4 Mayıs 1937’de Bakanlar kurulunca Dersim Tertelesinin kararı alınır. Bundan dolayı bu tarih yani 4 Mayıs biz Dersimler için -Roca Şa- diyoruz.
Dersim Soykırımı
Kapitaliz şafağında doğan ulus devletler; tekçi, baskı ve sömürücü, katliam ve soykırımcı olması tamamen karakter yapısıyla alakalıdır.
1990’a Gelindiğin de Osmanlı toprakları; Doğu Avrupa’dan, Kuzey Afrika’ya oradan Güneybatı Asya olmak üzere üç kıta toprak parçalarına hükmeden imparatorluk hüküm sürüyordu…
Nasıl oldu da bu koca imparatorluk yıkıldı?
Sorusu insanın aklına geliyor.
“Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir…” diyen İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in bu sözü aslında dehşet vericidir.
Ama bölgenin kaderini bu sözlerle tam anlamıyla ifade ederek çiziyordu.
a) İngilizlerin çok önceden kendi saniye devrimini yapmaları. Kapitalist tekellerin daha fazla kar elde etmeleri için Petrole olan ihtiyaç büyümüştü…
b) bu petrol yatakları da Ortadoğu olması, Arap coğrafyasındaki petrol uğruna coğrafyanın haritaları değişmeli, bu uğurda kan dökmek artık kapitalist tekeller için kaçınılmaz olmuştu.
Bundan dolayıdır ki; Osmanlının hükmettiği jeopolitik bölgelerindeki zenginlikleri denetlemek ve o zenginliklere sahip olmak için Osmanlıyı dağıtmak artık kaçınılmaz oldu… c) İmparatorluklar çöküşü dönemidir. Nasıl yani aklımıza soru işareti gele bilir bu gayet doğal. Lakin, gelişen makinaların çağına hantal imparatorluklar karşılık vermiyordular. Yeni bir sömürü dönemi başlamıştı.
Böylece Çin Hanedanlığı 1911-12 de yıkıldı.
-Alman İmparatorluğu 1918 de lav edildi.
Çar imparatorluğu, 1917 de Sosyalist Devrim ile yıkıldı. Ekim devrimi, dünyayı sarsarak aynı zamanda yer küre üzerinde iki ayrı sermayenin iki kutup haline gelmesine vesile oldu. Rusya da ki sosyalist devrim… Bu devrim yeni bir çağı açmıştır… Proleter devrimler çağı
Osmanlının çökmesiyle beraber, coğrafyamızda ya da Osmanlının denetiminde olan topraklarda yeni yeni devletler oluştu. Balkanlar yeniden sınırlar çizildi.
Balkan devletleri ile Osmanlı arasındaki kopuş, Arap devletlerin Osmanlıdan siyasetten Osmanlı içerisinde Jön Türkler, İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Kemalistler olarak bilinen 1908’den 1921 yılana kadarki süreçte, Soykırımlar yaparak palazlandılar.
Asılsız uydurmadan ibaret olan “Güneş dil teorisi…” tamamen faşist bir teoridir. Nedir bu teori?
Bu teorin anlamı açık; Misak-i Milli sınırlar içerisinde yaşayan her kes Türk ve İslam suni inancına mensuptur. İşte Anadolu halkların ‘katli vaciptir’ zihniyeti burada yatmaktadır. Ziya Gökalp gibi faşist zihniyetlilerin anlayışı buydu. Her ne kadar 1921 anayasası o dönemin koşullarına göre demokratik muhteva taşısa da, Koçgiri bu anayasanın bir formaliteden öteye gitmediğini biliyordu. Ve Koçgiri bu anayasaya dayanarak ayrılıp kendi devletini kurmak istedi. İşte tamda burada dananın kuyruğu koptuğunu tarih bizlere öğretiyor.
Koçgiri yanlış mı yaptı? Asla. Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı o ulusa aittir. Bundandır ki Koçgiri halkı isyan etmedi aksine tamamen her Ulus gibi onlarda kendi devletlerini kurmak istediler.
