatsız etmiş olacak ki; dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e bölgedeki gelişmeler hakkında rapor edilmektedir. 
“Bu bölgede olaylar olacak, bazı kesimler tarafından büyük hazırlıklar yapılıyor…” diye rapor ediliyor. 
Bülent Ecevit, bu raporları kendi kişisel kasasında koyuyor ve saklamakla yetiniyor.

İşe önce Maraş’ın Yörük selim mahallesinde bir kahvehaneyi kurşunlamakla başladılar. 80 yaşındaki Sabri Özkan (Gıjik dede) katlettiler. O dönem kurulan paravan örgütler üzerinden birçok silah ve bombalar yığınak tek kanallı TV’de yayınlar yapıldı. 

Maraş’ta hatta hangi bomba nereye atılacağı bile üzerinden not edilmiş.
Dönemin Maraş milletvekili Hüseyin Doğan ve kanaat önderleri Maraş valisi ile bir görüşme yapıyor. Burada bir tehlikenin olduğunu ve bir yığılmanın korkunç sonuçlara yol açacağı konusunda şikayetlerini dile getirmişlerdi.
Vali ise, “devletimize güvenin her şey kontrol altında” cevap olmuştur.


Maraş merkezindeki Çiçek sinemasında, “Güneş ne zaman doğacak” adlı film gösterime girmesi büyük projenin devreye girmesinin planlandığı sonradan anlaşılacaktı. 
Filmin konusunda o dönem Türkmen bir ailenin başından geçen zulmün anlatımı söz konusu bu filmin izlenmesi için köylerden çevreden mahallelerden insanlar taşınıp getirilmişti. Sonrasında sadece ses düzeneği olan bir patlayıcı sinemada patlatıldı. 
Sinemayı bombalayanlar; “Alevilerdir” dendi ve misilleme olarak Alevilerin mahallesi olan Yeni Mahallede, Akın Kıraathanesi bombalandı. 

Ardından TÖB-DER üyesi iki öğretmen, Yörük Selim Mahallesinde kurşunlandı. 
Hacı Çolak olay yerinde hayatını kaybederken diğer Mustafa Yüzbaşı öğretmen ağır  yaralı bir şekilde hastaneye kaldırıldı ve hastanede hayatını kaybetti. 
Cenazeler hastaneden bilinçli olarak verilmediği bugün bütün herkes tarafından bilininen bir gerçekliktir.
Cuma namazın hemen çıkışına denk gelen bir saatte cenazeler verin verilmesi manidardı. Cami avlusunda inanılmaz bir güruh toplanılmıştı sologanlar halinde Alevilerin namazı kılınmaz, komünistlerin namazı kılınmaz, hakaret içeren sloganlar eşliğinde kalabalık taşlı ve sopalı bir şekilde saldırıya geçti.

Belediye hoparlöründen anonslar yapılıyordu, “Hat boyunda buluşalım Kızılbaşlar ve komünistler şehri işgal etti! Camilerimizi bombaladılar, Tabutların içinden silahlar taşıdılar! Böylece galeyana getirilen gerici güruh, Yürük Selime doğru harekete geçirdiler. Bu hareket ise öyle insancıl, hümanist olmayacağını kanlı tarih sayfaları bize öğretecekti.

19 Aralık’ta başlayan ve bir hafta süren bu katliam genç, yaşlı, çocuk, kadın demeden en keskin kesi aletler ve silahlarla katlettiler. Resmi rakamlara göre 111 kişi gerçekte ise 500 kişi bu katliamda can vermiştir
Maraş katliamı 80 yaşında gözleri görmeyen ve gözleri oyularak kurşunlanarak ve bir hela çukuruna atılarak son bulmuştu. En son katledilenin manidarlığını varın siz düşünün.

Tüyler ürpertilen bir katliamın feryatlarından biri de Kocasına, “beni sen öldür, Onların eline verme…” diyen Kadının ve kadınların Çığıdır Maraş katliamı. Yine on dört yaşında bir çocuk Alevi olduğu için kolları, bacakları doğranıp kazanda kaynatılan… bir yerdir Maraş. Tüm bunları ve daha da çoğaltacağımız bir katliamda hakkında ben yazarken tüylerim ürperiyor ya sizin?
Hangi vicdan ve mantıkla bu yapılanların gerekçelerini açıklaya bilir?

Maraş katliamı yaşayan bir katliam halen süren halen yarası kapanmamış hala kanayan bir yaradır.  
Gerçek katiller açığa çıkarılmamış hesabı sorulmamış bir katliamdır Maraş’ta yaşananlar.

Ve Maraş’ta yaşanan esasında Sünni ve Alevi çatışması ya da kavgası değildi. Siyasal iktidar girdiği krizi ancak böyle atlata bilinmiştir. Sınıf mücadelesinin önüne ancak böyle geçe bilmişlerdi…

Maraş’ı Unutmadık! 
Unutmayacağız…