Ama o dönemin Kemalist hareket baskın geldi, kanla bastırdı Koçgiriyi. Nitekim 1921 anayasası bir kandırmaca dan ibarettir diyen Koçgiriler haklı çıkmışlardı. 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bilindiği gibi Lozan da kuruldu. Yani, emperyalist-kapitalist devletler tarafından devlet tapusu verildi ve böylece uluslararası alanda hukuksal olarak da tanındı.
Hemen peşinde 1924 anayasasıyla Milli devletin dişleri görülmeye başladı. 1925’de Şark Islahat planı devreye girdi.
Neydi bu: Bu plan Anadolu da yaşayan, yani misak-i milli sınırlar içerisinde yaşayan inanç ve milletleri silahlı entegre etme operasyonuydu. Bakın o dönemde dönemin Başbakanı Şark ıslahat planı için neler diyor:
“Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları mutlak Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip alacağız.” 1925 dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün konuşmasıdır. -Kemalist hareket, Şark Islahat planıyla gerçek yüzünü gösterdi. Güneş dil teorisi artık hayata geçiriliyordu. Bu teorineydi; Bütün diller Türkçeden türemedir!
1925 Şeyh Sait isyanı olarak bilinen ki; bana göre isyan değil kendi topraklarında özgürce istedikleri gibi yaşamaktır. Başta da söylediğim gibi ulus devlet zihniyetine bu talep aykırıydı.
1921- 1930 arasında Ağrı soykırımı (Zilan katliamı. Zilan bir derenin adıdır. Van ilinin Ercis ilçesine bağlı. Ağrı isyanı bastırılınca katliamdan kurtulmak isteyen halk o vadiye sığınır ve orada topluca katledilir.)
Şark Islahat planıyla Kemalistler, 1925 de Şeyh Said önderliğinde Kürt ulusun devletleşmesinin önüne katliamla geçildi.
Keza Ağrı, Zilan’da da süren Kürt özgürlük mücadelesi; ulusunu soykırımla sonuçlanmıştı. Ölmeyen, katliamlardan kurtulanlar ise Kemalist ideoloji ekseninde, onun içerisinde entegre edildiler.
Zaten plandaki amaçta buydu; Bütün halkları ve inançları Türk İslam sentezi içerisinde Türk Devletine entegre etmekti. Buda yapıldı.
Böylece Cumhuriyetin kurulduğu günden 1930 kadarki sürede kanlı asimilasyonlar durmadan devam etti bir gerçekliktir. Kürtleri hal ettikten sonra o dönemde yani 1930’a gelindiğinde Türkiye en sakin dönemini yaşıyordu. İç sorun yoktu. Yalnızca Dersim Özerk bir biçimde orta yerde duruyordu. Etrafı suyla çevrili bir ADA misaliydi. Dersimde durum Ne idi?
Dersim aşiretler biçiminde kendi inanç ve felsefesiyle yaşamlarını sürdürmekteydi. -Aşiretlerin kendi içerisindeki hiyerarşik yapıları,
Aşiretlerin kendi aralarındaki ilişkilerle Konfederasyon biçiminde yaşamlarını görmekteyiz. Jar inanç ve kültürün Alevi kızıl başın dergâhı olarak hiyerarşik yapılarını sürdürmekteydiler. Komşu halklarla hiçbir sorun ve sıkıntısı olmayan Dersim söz konusudur. Aksine komşu halklarda sorunu olanların sığındıkları bölge olarak da bilinir.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı her hangi bir saldırı ve benzeri girişimleri yoktu. Bazı devlet kalemşörlerin ifade ettikleri ise tamamen uydurmadan ibarettir.
Dersim halkının genel durumu buyken yeni kurulan Cumhuriyeti ne ile uğraş içerisindeydi: Türk Devleti, Kürtleri hal etmiş, adım adım Dersim Soykırımına hazırlıklar yaptığını görmekteyiz. Bakalım dönemin Türk devletin en üst mercilerinde yer alan şahsiyetler Dersim için neler söylemektedirler;
Dönemin Adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt: 19 Eylül 1930’da bakın ne diyor: “Türk bu ülkenin yegâne efendisidir. Yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; Hizmetçi hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman hatta dağlar hakikati böyle bilsinler…” der.
Dönemin genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak ise 1931’de bakın ne diyor: “Dersim evvela koloni gibi ele alınmalı. Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra aşamalı öz Türk hukukuna tabi tutulmalıdır…” der.
Mustafa Kemal Atatürk 1936’da TBMM’deki Konuşmasında bakalım biz Dersimliler için neler diyor:
“Aziz arkadaşlarım, dâhili iç işlerimizde en mühimi bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Dahilin de bulunan iş, bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi, her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş yetki verilmelidir…” der.
Devlet, büyük proje dahilinde ilk adımı Dersim’e Müfettişleri yollamakla başladı. Müfettişler aracılığıyla Aşiret liderleri, Dersimin kanat önderleri, Pir ve Rayberleriyle görüşmektedir.
Bu vesileyle nüfus tespiti yapılmakta. Silahlar toplatılmakta!
Bazı aşiretlerin Dersimi terk etmeleri için görüşmeler yapmaktadır.
Müfettişlerin içerisinde en mühimleri; İhsan Sabri Çağlayangil ve Şükrü Kaya’dır. Şükrü Kaya, birkaç kez Seyit Rıza’ın oğlu Hasan ile dahi görüşme yapmış bir kişidir. En son görüştüğü kişi Seyit Rızadır.
1932 Seyit Rıza heyet düzeyinde görüşmeye gelir ancak Hozat’ta hükümet konağında sadece Seyit Rıza içeriye alınır. Çok kısa bir görüşme yapılır. Seyit Rıza dışarı çıkar konuşmadan atına biner, heyetiyle birlikte Derviş Camal köyüne kadar konuşmadan atını sürer. Orada mola verirken anlatır.
“Dersimin hükmünü vermişler…” der.
Seyit Rıza’nın en son devletle görüşmesi budur.
1936 da Dersim ismi Tunceli olarak değiştirildi.
4 Mayıs 1937’de Bakanlar kurulunca Dersim Tertelesinin kararı alınır. Bundan dolayı bu tarih yani 4 Mayıs biz Dersimler için -Roca Şa- diyoruz.
Yani Kara Gün olarak görüyoruz.
İhsan S. Çağlayangil, 15 Kasım 1937’de Elazığ Buğday Meydanında Seyit Rıza ve dava arkadaşlarını idam eden bir şahsiyettir.
Katildir!
Biz Dersim Kızıl baş inancına mensup toplumu da böylece Kanat liderleriyle birlikte idam eden şahsiyettir.
Nitekim bilinir ki; Devletler, bir ulusa, halka ya da topluma karşı soykırımlar kararı aldıklarında, Öldürmek istedikleri o halkın en temel değerlerine saldırırlar.
Etnikse: Onların kimliklerine, bayrağına, diline ve kültürüne saldırır.
İnanç ise eğer; İnanç sembollerine, merkezlerine saldırır.
Etnik ve İnançları, onlara ait ne varsa tarihten silmeyi hedefler.
Böyle başlar soykırıma.
Seyit Rıza ve Elazığ da idam edilen ya da o an Devletin eline geçemeyen bir çok aşiret ve Kızılbaş inancın liderlerini idam ve öldürmesindeki amaç Kızılbaş inancının artık Cumhuriyet sınırların içerisinde yaşayamayacaksınız idamıydı.
Dersim soykırımındaki amaç açıkça şöyle ifade edebiliriz: Türkleşeceksiniz, İslam Suni inancını benimseyeceksiniz.
Asimilasyon başlatılırken önce katlettiler. Öldürdüklerini öldürdüler, öldüremediklerini ise Sürgün ettiler. Aradan geçen yüzyıldan sonra Dersim soykırımıyla yüzleşemedi talepler yerine getirilmedi. Dersim soykırımında katledilen kefensiz toprağa düşenleri saygı ve sevgiyle anıyorum.
İşte böyle Dersim’de Süngüye Takıldı Kızılbaş Alevileri!